Patent
Ülkemizde alınan patentlerin sayısının azlığından yakınılıyor. Peki, patent almak kimin işi olmalı? Genel kanı patent almanın akademik ortamın işi olduğu. Ben öyle düşünmüyorum. Çünkü akademik dünyadan çıkan temel yetkinliklere bir sanayi uygulaması olmadan patent alınamıyor. Bunu sınamak için bir deneme yaptım: Bir müşterim için geliştirdiğim uzaktan çıplak el ile kumanda tekniğini sizlerle paylaşmıştım (04.04.2011). Bu uygulamada, beden dili sözcüklerinin kullanışlılığı prensibi üzerine, alınamayacağını bile bile patent başvurusunda bulundum. Patent bürosu, “bunun patentini prensip hali ile alamayız, sanayiye uygulamasını göstermeliyiz” diye olumsuz sonuç verdi. Kısaca, bir temel yetkinliği bir ürüne bağlamadan patentini alamıyorlar.
Üniversite hocalarımız, bir yandan öğrenci yetiştirecekler, bir yandan araştırma yapacaklar, bir yandan da bu araştırma sonuçlarını sanayie uygulayarak patent alacaklar. İş yükü insafsızlık sınırına doğru gidiyor. Patent alma görevini, ürün tasarlayan sanayiye bıraksak, bu sefer de sanayinin çoğunun yapılanmamış olması nedeniyle buradan istenen sonuç çıkmıyor.
Şimdi Kalkınma Bakanlığı’nın bir unsuru olan Devlet Planlama Teşkilatı ülke genelinde “Araştırma Merkezleri” kurulması için kaynak yarattı. Kurulan merkezlerden ikisine yazılarımda değinmiştim: TAM (Boğaziçi Üniv.) ve ROTAM (İTÜ). Buralarda amaç, sanayiden aldıkları siparişler ile üniversitelerdeki temel yetkinlikleri değerlendirip bir tasarımda kullanmak ve bir ürün prototipi hazırlamak. Temel yetkinlikler, ister kendi bağlı oldukları üniversitelerden, isterse ilişkide oldukları üniversitelerden gelebilir. Bu merkezlerin işlevi, temel yetkinlikten teknoloji üretmek, dönüşüm yapmak, dönüştürücü olmak. Sanayi burada yaratılan teknolojiyi tıpkı bir yabancı kuruluştan olduğu gibi, transfer edecek. ROTAM’ın tasarımı helikopter TAİ’de deneniyor.
Mezuniyet sonrası burada çalışacaklara (post-grad.) sanayide alabilecekleri kadar ücretle iş sağlandığında çark döner. İşin doğası bu ve buralardan çok patent çıkar.