Taşınabilir kavramının geleceği yeni ırklarda
Bitmek tükenmek bilmez bir gelişim süreci içinde olan taşınabilir bilgisayar pazarı, bir yandan yeni kavramlar ortaya koyarken bir yandan da bu kavramları birleştirerek melez yapılara geçiş yapıyor. Dolayısıyla kullanıcı deneyiminden doğan yeni beklentileri ve iş yapış biçimlerindeki değişimlerin getirdiği ihtiyaçları karşılamak için sürekli bir evrim içerisinde olan teknoloji, taşınabilir tarafta tüm kozlarını oynuyor.
Bundan 5-6 yıl kadar önce mobil işlemcilerin patlama yapmasıyla birlikte masalarımızın üzerinden dizlerimize hızla inen bilgisayarlar, taşınabilirlik konusunda yeni bir sıçrama yapmış, bunun devamında daha taşınabilir ve pahalı, daha taşınabilir ve ucuz ürünler birbiri ardına piyasada boy göstermeye başlamıştı. Bu süreci de tabii ki akıllı telefon ve tablet bilgisayar kavramları izleyecekti…
Sınıflandırmada yeni bakış açısı
Geldiğimiz noktada taşınabilirliğin gelişimini anlayabilmek için, onun hangi kitle tarafından ne şekilde algılandığını bilmek ve ihtiyaçları öğrenmek gerekiyor. Aynı zamanda ortaya konan ürünlerin hangi ihtiyaçlara cevap verdiğini de açık bir şekilde görebilmek şart oluyor. Bundan 4 yıl önce ortaya çıkan ‘Netbook’ sınıfı pil ile çalışma süreleri ve boyutları sayesinde seyreltilmiş özelliklerine rağmen pazarda tutunmaya başladı ve kendisinden önceki pahalı ‘ultra taşınabilir’ ürünleri fiyat avantajıyla açık ara geride bıraktı.
Dokunmatik ekranların mantıklı rakamlara mal edilebilmesi ve ‘mobil işlemci’ kavramının hızlı yükselişiyle birlikte ortaya çıkan tablet bilgisayarlar ise Netbook’ların geldiği noktayı bir adım ileriye taşıyarak taşınabilirliği had safhaya çıkardı. Hâttâ geçtiğimiz yıl içinde bu sınıfın pazarını oldukça daralttı.
Ultrabook yeni bir
kavram mı?
Aslında değil. ‘Ultra’ taşınabilirlik, ULV (Ultra Low Voltage) işlemcilerin doğuşuyla beraber ortaya çıkan bir olgu. Dolayısıyla masaüstü işlemcilerin ‘kırpılmış’ sürümleriyle üretilen 10 inç ekranlı dizüstü bilgisayarlar için yıllardır kullanılan bir tabirdi. Günümüzde ULV işlemcilerin yerini alan mobil işlemciler, tablet bilgisayarlar ile dizüstü bilgisayarları harmanlayarak netbook’tan daha güçlü, notebook’tan daha küçük ve hafif bilgisayarların üretilmesine olanak tanıyor. 2011 yılı bu yeni ırkın doğuşuna tanık oldu ve 2012 yılının da bu tip ürünlerin çoğalma yılı olacağı su götürmez bir gerçek.
İlk örneklerini Asus Zenbook ve Acer Aspire S3 olarak gördüğümüz, diğer üreticilerin ürünlerinin de yavaş yavaş yer almaya başladığı ultrabook pazarı, tabletlerdeki uzun çalışma süresi ve hafif, ince kasa yapısı özelliklerini gerçek mobil işlemcilerle birleştiriyor ve dizüstü bilgisayar kullanım alışkanlıklarını değiştirmeye çalışmadan büyüyor.
Dizüstü varlığını melez ırklarla koruyor
Ultrabook kavramının ortaya çıkmasından hemen önce önemli üreticilerden farklı tablet yorumları gelmişti. Fiziksel klavyeyi tabletle birleştiren bu yaklaşımlar zaten bugünkü ultrabook’ların da habercisi oldu. Geçtiğimiz yıl üreticiler, gerçek bir klavyeye ihtiyaç duyan ama tablet bilgisayarın dokunmatik özelliklerini de isteyenler için geliştirdikleri isteğe bağlı aksesuvarlarla bugünün Ultrabook’larını resmetmişlerdi. Intel de Atom işlemcilerden sonra geliştirdiği yeni Core ailesi işlemciler ile tablet (daha doğrusu Ultrabook) dünyasına giriş yapmış oldu.
Görünen o ki önümüzdeki yıl Ultrabook’lar olgunlaşma sürecinde uzun bir yol yürüyecek. Yeni modeller daha hızlı işlemciler ve daha güçlü dahili pillerle gelecek. Bu sınıftaki ürünlerin tablet bilgisayarlar gibi mobil internet desteğine sahip olması da mümkün. Bugün mobil operatörlerin kontratlı tablet bilgisayar kampanyalarının arasına Ultrabook’ların girmemesi için hiçbir sebep yok.
Diğer taraftan son 5 yıldır ortaya çıkan hiçbir kavramın tamamen yok olmayacağını da belirtmek gerekiyor. Çünkü her biri farklı bir ihtiyacı karşılamaya yönelik olarak ortaya atılmış bu kavramlar birbirinin eksiğini kapatır durumda.
İçeriği üretmek ve içeriği tüketmek
Tablet bilgisayarların dokunmatik ekranları ile taşınabilirlik kavramına yaptıkları katkı tartışılmaz. Ancak dikkat etmemiz gereken bir nokta var. Güçlenen işlemcileri, artan özellikleri ve düşen fiyatlarına rağmen tablet bilgisayarlar dizüstü bilgisayarları pazardan silemedi. Öngörülebilen vadede de silmesi beklenmiyor. Dizüstü bilgisayarların pazar payı anlamlı bir şekilde düşmesine rağmen bu ürünlere olan talep aslında azalmadı.
Çünkü tablet bilgisayarlar dokunmatik ekranları ile fiziksel klavyeyi ortadan kaldırmasına rağmen kullanıcı alışkanlıklarını dizginleyemedi. Web’de sörf yapan, e-postalarını kontrol eden ve birbirinden ilginç mobil uygulamaların dünyasına dalan kullanıcılar iş yapmak istediğinde, aslında fiziksel klavyeye hâlâ muhtaç olduklarını fark ettiler. Sonuç olarak bugün iş dünyasının çantasına giren tabletler dizüstü bilgisayarları oradan atamadı. Çünkü tablet bilgisayarlar yapısı itibariyle varolan içeriği görüntülemeye uygun, dizüstü bilgisayarlar ise hâlâ içerik üretim için en uygun seçenek.