Pegasus’ta Hedef Daima Misafirlere Daha İyi Bir Deneyim Sunmak
Pegasus Proje Yönetim Ofisi, misafirlerin deneyimini iyileştirecek, sırada bekledikleri süreyi azaltacak, rahat, kolay, konforlu bir yolculuk yapmalarını sağlayacak projeler geliştiriyor.
Kurtuluş Öztürk, Pegasus’un projelerini, iş birimleri ve IT ekipleriyle birlikte yönetip başarılı bir şekilde devreye alma sorumluluğunu üstlenen Proje Yönetim Ofisinde Pegasus Hava Yolları Proje Yönetim Ofisi Müdürü olarak görev yapıyor. “Amacımız misafirlerimizin daha kolay, rahat ve konforlu seyahat etmesine olanak sağlayacak teknoloji ve yöntemleri hayata geçirmek” diyor Öztürk. “Aynı zamanda IT’nin içerisindeki yönetişim modelini de bu çerçevede değerlendirip, en iyi işlevlerden biri haline getirmek bir diğer amacımız” diye ekliyor. “Satış ve pazarlama, havayolu operasyonları, insan kaynakları, finans gibi pek çok alanda proje yapıyoruz. Son yıllarda misafirlerimiz tarafında çok ses getiren bir ‘Self-Servis Dönüşüm Programı’ başlattık. Bu kapsamda Express Bagaj adını verdiğimiz bagaj bırakma ünitelerimizi Sabiha Gökçen Havalimanı’na kurduk. Kontuarda işlem yapmaya ihtiyaç duymaksızın ya da sıra beklemeyi gerektirmeksizin misafirlerimize hızlı bir şekilde hizmet vermek ve operasyonel verimliliği arttırmak amacıyla devreye aldığımız bir projemizdi.
Burada önceden check-in yapmış yolcuların QR kodlarını okutup bagajlarını kendilerinin etiketleyip göndermelerini sağlayan bir teknolojiyi devreye aldık. Biz bunu Türkiye’de iç hatlarda ilk kez yolcularımızla tanıştırdık. Hatta 88 yaşındaki, teknolojiye aşina olmayan bir yolcumuzun bile bunu rahatlıkla kullanabildiğini gördük.” “Bizim uçak biletini ucuza satabilmemiz için bir değer teklifi üretmemiz gerekiyor” diyor Öztürk. “Self servis ve dijital hizmetlere daha fazla yönlendirerek, bagajını kendi veren, mobil checkin’ini kendisi yapan misafirlerimiz sayesinde operasyonlarımızı dönüştürmek ve uçak biletini daha ucuza sağlamaya devam etmek amaçlarımızdan biri.
Bir diğer amacımız da misafir deneyimini iyileştirmek. Kontuarlarda sırayı azaltmak havaalanı yönetiminin de hoşuna gidiyor. ‘Bir an önce yolcuyu kapıların olduğu bölgeye geçireyim ki Duty Free’den alışveriş yapsın, oradaki salonlardan daha fazla faydalansın’ mantığı güdülüyor. Böyle düşününce self-servis teknolojiler tüm havacılığa topyekün hizmet veren teknolojiler niteliğinde oluyor. Bu sene yeni nesil kiosklarla Express Bagaj projemizin devamını canlıya aldık. Check-in’i olmayan misafirlerimize sistem, kimlik kartları ya da pasaportlarını okutmaları aracılığıyla check-in yapmalarına olanak sağlıyor. Aynı şekilde birden fazla misafirin bagaj haklarını birleştirerek büyük boy bagaj olarak uçağa verebilmelerini sağlıyor. Cihazlar üzerinde bulunan ödeme sistemleri sayesinde fazla bagaj ödemesi, ileride koltuk seçimi gibi ek hizmetlerin kiosklardan satın alınabilmesini sağlayacağız.”
Fiziksel Sınırlamalar Teknolojiyle Aşılıyor
Öztürk, İstanbul Sabiha Gökçen havalimanındaki artan talep yoğunluğunun da yeni yaklaşımlar gerektirdiğine dikkat çekiyor. “İstanbul Havaalanı’nın açılması ile birlikte Sabiha Gökçen’e talep arttı. Gitgide artıyor. İkinci pistin yapılmasıyla ciddi bir trafik artışı olacak. Bu hacmi karşılamak amacıyla ikinci terminal geliyor. Terminaldeki misafir ve işlem sayısı arttı, artmaya devam ediyor. Ancak terminalin fiziki kapasitesi sınırlı. Mesela, mevcut durumda bizim kullanımımıza yaklaşık 60 tane kontuar açılabiliyor. Bu fiziksel kapasiteyi teknolojiyle bir şekilde aşmanız gerekiyor. Selfservis teknolojiler de tam olarak buna yarıyor. Zira bizim kontuarın dışında konumlandırdığımız kiosk ünitelerinin işlem süreleri 1 yolcunun 1 bagaj bırakacağı senaryoda 45 saniye civarında.
Bagaj bırakma ünitesinin işlem süresi ise 10-15 saniye aralığında. Kontuarlardaki işlem süresini, kontuar dışına koyduğumuz kiosklarla azaltmış oluyoruz. Böylece ciddi bir kapasite artışı sağlıyoruz. 2019 sonunda bölgemizde en fazla self servis hizmet sağlayan havayolu olma hedefimiz var. Bu vizyon doğrultusunda projelerimize ve çalışmalarımıza devam ediyoruz.” Proje yönetim ekibinin self servis programının yanında başka projeleri de olduğunu söylüyor Öztürk. “Ticaret ve operasyon iki ana kanadımız. Biri gelir arttırıcı yenilikler, birisi de verimliliği arttırıcı ve maliyeti düşürücü dönüşümler. Bu ikisine de çok yönlü projeler yönetiyoruz.
Bunun yanında finans ya da insan kaynakları gibi ekiplerle birlikte kurumsal uygulamalar, nakit akışı takip sistemi, robotik otomasyon gibi verimliliği arttırdığımız, şirketi bilgi ile yönetmeye yarayan ve insan gücünü daha etkin yerlere kanalize ettiğimiz çözümlere dayalı bazı projelerimiz var. Proje yönetimi ayrı bir olgunluk düzeyi, farklı bir meziyet gerektiriyor. Projenin planlanması dendiğinde, projenin paydaşıyla, sponsoruyla ortak bir terminoloji oluşturmak organizasyon içerisinde ayrı bir beceri ve birikim gerektiriyor. Örneğin IT’lerden korkulur, anlaşılmayan bir sürü teknik şey anlatacakları öngörülür. İş birimine yakın bir IT yaklaşımı bizim için önemli. İş birimiyle aynı dili konuşabilmek adına iyi bir şekilde koordine olup, iyi bir şekilde analiz edebilmek, proje adayı işleri iyi bir değerlemeden ve elemeden geçirebilmek gerekiyor.”