Bugün 100’den fazla devlet üniversitesi var, belki o kadar da özel üniversite bulunuyor. Dünyada en çok yayın üreten ülkelerden biriyiz. Fakat bunu ürüne, çözüme, teknolojiye, patente dönüştürme konusunda çok zayıfız. Türkiye’nin toplam ürettiği patent sayısı, orta bütüklükte bir teknoloji şirketi kadar bile değil. Bütün Türkiye’den bahsediyorum. Düşünün ki bütün Türkiye’de yılda üretilen patent sayısı, teknolojik orta büyüklükteki bir şirketin patent sayısı kadardır. Bu da aslında işlerin yürümediğini gösteriyor ama aynı zamanda potansiyeli de gösteriyor. Bu kadar çok üniversitemiz, gencimiz var. Makale üretebiliyoruz, yayın yapabiliyoruz. Bu şu demek; fikir de var ama bu fikirleri biz hayata geçiremiyoruz, sıkıntı burada demek ki. Hayata geçirme noktasında; oluşan fikirlerin kağıt üzerinde kalmaması noktasında, dünyada uygulanan modellerden yararlanılmalı. Hatta ortak en iyi model; üniversite-sanayi işbirliği. Demek ki biz bunu iyi beceremediğimiz için bizim fikirler hep kağıtta kalıyor, somut ürünlere dönüşemiyor. TC devleti, dünyada en çok nakit Ar-Ge desteği veren ülkelerden birisi aslında; böyle tuhaf bir durum da var. Yani bu kadar yüksek parasal destek verilmesine rağmen böyle. 2005’ten sonra hayli gelişme oldu, oldukça değişik teşvik mekanizmaları var; Sanayi Teknoloji Bakanlığı’nın, TÜBİTAK’ın verdiği destekler var. BTK gelirlerinin her yıl yüzde 20’si; bu da yaklaşık 200 milyon TL gibi bir rakam ediyor, BT alanındaki Ar-Ge faaliyetlerine ayrılıyor. Bu konuda yönetmelik de yayımlandı; artık bilgi teknolojileri ve iletişim alanında projeler 10 milyon TL’ye kadar, buna uzay ve havacılık da eklendi; bu alanda da 20 milyon TL’ye kadar yıllık nakit olarak desteklenecek. Dolayısıyla bu fikirlerin hayata geçirilebilmesi, ürüne dönüştürülebilmesi için yeni bir kaynak, imkân daha doğmuş oldu. Bu konuda imkânlar az değil Türkiye’de.