Sır…
YAZAR: Devrim Zımba –
Bu öyle bir sır değil hani kimse ile paylaşılmaması gereken. Bu bilakis herkesle paylaşılmalı hatta yetiştirmekle sorumlu olduğumuz insanlara da aşılanmalı. Nedir bu işin sırrı? dediğimizde aradığımız “sır” bu. Öyle bir sır ki; kimi zaman insanlığı çok ileriye taşıyan bir fikrin temeli oldu kimi zaman ülkeleri yok olmaktan kurtardı ve belki zamanı geldiğinde tüm insanlığın da sonsuza kadar yaşamasını sağlayacak bir buluş olacak.
Fikirler, buluşlar, kurtuluşlar bunların hepsi ya tohum ya da ürün (çıktı) elbette basit değiller pek çoğu bugün hayatımızı kolaylaştırıyor. Ancak tüm bunlar birer sonuç oysa benim elimde öyle bir sır var ki bu sır ona sahip olanın hayatını değiştirir. “Yüzüklerin Efendisi” filminde herkesin peşinde koştuğu “yüzük” bende diyebilirim.
Bir kelime bu, belki bu yazıda ilk okuduğunuz anda burnunuzu kıvıracağınız, belki şu ana kadar çok hevesle okuduğunuz yazıyı okumayı bıraktıracak, “amaaannn bu muymuş?” dedirtecek bir kelime. Bu kelimeye sahip olduğunuzda ki bu öyle yüzük gibi az bulunan bir kelime değil ancak yüzükten daha zor elde edebileceğimiz bir kelime. Aynı yüzük gibi ilk gördüğünüzde sıradan düz bir şey iken sahip olup yaşamaya başladığınızda hayatınızı değiştiren bir kelime.
Bu kelime “TUTKU”. Tamam artık kelimeyi öğrenip sırra vakıf olduğunuza göre belki bu yazıyı okumayı bırakabilirsiniz. Çünkü buradan sonra okunmaya değer bir şey görmeyen arkadaşlarıma ne yazık ki benim de anlatacak bir şeyim kalmıyor (okuyucuyla kavga eden adam oldum nedense bir andaJ). Ancak samimiyim öylesine bir yazı değil bu yazmaya çalıştığım hatta yazarken acaba anlatabilecek miyim tedirginliğini yaşıyorum.
“Tutku” beni haftasonu sabahı 5’te uyandırıp bilgisayarın başına oturttu ve aynı tutkuydu geçtiğimiz gece de saat 3’te bir başka fikri satırlara dökmek için beni ayakta tutan. Bugün tanıdığımız bildiğimiz hayata katkı sağlamış tüm bilim insanlarında, liderlerde, sporcularda ya da aklınıza hangi çıktı geliyorsa onu üretenlerde de aynı şey vardı “tutku”.
Öyle bir şeydir ki bu “tutku” rahat vermez, uyutmaz, sürekli düşündürür, çoğu zaman sırf siz ona sahip misiniz diye anlamak için sizi test eder ve kesinlikle rahatınızı kaçırır. Yeri gelir aldığınız nefes tutkunuz yanında değerini yitirir. Yeri gelir meydan okutur…
“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!…”
Yine de öyle bir şeydir ki “tutku” bu konuşmayı yaptıktan kısa bir süre sonra yaşanan onca yoksunluğa rağmen birgün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” dedirtir ve bu da kurtuluşun ilk cümlesi olur.
Artık savaşlar yok, olmasın da zaten ama tutku ile yapılabilecek çok şey var insan yaşadıkça. Yanlış anlaşılmasın bahsettiğim kelime hepimiz için geçerli, ne iş yaparsak yapalım tutku ile yaparsak fark yaratmamız işten değil. İster bir komutan olsun ister bir okulda öğretmen, isterseniz çöp toplayan bir işçi ya da mühendis olsun yaptığı işi tutku ile yapanlardır fark yaratanlar.
