Ofislerinizi yeni teknolojilerle yeniden tasarlayın
Yeni teknolojiler son kullanıcı ve BT sektöründe hızlı bir şekilde kullanılmaya başlanırken muhtemelen bu teknolojilerden en son faydalananlar ofis çalışanları oluyor. Ofislerdeki teknoloji ürünlerinin kullanımının genelde biraz geriden gittiğini görüyoruz. Özellikle küçük ölçekli şirketlerde patronlar yeni teknolojilerin sağlayacağı verimliliği göz ardı ettiğini pek çoğumuz biliyoruz. Lafı fazla uzatmadan 2016 yılında yatırım yapılabilecek ofis teknolojilerinden bahsedelim.
Kablolardan kurtulmak adına
Yeni yılda yatırım yapılacak en uygun fiyatlı ve en kolay fayda sağlayacak yatırımlardan biri muhtemelen powerline adaptörlere geçiştir. Küçük ve orta boyutlardaki ofislerin ağ karmaşasının önüne büyük oranda geçen powerline adaptörler, bazı modellerinde kablosuz ağ bağlantısını da sağlayabiliyorlar. Yerden sağladığı tasarruf bir yana, kabloların kırılma veya kopma gibi problemler gerçekleştiğinde tekrar tekrar kablo çekilmesi derdini de ortadan kaldırıyor. Ayrıca bir prizden çıkarıp diğer prize taktığımız anda ağ bağlantımız yeniden hazır oluyor.
Powerline adaptör, evinizin veya ofisinizin hali hazırda kullanmakta olduğu elektrik ağı sistemini veri alış verişine uygun hale getiren aparat olarak tanımlanabilir. Mesela A odasında modem bulunuyor ve ofisin diğer ucundaki B noktasına internet götürülmesi gerekiyor. Bu bağlantının kablo çekilerek yapılması mümkün. Fakat hem zahmetli hem de mesafe arttıkça verimlilik düşüyor. Kablosuz olarak aktarılması, mesafenin ve aradaki duvarların biraz fazla olması halinde imkansız bir hale geliyor ve sürekli donmalar yaşanıyor. Powerline adaptör ise priz elektriği üzerinden veriyi taşıyor. Hem A, hem B noktasına takılan powerline adaptörler, bu iki nokta arasında sanal bir ethernet kablosu çekiyor. A noktasındaki modemden gelen ethernet sinyali, sorunsuz bir şekilde B noktasına ulaştırılıyor.
SSD, herkese SSD
İnsanların bilgisayarı kullanma hızları günden güne artıyor. Kullandıkça el alışkanlığının kazanılması, bilgisayar kullanma hızı konusunda ciddi bir etkiye sahip. Fakat ofislerin genelde bozulana kadar değiştirilmeyen bilgisayarları, çoğu zaman hızlı bir şekilde bilgisayar kullanmaya engel oluyor. Bu durum çalışanın hızını etkilediği gibi aynı zamanda moral durumunda da etki yaratabilir.
Bilgisayar kasalarında optik sürücülerle beraber kalan iki mekanik bileşenden biri olan sabit diskler, yıllar içerisinde çok ciddi hız kaybına sebep olabileceği gibi bozuk sektörler sebebiyle veri kaybına ve daha farklı problemlere yol açabilir. 6 – 7 yıllık bir işlemci hala iş görebilecek bir performans sergileyebilir fakat 6 – 7 yıllık bir sabit diskte ne yazık ki böyle bir ihtimal yok. RAM’in yetersiz kaldığı durumlarda bilgisayarın neredeyse doğrudan hard disk üzerinden çalıştığını düşünürsek, perfromansa ne denli etkisi olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz.
