Tasarımın Türkiye tarihi yazılacak
Üçüncü Tasarım Bienal’i, tasarıma kavramsal ve zihinsel bir bakış getiriyor. Tasarımın “işe” yaraması için nasıl bir zihinsel yapı gerekiyor? Nasıl düşünmeliyiz? Bu, ancak İKSV’nin öncülüğünde sorulacak bir soruydu. Bir ay sürecek Bienal’de o kadar çok yaratıcı, yenilikçi fikir, ürün var ki.
Bienal’den geriye kalacak en somut, katma değeri en yüksek şey, Türkiye’de Tasarımın 200 Yıllık Tarihi Üzerine Bir Araştırma – Tasarım Kronolojisi olacak. Bu yokuş yukarı görevi üstlenen uzmanlar, akademisyenler, profesyoneller bir kaç yıl içinde, inşallah 2018 Bienali’ne yetişecek şekilde bir “imece belge” ortaya çıkartmak istiyorlar. Bu belgede ambalajdan aydınlatmaya, grafikten müziğe, sanayi yapılarından seramiğe konular listesinde ülkemizde tasarımın “T”si nerede, ona bakacaklar. Bu, şimdiye kadar bizde yapılmamış bir yenilikçi iş. Çünkü ülkemizde tasarım denilince akla hemen sadece grafik, moda, biraz mimari geliyor, o kadar. Bunlarda da estetik tasarım, zaten eğer işveren müşteri bu konuya olumlu bakıyorsa mümkün. Aksi halde, tasarımın estetiği olmadan da ortaya ürün/hizmet çıkıyor.
Oysa Osmanlı döneminde 600 yıl boyunca eşsiz güzelliklerin, mükemmel estetik yaratıcılıkların örneklerine bugün de hayran kalıyoruz. Ancak, “tasarım” diye bir kavram bize, Sanayi Devrimi’yle, Avrupa’dan damla damla gelmeye başladı. Devrim sürecinde, o zamana kadar görülmemiş mallar, ürünler, hizmetler birbirini izler olmuştu. Osmanlı, ekonomik ve kültürel yapısı nedeniyle bu devrime uzak kalarak, katılmadan, sadece ürünlerin net alıcısı, net müşterisi oldu. Devrimin simgesi buhar makinesi bile Osmanlı’da, Avrupa’dan yaklaşık 50 yıl sonra 1846’da Feshane’de kullanılmaya başlandı.
Anadolu’da ilk demiryolu bile İstanbul’da değil, İzmir-Aydın arasında (1856-1866 Abdülmecit-Abdülaziz dönemi) yapıldı: İzmir’de yaşayan İngiliz Levanten işadamları, Ege ovalarında yetiştirdikleri ürünü İzmir’e daha çabuk ve sağlıklı ulaştırmak istiyordu çünkü. İzmir’de Alsancak ve Basmane istasyonlarını da yine Levanten sermayesi inşa ettirdi. Osmanlı’da bunları gerçekleştirecek sanayi ve bilgi yoktu.
“Osmanlı üreticisinin gerçekleştirdiği işler ne salt sanat, ne salt zenaat, ne de gerçek anlamda sanayiye dair olmuş, mevcut imkanlar dahilinde üretilenler genellikle bunların hepsinden birer parça içermiştir.” (Bkz: Osmanlı Saraylarında Sanayi ve Teknoloji Araçları, 2004).
Tasarım diye bir kavramın bizim kültüre “icat” sözcüğüyle girmeye başlaması 1871 Alamet-i Farika (Arma, damga, işaret) Nizamnamesi’nden ve 1880 İhtira Beratı uygulamasından sonra pek yavaş, ve ancak Cumhuriyet’le hızla gelişti.