Pencere Önü Çocuğu Olmak
İstanbul’un ara sokaklarında kaybolup gezerken yol hizasındaki evlerin parmaklıklarının ardında gördüğüm pencere önü çocuklarının hali nedense içimi acıtır. Akranları sokakta oynarken onların o soğuk cama burunlarını dayayıp melul melul etrafa bakmaları yok mu off ki ne offff! Zaman zaman göz göze geliriz onlarla. Kimileri fotoğraf makinesini gördüğünde perdenin arkasına kaçar korkudan… Arada bir de çaktırmadan bakar oradan uzaklaşıp uzaklaşmadığımı kontrol etmek için. Kimisi de cesurca poz verir, “dümdük” bakarak içinize içinize… Bazıları pencereyi açar, çektiğiniz fotoğrafa bakmak ister. Hele yaşları da biraz büyükçe ise “Ağabey, bana bu fotoğrafı yollasana…” derler.
Bu fotoğrafımdaki kızımızın adı Ecrin… Süleymaniye ile Küçükpazar arasında dolaştığımız sokaklardan birinde oturuyordu. Bebekliğinden itibaren büyümesini izledik. Bizleri görünce yanımıza gelir, fotoğrafının çekilmesini isterdi. Bu fotoğrafın çekildiği gün annesi, bayramlık giysilerini giydirdiği için sokağa çıkıp kirletmesini istememiş. O da elinde bebeği ben sokaktan geçerken böyle mahzun mahzun bakıverdi objektifime…
Yine bir gün o sokaktan geçerken fark ettik ki, perdeler yok, ev bomboş… Konu komşuya sorduğumuzda “Taşındılar…” dediler. Sanırım Ecrin’in babası bir başka şehirde iş bulmuş, oraya göçmüşler. Boş pencereden içeri bakarken mahzun olma sırası bizdeydi artık. Yeni bir pencere çocuğu gelene kadar, Ecrin’in fotoğrafına bakıp şansının bol, bahtının açık olmasını dilemekten başka ne gelir elimizden?..