SSD’ler direkt olarak bilgisayarın işletim sisteminin ve programların açılış hızlarına çok büyük etki yapan depolama birimleridir. İçerisinde mekanik veya manyetik parça yoktur, tamamen elektroniktir. Aynı zamanda eskiyen bilgisayarları hayata döndürmenin, tekrar kullanılabilir hale getirmenin en ucuz ve en kolay yöntemidir. İşletim sisteminin ve programların kurulu olduğu bir SSD, bilgisayarın kullanım tecrübesini çok ciddi anlamda değiştirir. Gerek masaüstü, gerek dizüstü bilgisayarlara kolayca takılabilen bu bileşenler, günümüzün en hızlı son kullanıcı sabit disklerinden bile 2 buçuk – 3 kat daha hızlıdır ve gecikmesizdir.
Hazır bilgisayar bileşenlerine el atmışken günümüz bilgisayarlarının takılmadan çalışması için en az 4, tercihen 8 GB RAM’e sahip olması gerektiğini de hatırlatalım.
Ya da “kendi bilgisayarını getir” konsepti…
Son dönemlerde bol bol konuşulan “kendi bilgisayarını getir” (BYOD – Bring your own device) konsepti, çalışanların iş için kendi bilgisayarlarını kullanmasını temel alıyor. Böylece ofislerdeki dizüstü ve masaüstü bilgisayarların yarattığı masraftan büyük oranda kurtulmak mümkün olurken, çalışanların daha mobil bir iş alışkanlığı edinmesine sebep oluyor. İş bilgisayarı / kişisel bilgisayar kavramı ortadan kalkıyor ve “bilgisayarım” kavramı ortaya çıkıyor. Yapılan işlerin hali hazırda yapılmaya alışıldığı “iş bilgisayarında” gerçekleştiriliyor olması çalışana kolaylık sağlıyor. “Bilgisayarım”, her durumda kişinin istediği gibi, istediği yerde, alışık olduğu ve kurulduğu bilgisayar üzerinde çalışmasını mümkün kılıyor.
Kendi bilgisayarını getir konsepti için elbette ki daha taşınabilir bilgisayarların tercih edilmesi büyük önem arz ediyor. Taşınabilirlik ön planda olduğunda da tabii ki Ultrabook’lar ön plana çıkıyor. Dizüstü bilgisayar üreticilerinin neredeyse tamamı Ultrabook serilerine sahipler. Bu bilgisayarlar son derece ince ve hafif olmalarının yanı sıra yüksek performanslarıyla da ön plana çıkıyorlar. Aynı zamanda biraz önce bahsettiğimiz SSD’ler, Ultrabook’ların hemen hepsinde bulunuyor. Ayrıca bu cihazların 12 – 13 saate varan batarya ömürleri, çalışanın şarj adaptörü taşıma derdini de ortadan kaldırıyor. Kişi, bilgisayarını kolunun altına defter gibi sıkıştırıp işe gelebiliyor, toplantılara katılabiliyor, seyahat edebiliyor.
Ultrabook’ların bir kısmı “ikisi bir arada” ya da “convertible” modunda. Yani bu cihazlar gerektiğinde Ultrabook’luğunu kenara bırakıp, tablete de dönüşebiliyorlar. Tablet moduna getirilen dizüstü bilgisayarlar, dokunmatik ekranıyla daha kolay kullanılabiliyorlar. Her ne kadar ikisi bir arada Ultrabook modelleri çok fazla kullanılmıyor olsa da CES 2016’da neredeyse tüm dizüstü bilgisayar üreticileri yeni ikisi bir arada modellerini tanıttı. Bu da bilgisayar üreticilerinin, ikisi bir arada modellerin yaygınlaşacağına inandığını gösteriyor.
Ayakta çalışmak… Neden olmasın?
Gün boyu ofiste, masa başında çalışanların en büyük problemlerinden biri sürekli oturuyor olmak. Günün 9 saati bilgisayar başında oturarak çalışmak durumunda kalmak, can sıkıcı bir durum olduğu kadar sağlığa da zararlı. Çalışanın ara ara oturduğu sandalyesinden kalkması, fiziksel sağlığı açısından büyük önem taşıyor. İşin moral ve motivasyon tarafına baktığımızda ise sürekli oturmanın bir süre sonra “çekilmez” bir hal aldığını görüyoruz.
