Pandemi hızlı ve kesintisiz iletişimi ön plana çıkardı
Dijital dönüşüm çalışmaları pandemi dönemi ile birlikte önemini bir kez daha ortaya koydu. Dijital dönüşümün temelinde ise iletişim yer alıyor.
Pandemi dönemi ile birlikte iş ve yaşam süreçlerimizi yeni bir boyuta taşımak zorunda kaldık. Bu süreçte iletişimin öneminin bir kez daha farkına vardık. Operatörlerimiz de süreçte yoğun bir çaba gösterdiler ve göstermeye devam ediyorlar. 2016 yılında Turkcell, Türk Telekom ve Vodafone tarafından kurulan Mobil Telekomünikasyon Operatörleri Derneği (m-TOD) de mobil iletişim sektörüne ilişkin tüm süreçlerde etkin rol almak ve ülkemizi bu alanda öncü, yenilikçi ve lider bir konuma ulaştırmak amacıyla çalışmalarını sürdürüyor. m-TOD Yürütme Kurulu Üyesi, Regülasyon ve İdari İşler Direktörü Mustafa Alanoğlu, hem yeni süreçler hem de yaptıkları çalışmalar hakkında sorularımızı yanıtladı:
-
Pandemi dönemi ve sonrasındaki yeni normallerin yaşanacağı önümüzdeki dönemde iletişim ihtiyaçları nasıl şekillendi ve şekillenecek?
Bir asır önce, dünyadaki toplam veri ve bilgi miktarının iki katına çıkma süresi onlarca yıl olarak ifade edilirken, günümüzde bu süre günlere hatta saatlere denk geliyor. Bu sürecin bize getirdiklerine de en kısa sürede uyum sağlıyoruz.
Pandemi dönemi ile birlikte mekân ve zaman bağımsız veri iletişimi ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu herkese gösterdi. Birkaç yılda alacağımız yolu çok kısa sürede kat etmek zorunda kaldık. İşletmelerin yol haritalarında bulunan teknolojik dönüşümler, mekândan bağımsız çalışma gibi projeler hızla hayata geçti. Bu dönüşüm ve gelişimin merkezinde ise hızlı ve kesintisiz iletişim yer alıyor. Uzaktan eğitim, sağlık uygulamaları, spor ve e-ticaret başta olmak üzere tüm sektörlerdeki dönüşümler, bilgi ve iletişim sektörünün lokomotif rolü üzerinden önemli ölçüde desteklendi.
Ard arda kurumlardan çalışma modellerinin artık kalıcı olarak değiştiği yönünde açıklamalar yapılıyor. Bu doğrultuda iletişim sektörünün çatı derneği m-TOD olarak; internet hızının artması ve gecikme sürelerinin düşmesiyle birlikte, insandan insana olarak başlayan iletişim süreçlerinin insandan makineye ile devam eden yolculuğunda yeni bir seviyeye çıkılacağını, sürecin önemli ölçüde makineden makineye iletişim şekline evrileceğini öngörüyoruz.
-
Bu açılardan baktığımızda Türkiye’nin mobil iletişim altyapısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, ülkemizde 5 yılı aşkın bir süredir sunulan 4.5G hizmetinin ve mobil operatörlerimiz tarafından büyük yatırımlar yapılan 4.5G altyapısının artan talebi karşılamaya hazır olması ve GSM Birliği (GSMA) tarafından 2020’de yapılan Mobile Connectivity Index (Mobil Bağlantı Endeksi) çalışmasının ortaya koyduğu üzere, ülkemizin mobil şebeke performansının Almanya, Fransa, İtalya ve Birleşik Krallık gibi Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden yüksek olması, zorlu pandemi döneminde işletmelerimizin ve vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırdı.
Hem Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (BTK) hem de GSMA’in verilerini bütüncül bir şekilde değerlendirdiğimizde, iletişim altyapımızın durumunu ve vatandaşlarımızın bu altyapı üzerinden sunulan hizmete dair teveccühünü ortaya net bir şekilde koyabiliriz.
