Öncelik girişimcilik değil, ‘Ürün Ekonomisi’nin yerleşmesi…
Ülke ekonomisinde önemli katkılar yapmasını umduğumuz bilişim sektöründe örnek ararken ilk akla gelen ABD’ye yüzeysel ve magazinsel bakınca girişimcilik üzerine kurulu bir sistem olduğunu düşünmek mümkün. Bu düşünce ile olsa gerek, ülkemizi bir girişimcilik rüzgârı sarmış durumda, gençlere verilen mesaj: “Yetenekliler girişimci olur, beceremeyenler de kurumsal hayatta çürümeye mahkûm olur”.
Bu düşünce ne ABD ne de Türkiye için doğru. ABD ekonomisinin yüzde 10’unu oluşturan ve 12 milyon kişi istihdam eden bilişim sektörünün temelinde girişimciliği de destekleyen kurumsal ürün ekosistemi var. Ürün ekonomisi ve girişimcilik, birbirini besleyen döngüler; ikincisi buzdağının göz önünde olan küçük parçası, ama alttaki dev parça olmadan ekosisteme önemli katkısı olamaz. Türkiye için ise, bu ekosistemi oluşturmadan girişimciliğe odaklanmak, tarla hazırlamadan rastgele tohum serpmek gibi.
Diğer taraftan, başarılı girişimcilerin üniversiteli, ya da yeni mezun gençler olduğu da efsane. Hem pazarı tanımak hem de bir girişim fikri geldiğinde ilk adımları doğru atabilmek için kurumsal ürün ekosisteminde edinilen tecrübeler başarı için çok önemli. Dolayısı ile, girişimcilik önemli olmakla birlikte, bir ürün ekosisteminin geliştirilmesi öncelik olmalı, girişimciliğe yönlendirmede de daha seçici olmalıyız.
Girişimciliği desteklemesinin ötesinde, geniş istihdam yaratan, ihracatı artırıp ithalatı düşüren ürün ekonomisi bilişimde bize en uygun modeldir. Projecilik, sistem entegrasyonu, ARGE taşeronluğu gibi modellerin getirisi kalifiye eleman sayısı ile limitlidir. Ürün ise, bir kere geliştirilip defalarca satılabilir. Ancak ürün geliştiren firma yaratmak ve sürdürebilmek, diğer modellere göre çok zor – bilgi, vizyon, yürek ve yatırım gerektiriyor. Ülkemizde bu çeşit firma sayısı maalesef iki elin parmaklarını geçmezken, ABD’de onbinlerce var.
Sektörde 40 senelik kariyerimin iki yarısında ABD ve Türkiye’de birer girişimcilik tecrübesi yaşadım, her ikisi de global rekabetçi seviyelerde – bu tecrübeleri arkada bir ürün ekosisteminin varlığının girişimin başarısına etkileri açısından karşılaştıracağım.
ABD’de Girişim: Netaş’da çalışmakta olan 3 arkadaş, Türk mühendislerde keşfettikleri maliyet/verim oranını bir maden gibi değerlendiren ITT (sonradan Alcatel) firması ile 1985’de ABD’ye gitmiş, henüz bir seneyi tamamlamadan ITT projeyi kapatınca ortada kalmıştık. Bir süre arayıştan sonra, telekom işletmecisi Sprint’in o zamanlar deneme aşamalarında olan Intelligent Networks (IN) laboratuvarı için bir emülatör ihalesi kazandık. İstenilen emülatörü yaptığımızda, Türkiye’ye başımız dik dönecek kadar para kazanabilecektik. Ancak, bu teknolojinin geniş kullanımı olacağını umarak bir şirket kurduk ve emülatör yerine IN sisteminin temelini oluşturan SS7 protokolünü sunucularda çalışan bir ürün olarak gerçeklemeye karar verdik – tabii garajda geçirdiğimiz bu süreçte kazandığımız paranın tamamını harcayarak.
Ortakların gündüz işlerinden gelirlerle su yüzeyinde kalmaya çalışırken şansımız güldü – hem IN sistemleri çok yayıldı hem de 1992 yılında geliştirilen GSM standartlarının temel protokolü olarak SS7 seçildi. Başka bir firmanın standında misafir olarak katıldığımız bir fuarda keşfedildik: sunucular üzerinde bu teknolojilere sahip tek şirket bizdik. IBM, Sun, Samsung, AT&T/Lucent, Nortel, Siemens, Alcatel başta olmak üzere telekom oyuncularının çoğu müşterimiz oldu, GSM şebekelerinin neredeyse tamamında ürünümüz kullanıldı. 1997’de pazarın yüzde 65’ine sahipken firmamızı NASDAQ’da listeli bir firmaya sattık.
Bu girişimin başarısında birkaç faktör sayılabilir. Çözüm yeterliyken ürün fikri geliştirmek ve risk alarak bu fikri gerçekleştirmek tabii ki en temel faktörler. IN ve SS7 teknolojilerinin yaygınlaşması da önemli bir şans faktörü.
Ancak, ürün kültürüne sahip elemanlar bulabilmek de önemli bir faktördü. Yazılım ekibi yanında, global ölçekte müşterilerle legal kontratlar yapmak, pazarlama materyalleri geliştirmek, satış yapmak, kullanıcı dokümanları hazırlamak, eğitim materyalleri geliştirmek, eğitim vermek, sistem kurmak, satış sonrası müşteri desteklemek, bu profilde insan kaynaklarını yönetmek ve benzeri birçok destek pozisyonlarında tecrübeli personel kolaylıkla bulduk.
Bunlardan maaşlarını ödemeye gücümüz yetmeyenleri Stock Option Plan ile çalıştırabilmek ve nakit akışında sıkıştıkça almış olduğumuz siparişleri kullanarak kredi bulabilmek Türkiye’de bulamayacağımız imkanlardı.
İş birliği yaptığımız, senelerdir ürün geliştiren birçok firmadan da bize kuantum sıçraması yaptıracak tecrübeler öğrendik.
Firma fazla büyüyüp startup havası kaybolmaya başlayınca, satın alma teklifini geri çevirmedik. Çevrede benzer işleri yapan binlerce firma olunca bu çeşit fırsatlar çok artıyor.
Türkiye’de Girişim: ABD’deki firmamızı satışı sonrası kontrattaki rekabet etmeme süresi dolunca, 2000 yılında bir firma kurduk ve Türkiye’ye taşıdık. Bu girişimimizde ABD’dekine göre çok zorlanıyoruz. Nedenler, çevrede benzer firmalar, onlarla çalışmayı öğrenmiş destek kuruluşları ve böyle firmalarda çalışmış elemanların yokluğu.
Özetlemek gerekirse, bir girişimin başarı olasılığının bulunduğu ortamdaki ürün ekosisteminin büyüklüğü ile orantılı olduğunu rahatlıkla söylenebilir.
İlhan Bağören – Telenity Başkanı