Son dönemlerde bilgisayar kullanma alışkanlığı konusunda gerçekleşecek bir değişikliğin temelleri atılmaya başlandı: ayakta bilgisayar kullanımı. Belli başlı mobilya firmalarının hazırladığı özel bilgisayar masaları elektronik ve mekanik sistemlerle donatılarak istendiği yüksekliğe getirilmesi sağlanıyor. Yükseklik, klavye, fare, monitör gibi bileşenlere ayakta ulaşabileceğimiz kadar artırılabiliyor. Ayakta çalışmaktan vazgeçtiğimizde ise normal konumuna geri döndürebiliyoruz.
Yükseklik ayarlı masaları deneyen kullanıcılar, beklediklerinin aksine ayakta çok daha rahat çalıştıklarını belirtiyorlar. Hatta yüksek konsantrasyon ve kontrol gerektiren oyunların bile ayakta oynanmasının “daha konforlu” olduğunu belirtiyorlar.
2016’da olmasa bile önümüzdeki yıllarda bu hareketli masaların kullanımı, hem evlerde hem de iş yerlerinde artabilir. Bilgisayar başında saatlerini geçiren kullanıcılar için “devrim” olan ayakta çalışma stiline bu yıl içerisinde göz atmanızı tavsiye ederiz.
Görsel tasarımlar için güçlü GPU’lar, geniş monitörler
Görsel tasarım işleriyle uğraşan şirketlerde yeni teknolojilerin kullanımına yönelik eğilimlerin daha fazla olduğunu söylemek mümkün. Çünkü işin içerisine Word, Excel, Outlook ve Chrome gibi yazılımların dışında, çok daha yüksek kaynak tüketimine sahip Photoshop, Premiere ve çeşitli 3D tasarımlar girince ihtiyaç duyulan güç ciddi anlamda artıyor.
Bu tip görsel ve 3D tasarımlar için GPU’ların yenilenmesi büyük önem arz ediyor. Bunun için profesyonel amaçlı Firepro ve Quadro gibi kartlar kullanılabileceği gibi, bazı durumlarda son kullanıcılara yönelik GeForce ve Radeon GPU’ları da ciddi bir performans artışı sağlayabiliyor. Hem AMD’nin Radeon tarafında, hem de Nvidia’nın GeForce tarafında bu sene ciddi performans atılımları gerçekleşecek. 14 – 16 nanometrelik çiplerde FinFET teknolojisi kullanılarak hem performans artırılacak, hem de güç tüketimi azaltılacak. Bu noktada tasarrufu performansla bir arada getiren yeni nesil GPU’lara geçiş yapmak, verimliliğin artmasına katkı sağlayacaktır.
Diğer taraftan monitör dünyasında da önemli değişimler gerçekleşiyor. Bu yıl, pek çok monitör üreticisi 21:9 oranlı, süper geniş ve yüksek çözünürlüklü modellerini piyasaya sürdü. Aynı anda birden fazla pencere üzerinde çalışma yapmak durumunda olan çalışanlar / kullanıcılar için büyük fayda sağlayan 21:9 monitörler, kişiyi ikinci monitör ihtiyacından kurtarıyor.
21:9 monitörlerin üst seviyelerine baktığımızda ise 3440 x 1440 piksel çözünürlüğün kullanıldığını görüyoruz. Bu yüksek çözünürlüklü monitörler, ekranda görüntülenen pencere sayısını artırmamıza ve kullandığımız pencerelerin de herhangi bir şekilde küçültmeye ihtiyaç duymamasını sağlıyor. Günümüzde bu çözünürlüğü 34 inçlik modeller kullanıyor. 2016’da özellikle ofislerde 21:9 monitörlerin daha sık kullanılacağını, yavaş yavaş görsel ve 3D tasarım yapan ofislerde standart hale geleceğini düşünüyoruz.