Buna göre, dünya nüfusunun yüzde 93’ünün, Avrupa ve merkez Asya nüfusunun yüzde 97’sinin mobil internet kapsaması mevcut iken ülkemiz nüfusunun yüzde 99’undan fazlası mobil internet hizmetine erişiyor. Aynı dönemler için (2019 yılı sonu) kıyaslama yapıldığında, dünya nüfusunun yüzde 49’u, Avrupa ve merkez Asya nüfusunun yüzde 70’i mobil internet kullanıyorken ülkemiz nüfusunun yüzde 75’i mobil genişbant internet kullanıyor. Öte yandan, ülkemizde abonelerin mobil veri kullanımında aylık kullanımının yüzde 40 düzeyinde artış (7,2GB’dan 9,9 GB’a) gösterdiğini ve vatandaşlarımızın daha fazla mobil internete yöneldiğini görüyoruz.
Bu veriler ışığında, pandemi döneminde bilhassa artan uzaktan eğitim ve video konferans uygulamalarının kullanılması ile önemli ölçüde artan internet ihtiyacının sorunsuz şekilde karşılanabilmesi de mobil iletişim altyapısının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Operatörlerimizin artarak devam eden yatırımları ile bu altyapı güçlenmeye devam ediyor.
-
m-TOD olarak bu doğrultuda ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Hedef ve stratejileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
m-TOD olarak amacımız, mobil iletişim sektörüne ilişkin tüm süreçlerde etkin rol almak ve ülkemizi bu alanda öncü, yenilikçi ve lider bir konuma ulaştırmak. Bu bağlamda, ülkemizde sunulmakta olan mobil hizmetleri her açıdan daha üst seviyelere taşımak için çok yönlü çalışmalar yapıyoruz. Dünyada yaşanan gelişmelerin takip edilmesini ve ülkemize uygulanabilir olanların tespitini gerçekleştiriyoruz. Bunun yanı sıra, ikinci el cihaz uygulamaları ve mobil altyapı kurulumunun daha etkin hale getirilmesi, afet ve acil durumlarda kullanılmak üzere hazırlıkları yapılan AFAD uygulamasına destek olunması, 5G gibi birçok konuda çalışma grupları kuruyor, sektörel işbirliği kültürü oluşturmak suretiyle ve ortak akılla ülkemiz için en doğru uygulamaların ortaya çıkmasını sağlamayı hedefliyoruz.
Yönetim kurulumuzda üyemiz olan üç operatörümüzün genel müdürleri ile ikişer genel müdür yardımcıları yer alıyor. Başkanlığının dönemsel olarak üye operatörlerimizin genel müdürleri arasında dönüşümlü olarak sürdürüldüğü m-TOD’da, her biri çok kıymetli iş arkadaşlarımla birlikte dernek çekirdek ekibini oluşturuyoruz.
Sorunuza cevap verirken makro bir perspektif ortaya koymak ve tümden gelmek istiyorum. 2020 yılı sonu dünya gayri safi yurt içi hasılasının (GDP), yani “belirli bir dönemde üretilen katma değerin” 84 trilyon dolara ulaştığını görüyoruz, ülkemizin bu değer içindeki payı ise yüzde 0,9. Öte yandan, ülkemiz nüfusunun dünya nüfusuna oranı ise yüzde 1,1. Bu iki oran bize ülkemizdeki verimliliğin arttırılması yönünde bir ihtiyaç olabileceğine dair fikir veriyor. Bu ihtiyacın karşılanması ve bu değer içindeki ülkemiz payının arttırılması için ülkemizdeki tüm kurumlara ve vatandaşlarımıza sorumluluk düştüğü kanaatindeyiz.
Buna ilaveten, sermayenin cıvaya benzetildiği ve hızlı hareket eden bir karakterinin olduğu dünyamızda, girişimciler ve yatırımcılar için cezbedici ortamları; faaliyetlerini kolaylaştıran teşvik edici vergi sistemlerini ve girişim ekosistemini, inovasyonu canlandıran, gelişimin önünü açan düzenleyici çerçeveleri barındıran ortamlar olarak tanımlayabiliriz.
Verimlilik ihtiyacının olduğu, girişimciler ve yatırımcılar için cazibe merkezi olmanın öneminin arttığı, bilgi ile zamanın eskisinden çok daha hızlı aktığı ve mevzuatın teknolojiyi yakalamakta zorlandığı bir dönemde; sivil toplum ve düşünce kuruluşlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu ve sorumluluk düştüğünü düşünüyoruz. Bu noktada, m-TOD olarak durumdan vazife çıkartarak ülkemize, vatandaşlarımıza ve sektörümüze katkı sağlamaya hazır ve istekli olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
-
“Teknoloji ve mevzuatın birbirlerini yakalaması” durumunu ülkemiz açısından değerlendirebilir misiniz?
