Nomofobi ve plagomani’ye çareler…
Yemek masasında, ekmek kızartıcısına benzeyen, ama şık bir alet. İçine ekmek dilimleri dizmek için yarıklar. Ama ekmek dilimi için değil: Telefonlar için. Yemeğe oturacaklar, telefonlarını buralara koysun diye. Kutunun kapağını kapatınca yemek boyunca telefonlar orada sessizde. Çünkü kutu, sinyalleri kesiyor. Kimsenin telefonu çalmayacak. Kimse telefonuna bakmayacak. Aklı fikri “orada” olsa bile… Toronto/Kanada’da Ace Bakery adlı ekmek fırınının fikri bu (https://bit.ly/2KP0R4S). [Bazı uygar ülkelerin bazı restoranlarında, publarında ceptelle konuşmaya izin yok].
Ceptel bağımlılığına karşı bilimsel bir inovasyon Endonezya’dan: Kola takılan bir duyarga (sensör), nabız ve kandaki hemoglobin düzeyini ölçüyor. Nabız (kalbin atım hızı) ölçmek kolay. Vücudun her milimetre karesine, derinin 5 mikron altına (0.05 mm) kadar oksijen taşıyan hemoglobini ölçmek de kolay: Uzun süre hareketsiz kalarak ceptelle/bilgisayarla meşgul olanlarda oksijen alımı azalıyor. Ne kadar az oksijen, dokulara o kadar az oksijen. Eh, nabız da azalıyor. Kalp çünkü sadece “hareketsizlik” için yetecek kadar pompalamakla meşgul. İşte, Endonezyalı buluşçunun Nettox adlı cihazı, kullanıcıyı uyararak “Kalk, dolaş, nefes al, esne, gerin” işareti veriyor. Ancak hem nabız, hem hemoglobin düzeyi kişiden kişiye farklılık gösterdiği için Nettox’un daha ince ayarlanması gerekecek (https://bit.ly/2qwXVmI).
Ceptel bağımlılığına karşı Google’dan 1 Nisan Şakası gibi, -ama ciddi- bir öneri geldi. Ceptelinizde en çok kullandığınız uygulamaları, şeyleri Google’ın “özel” yazıcısında kağıda basın. O günü sadece o kağıtla geçirin. Bu, “Yok daha neler!” dedirtecek Google Creative Lab tuhaflığını (adı: Kağıt telefon!) MIT Technology Review haber yaptı (https://bit.ly/2Oh6paq).
Eski çağlardan beri kil tablet, parşömen, çeşitli türde kağıtlar, ve bugünkü ileri teknoloji ürünü modern kağıt üzerine yazıldı her şey. Günlük notları bilgileri kağıda yazarak bunları küçük bir cilt içinde konulara ayırmayı 1910’da Philadelphia/ABD’de düşünen J.C.Parker, ajandayı icat etmiş, Lefax markasıyla satmaya başlamıştı. Kenarı delikli çeşitli renklerde sayfalarla, konuları sınıflamak kolaydı. Bu ajandaları İngiltere’ye ithal eden Norman & Hill kırtasiye şirketi benzerlerini Filofax markasıyla 1921’de üretmeye başladı. Hâlâ üretiyor, satıyor. İsteyene analog ajanda var, hem de telefonsuz. Bu ajandaları kullananlarda “plugmania” (Türkçesi (!) plagomani=şarj bağımlılığı) ve “nomophobia” (Nomofobi=ceptelsiz kalma korkusu) görülmüyor üstelik.
64 yıl sonra dijital rol
Amerikalı aktör James Dean, 1950’lerde oynadığı sadece 3 filmle hayranlık uyandırmış, gençlerin rol modeli olmuş, ama henüz 24 yaşındayken trafik kazasında ölmüştü (1955). Ölümünden 64 yıl sonra Dean, şimdi “bilgisayar üretimli görüntü” (CGI Computer-generated image) yöntemiyle bir filmde “oynayacak.” Dean’in “rol alacağı” filmde onu başka bir aktör seslendirecek. Böyle bir dijital görüntüye “rol verilmesine” ahlaki nedenlerle karşı çıkanlar kadar, konuya “teknolojinin sanata desteği” açısından bakanlar da var. CGI ile “canlandırılacak” Dean’in, gerçekten rol kesip kesemeyeceğini görmek ilginç olacak. Şimdiye kadar ilk kez, uzun metrajlı bir filmde böyle bir yerleştirme denenecek. Filmde Dean, Vietnam Savaşı’nda sadık köpeğini koruyan kollayan asker rolünde: Bol gözyaşı garanti.
Öte dünyaya göçen sanatçıların hologramlarının “sahneye” çıkmışlığı var. Cilalı Taş Devri’nde 1991’de şarkıcı Natalie Cole, ölen babası Nat King Cole’un hologramıyla “birlikte” sahnedeydi (https://bit.ly/2s8OvOq). Benzer örnekler bol ve olacak. Ama bir sanatçının dijital “sureti” ilk kez bir filmde sıfırdan kullanılacak. [Hatırlayan olabilir, 1994’de ölen Peter Cushing, Star Wars Rogue One’da “yeniden” canlandırıldı ama, sanatçı zaten Star Wars 1977’de rol almıştı].
1993’te ölen sinema sanatçısı Audrey Hepburn de, bir çikolata reklamıyla 2013’te yeniden doğmuştu (https://bit.ly/2XDQaYc). J’adore parfümü ise Charlize Theron’lu reklamında Marilyn Monroe, Grace Kelley, Marlene Dietrich’i araya katmıştı. Filmde Marilyn, J’adore şişesini eline alıp hayranlıkla bakıyordu (https://bit.ly/2O37Wkg).