Roman yazarlarının yapay zekaya ve teknoloji devlerine artan ilgisi
Bu yaz, kitap tanıtımları yaptım (https://www.bthaber.com/author/osman-coskunoglu/). Financial Times (FT) ve New York Times gazetelerinden, Wired dergisinden, Bill Gates’den ve Obama’dan yaz okuma önerilerini yazdım.
Bunları yazarken ve yurtdışında çıkan kitapları izlerken, yeni bir durum dikkatimi çekti: Yapay zeka ve teknoloji devlerinin bizi götürdüğü dünya konusundaki roman ve filmlerde artış var. Ayrıca, bunlar artık sadece bilim kurgu yazarlarının kaleminden çıkmıyor.
Örneğin, Nisan’da çıkan ve FT’ın yaz okuma önerilerinden olan “Machines Like Me” romanını hemen okuyup kısaca tanıtmıştım (http://bit.ly/2JELFHj). İnsansı bir robot ile onu satın alan insanın maceralarını ve ilişkilerini anlatan bu romanın yazarı Ian McEwan’ı Türkçe’ye de çevrilmiş birçok kitabından tanıyoruz ama bilim kurgu yazarı olarak değil.
Diğer bir örnek, Türkçe’ye çok sayıda kitabı çevrilmiş olan Jeanette Winterson’un ilk bilim kurgu kitabı “Frankisstein” Ekim’de çıkacak. İlham kaynağı Mary Shelley’in 1816’da yayımlanmış olan “Frankenstein” romanı olan “Frankisstein” da insanın yarattığı ama kontrolünden çıkan bir teknoloji üzerine. Roman, arka plandaki transhümanizm ve yapay zeka ile örülmüş bir aşk hikayesiymiş. Şimdiden büyük ilgi çeken bu romanı okumayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Ağustos ayında FT’da ve Wall Street Journal’da (WSJ) çıkan iki uzun yazı, bu durumun sadece benim dikkatimi çekmediğini gösteriyor. Birisi İngiltere’nin öbürü Amerika’nın önde gelen ekonomi gazetelerinde çıkması ayrıca ilginç olan bu iki düşündürücü yazının kısa özetleri aşağıda.
Robotlar bizim romanımızı yazmaya başlayınca?
Şimdilerde, insansı robotların büyüsüne kapılmış yazarların romanlarını okuyoruz. Yapay zeka bu hızla ilerlerse, bir gün akıllı makinelerin biz insanlarla ilgili romanlar yazdığı dünya nasıl olacak? İnsanın yeri ne olacak? İnsan zaten nedir? Ezelden beri filozofların sorduğu bu sorular, yapay zeka ile ilgili gelişmeler sonucu tekrar ele alınıyor. Bilinç, yaratıcılık ve kimlik gibi kavramların eski tanımlarına meydan okuyan yeni bir bakış açısı oluşmaya başladı. FT’da çıkan John Thornhill imzalı “AI and Literature: The Muse in the Machine” başlıklı yazı (https://on.ft.com/2LclWFG), roman yazarlarının hayalgücünü bu soruların tetiklediğini örneklerle gösteriyor.
Gerçi yapay zeka uzmanları, bu romanları yazanların teknolojinin yakın gelecekteki marifetlerinin çok ötesinde hayaller kurduğunu belirtiyor. Hatta, Berkeley’de gelişim psikolojisi profesörü Alison Goplik’in “insanlık için esas büyük tehlike, insanın doğal aptallığıdır” diye çok anlamlı bir iddiası var.
Öte yandan, makine öğrenmesi ve derin öğrenme teknolojileri dar alanlarda da olsa çok etkileyici ve hızlı gelişiyor. Henüz insanlar hakkında roman yazamasa da, giderek insanın bazı yazdıklarını yazmaya başladı bile. Örneğin, Bloomberg News, haberlerinin üçte birini artık robotların yazdığını açıkladı.
Geleceği tahmin zor, hatta imkansız olsa da yaratıcı yazarların hayal güçlerinde oluşanı okumak keyifli ve düşündürücü olduğu kadar ilham verici olabilir. Ayrıca, geleceği şekillendiren gücün kimde olduğunu biliyor muyuz?
Geleceği Şekillendiren Teknoloji mi, Üreticisi Devler mi?
FT’daki yazı, yapay zeka teknolojisinin şekillendireceği dünya üzerine romanları ve yazarlarını anlatırken, WSJ yazısı (https://on.wsj.com/30AdpmA), bu teknolojileri üreten ve yaşamımızın her bir köşesine girebilen dev firmaları konu alan roman ve yazarları anlatıyor.
WSJ’daki “New Novels and Movies Ask: Who’s Afraid of the Big Bad Tech?”in yazarı Ellen Gamerman, bu tür romanların çoğaldığını, giderek Amazon, Google, Facebook gibi firmaları hicivsel taşlama niteliğinde olduğunu ve milyonlarca dolara film yapımcılarına satıldığını belirtiyor. Demek ki, toplumda talep ve ilgi, korku ile paralel bir yükselişte.
Büyük ilgi gören ve Türkçe’ye de “Çember” başlığıyla çevrilen David Eggers’in çarpıcı ve sürükleyici romanı için, hicivsel taşlayıcı türünün ilk örneği denebilir.
Bu yazıdan öğrenip çok ilgimi çeken bir yeni roman, Alman yazar Marc-Uwe Kling’den. Ocak’da İngilizcesi yayımlanacak ve HBO dizisi yapılacak olan “QualityLand” (evet, bitişik yazılıyor) başlığında bir komedi. Romanın ana karakteri Peter Jobless’a bir gün “ne istediğini ondan daha iyi bildiğine” inanan TheShop firmasından pembe bir vibratör gelir. Bunu iade etme çabası ve TheShop’un algoritmaları ile mücadele Peter’in hayatını alt üst eder. Bu arada, ülkenin başkanlık seçiminde cana yakın bir android (insansı robot) ile ırkçı bir insan yarışmakta. 37 yaşındaki yazar Kling, bir söyleşisinde şöyle demiş: “Kimse kötü bir makine istemez. Ama, iyi bir makine istiyor muyuz? İlginç olan soru işte bu.”