Her şeyin çarpıcı bir şekilde değiştiği ve değişimin baş döndürücü hızlara ulaştığı dünyamızda, değişime ayak uyduramayanların ve düzenli gelişemeyenlerin zorlandığı, geride kaldığı ve hatta yok olduğunu görüyoruz. İş dünyasında akıllı telefon pazarında, oyun konsolu üreticiliğinde, spor dünyasında 2010’ların başında “tarihin en başarılı futbol teknik direktörü” olarak lanse edilen bir spor adamının kariyerinin en olgun sayılabilecek döneminde ve henüz 50’lili yaşlarında en üst seviyede çalıştıracak takım bulmakta zorlanmasında bu gözlemleri yapabiliyoruz. Dolayısıyla, teknoloji bu kadar hızlı ilerliyorken mevzuatın mevcut üzerine değişiklikler yapılan bir süreç ile değil, daha kökten bir değişiklik yaklaşımıyla, teknoloji tarafsızlık ilkesini öncelik olarak ortaya koyarak ve gereksiz düzenlemelerden kaçınılarak yenilenmesi gerektiğini düşünüyoruz, bu noktada da m-TOD olarak her zaman üzerimize düşeni yapmaya hazırız.
Mevzuatın yenilenme sürecinde daha esnek, pazarın ve tüketicilerin tepkisini daha yakından gözlemleyen, etkileşim içinde olan, duruma göre hızla yenilenmesinde sakınca görülmeyen, kum havuzu (regulatory sandbox) olarak ifade edilerek girişimcileri koruyan/teşvik eden mekanizmaların daha fazla tesis edildiği, dijitalleşme çağına uygun yaklaşımlara ihtiyacımız bulunuyor.
Bilginin yoğun şekilde artmasının da etkisiyle hiçbir kurum ve kişilerin tüm bilgiye hakim olamayacağı ve birlikte çalışma kültürünün hayatın her alanında gelişmesinin zorunlu olduğu bir dünyada; giderek yakınsayan sektörlerin kurumlarının daha kolektif ve senkron çalışması, ulusal ve uluslararası işbirliklerinin artması da mevzuat ve teknolojinin birbirlerini yakalamasını sağlayacaktır.
-
m-TOD olarak kendinizi Türkiye’nin ilk dijital derneği olarak nitelendiriyorsunuz. Bu durumu açabilir misiniz?
Ülkemizde bulunan yaklaşık 122 bin dernek içerisinde dijitalleşme konusunda öncü olma rolünü elektronik haberleşme sektörünün çatı derneği olarak bizim üstlenmemiz gerektiği düşüncesi ile yönetim kurulumuz “dijital dernek” vizyonunu ortaya koydu. Bu çerçevede; derneğimize ait özel web intraneti ve mobil uygulama aracılığı ile insan kaynakları yönetimi, resmi evrakı mobil imza ile imzalama, belge sevk sürecini kağıt kullanmadan yürütme, belge arşivleme, intranet ve mobil uygulamamızı banka sistemleri ile entegre hale getirerek bankacılık işlemleri dahil tüm süreçlerimizi dijital olarak gerçekleştiriyoruz.
Bununla birlikte, yönetim kurulu başta olmak üzere, üye operatörlerimizin her seviyeden temsilcilerinin katkı sağladığı çalışma grubu toplantılarını, diğer iş ortaklarımız ve kamu kurumları ile toplantılarımızı da çevrimiçi olarak sürdürürken, dernek personelleri olarak uzaktan çalışarak bütün süreçlerimizi yürütüyoruz.
Öte yandan, süreçlerini dijitalleştiren bir dernek olmanın ötesine geçerek ülkemizin regülatif çerçevesinin pazarın dönüşümünü daha dinamik ve yakından gözlemler şekilde tasarlanmasına ve bilgi toplumu yolculuğuna uygun yaklaşımlar benimsenmesine katkı sağlayan; ülkemizin cazibe merkezi olması adına girişimcileri koruyan ve yatırımları teşvik eden politikaları destekleyen bir dernek olmayı hedefliyoruz.