“Topluluk önünde konuşurken rahat mısınız?” diye sorsam. Çoğu insan için topluluk önünde konuşmak zordur çünkü kendisini izleyen gözlerden rahatsız olur, duruşunu en iyi nasıl yapması gerektiğini düşünür ya da ses tonunu, nefesini ayarlamaya çalışırken bir anda sahnede kalıverir ya da bir an önce sahneden inmek için çabalar. Oysa sahnede anlatmak zorunda olduğu bir şeyi değil de bir tutkusundan bahsettiğini hayal edin. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki tutkusundan bahseden insan bir anda tüm dikkatini bahsettiği şeye yöneltiyor, unutuyor kendisine bakan gözleri, unutuyor ses tonunu, nefesini bile unutuyor. Tek şey var o anda onun için o da tutkusu. Ve tutkusunu konuşmaya başladığında insan işte o zaman değişmeye başlar her şey, kelimeler yarışır dışarı çıkmak için anlatım güzelleşir, anlatan kişi için sahnede sadece kendisi ve tutkusu vardır, tutku sadece peşinden koşarken değil anlatırken bile fark yaratır.
Tutku öyle güçlü bir şeydir ki sağır bile olsanız dünyaca ünlü bir besteci yapar sizi. Çok zorlandık biz örneğin mühendis olmak için ya da doktor ya da genel geçer eve ekmek getirmesi kesin olan diğer meslekler için. Başımızda daha yeni yeni eserken kavak yelleri bir meslek seçmek zorunda kaldık.
Acaba kaç kişi sevdiği mesleği yapıyordur şimdi ya da kaç kişi ailesinin istediği mesleği istemese de yapıyordur bugün? Bir örnek vereyim; ben tanımam ama büyüdüğüm şehirde derslerinde çok başarılı bir çocuk babasının zoruyla tıp fakültesini kazanmış oysa kendisi mühendislik okumak istiyormuş. Tıp fakültesinde ilk yılın sonunda babasına okumak istemediğini söylemiş, zorlamış babası bir doktor oğlu olsun istiyormuş. Çaresiz ikinci sınıfı da okumuş çocuk ama belki ikna olur diye babası sınavlara hazırlanmış tekrar girmiş ve bir mühendislik fakültesini kazanmış. Şiddetle itiraz etmiş babası çünkü çok istiyormuş oğlunun doktor olmasını. Üçüncü sınıfa devam etmiş çocuk ama artık hiç ümidi kalmadığı bir noktada intihar etmiş. Bu tamamen gerçek bir olaydır ve bize der ki “çok acı ama öyle bir an gelir ki tutkunuzdan başka hiçbir şeyin önemi kalmaz”. Çünkü tutkunuz aslında sizsinizdir.
Ödevlerimiz var hem de çok;
- Evde çocuklarımızdan başlıyor ödevimiz. İlla anne-baba olmaya da gerek yok yakınımızda izleme şansımız olan çocukları izleyip tutkularını bulmakla ve onu yönlendirmekle başlamalıyız. Geçtiğimiz gün bir yazıda okudum çocuklarda dikkat eksikliği yoktur sadece dikkatini yoğunlaştırabileceği bir ilgi alanı henüz keşfedilmemiştir diyordu. Yani tutku duyacağı alan aslında bahsedilen.
- Eğitim sistemimizde çocukların bir şeyler ezberlemesine değil tutkusunu bulmaya odaklanmamız lazım.
- Herkesin tutkusu kendisine, örneğin bir doktor olmasını istiyorsanız ailenizde oturun kendiniz okuyun kazanın ve doktor olun (tutkunuz ise olacağınızdan sizi tanımadan ben eminim). Sizin tutkunuzun peşinden başkasının koşmasını ummayın.
- Ey aklını başına almış gençler (yaştan bağımsız)! bu satırları okuyorsanız şu an durun ve düşünün lütfen. Tutkunuz olan şeyi mi yapıyorsunuz? Nedir sizin tutkunuz? Yok bir tutkum ya da düşündüm bulamıyorum demeyin. Belki de bahsetmekten en çok hoşlandığınız şeyin henüz farkında değilsiniz. Bir de böyle düşününJ
- Ey yöneticiler! bu yaşına gelmiş insanın tutkusunu da ben mi bulacağım demeyin. Bence en büyük ödev şirketlerde yönetim kadrosuna düşüyor çünkü yönetici olmak sadece birilerinin izinlerini onaylamak değil ya da teknik bir iki konuya yön vermek de değil. Belki çoğu çalışanınızda etkili olamayacaksınız ama bu bilinçle devam ederseniz mutlaka az ya da çok hayatlarına dokunacağınız insanlar tutkuları ile insanlığa çok faydalı olacaklar.
Bu hayata bir iz bırakmak istiyorsanız veya bırakalım izi falan yaşadığınız süre boyunca mutlu olmak istiyorsanız ya yaptığınız şeyi tutkuyla yapın ya da tutkuyla yapacağınız bir şey bulun ve onu yapın.