Stanford metadata araştırması
Herkesin zaten “bildiğini” bilimsel olarak gösterdiler: Stanford Üniversitesi’den Jonathan Mayer, Patrick Mutchler, John Mitchell, ABD’nin prestiji yüksek bilim kurumu Ulusal Bilimler Akademisi dergisinde (PoNAS) 17 Mayıs’ta yayınladıkları 60 referanslı makalede şunu dediler: “Telefon iletişimi sırasında sadece metadata kayıtlarını yapıyoruz, valla billa içeriği dinlemiyoruz” lafı tamamen safsata. Çünkü, sadece metadata ile bile kimin kim olduğu, nereden nasıl niçin ne hakkında konuştuğu anlaşılıyor.”
Biz bunu “zaten” biliyoruz ama yetmez. Bilimsel olarak da 2+2=4 diye göstermek gerekiyor çağdaş bilim dünyasında. İnanç hiç bir şey, veri/bilgi herşey. Ve işte Stanford’lu bilimciler, deney için 823 gönüllü katılımcı bularak, bunların telefon iletişiminin metadatasını çıkarttı. Bilmeyenler olabilir: Metadata (üst veri), bir veri hakkındaki veri. Yani, saat kaçta nereden, hangi baz istasyonundan kimi ne kadar süreyle aradınız? Ya da bir eposta, sms yolladınız, buna dair bütün ileti bilgileri. Ama, “içerik” değil, sadece trafik bilgisi.
Sonuç: 251 bin 788 konuşma yapmışlar. 1 milyon 234 binden fazla mesaj çekmişler. Bu iş için 62 bin 229 numarayı aramışlar.
Buraya kadar çıplak istatistik. Rakamların anlamı yok. Ama, sonrası daha 007 cinsinden: Bilimciler, sadece bu meta data yoluyla 823 kişinin özel yaşamlarına dair bir sürü bilgiye ulaştılar. İsim, adres, sosyal sigorta numarası başta olmak üzere. Yayınladıkları makalede örnekler var bu konuda.
2013 Haziran’ında Edward Snowden’in, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) ile iletişim sağlayıcılar arasındaki veri alışverişini açıklamasının yıldönümünde Stanford makalesi, “zaten bilineni doğrulama” oluyor. NSA Hukuk Müşaviri Stewart Baker, atasözü imal eder gibi, “Meta data, bir kişinin hayatına dair bütün herşeyi söyler” demişti.
Stanford makalesinde değinilen “özel yaşam” örnekleri arasında şunlar var: Bir kişi, tüfek satın almak istiyor. Birisinin kalbinde düzensiz atım (aritmi) varmış. Biri hamile olduğunu yeni öğrenmiş. Diğerine kas hastalığı MS tanısı konulmuş. Birisi evinde esrar bitkisi yetiştirmeyi düşünüyormuş, vb.
Hani meta data “sadece” iletişim trafiğini saptıyordu? Hani, içerikle ilgili bilgi toplamıyordu? Dolaylı olarak, özel yaşama dair bilgiye arka kapıdan erişiyor işte bal gibi. Bu, artık mecburen kabullenmek zorunda olduğumuz “yeni normal.”
Taş Devri kadar eski, 2009’da Alman Yeşiller Partisi milletvekili Malte Spitz’in, cep telefonunun “meğerse” (!) GPS bilgisi biriktirdiğini fark edip, bunu dünyaya anlatması üzerine “Yaa? Vay canına!” hayretleri, Batı basınını günlerce meşgul etmişti. O saftirik günlerden bugünlere gelmemiz sadece 5 yıl sürdü.