Teknokentlerin branşlaşması gerekiyor
Yusuf Akgündüz profesyonel kariyer geçmişindeki deneyimini ANKÜTEK’in ve Gölbaşı’nın gelişimine, doğru tepkiler alınmasına taşıyacak.
Ankara Üniversitesi’nin; Cumhuriyet’in ilk üniversitesi olduğunu dile getiren Yusuf Akgündüz, tıp fakültesinin çok derin bir geçmişe sahip olduğunu, keza eczacılık, ziraat, veterinerlik fakültelerinin de ön plana çıktığını kaydetti. Diğer yandan Akgündüz; ANKÜTEK’in ise bugüne kadar geçirdiği süreç itibarıyla Ankara Üniversitesi’nin ağırlığına paralel bir gelişmişlik gösteremediğinin de altını çizdi. Yusuf Akgündüz, “Yeni yönetim doğru stratejileri ortaya koyuyor. Her teknokentin ve bunu yönetmekle yükümlü her bünyenin kendi öz değerlendirmesini yapıp en güçlü olduğu noktaları ortaya koyması gerekiyor. Hangi konularda akademisyenleriniz, bilimsel çalışmalarınız fazla, uluslararası yayımlanan makaleleriniz hangi branşlarda sizi ön plana çıkarıyor? Bunların hepsinin değerlendirilmesi lazım. Bu arada Hacettepe Üniversitesi ile sağlık teknokenti konusunda ortak hareket ediyoruz. Türkiye’nin tarım-hayvancılık ülkesi olduğundan bahsediyoruz. Bundan sonraki dönemde, uluslararası stratejiler de hep; enerji ve gıda üzerine yoğunlaşacak. Bu konudaki bilgi birikimimizi ve güçlü akademisyen, bilim adamı potansiyelimizi üretim pratiği olan müteşebbisle bir araya getirmemiz gerekiyor. Hedef; ANKÜTEK’in işin bir parçası olacağı, alanı kiralayan, bu alanda ideal hizmeti sunup para kazanacağı bir yapıdan ziyade, hakikaten ülke ihtiyaçlarının belirlendiği, bu ülke ihtiyaçlarının karşılanması için projelerin oluşturulduğu ve bu projelerin çıktılarının ticari ortağı olacak bir yapı kurmaktır. Zor bir yol ama imkânsız değil. Hedefinizi koyup yolları, aktiviteleri doğru tanımlarsanız, bunu gerçekleştirmemeniz mümkün değil” açıklamasını yaptı.
Önce kooperatif çalışma, ondan sonra rekabetçilik
“Eğer ülkemizdeki teknokentlerden beklentileri alt alta yazacak olursak; ilk sıraya gerçekten ihtiyacın karşılandığı, katma değerin yaratıldığı, bir yerden taşıma değil de özgün çalışmalar yapmak, yurtiçi kadar yurtdışında da müşteri oluşturmak, bilim üretmek, ürettiğimiz bilimi ihtiyacın gerektirdiği Ar-Ge’ye dönüştürüp bunu ticaretleştirmek ve pratiğe dökecek kadar kısa yolları bulabilmektir. Bunu da değerlendirecek olursak; teknokent yönetimlerinin bunda etkisinin çok fazla olduğunu görüyoruz. Diğer yandan, katılımcı şirketlerin öz değerlendirme yapması ve teknokentlerin mutlak surette branşlaşması gerekiyor; bu bazen bölge ihtiyaçlarına yönelik olabilir, bazen kurulduğu bölgedeki üniversitelerin teknik veya bilimsel gücüne yönelik olabilir. Ülkemizin gelişimi için biz tüm teknokentler; hem kooperatif çalışmalı hem de birbirimizi geliştiren bir rekabet içinde olmalıyız. Rekabeti kooperatif çalışmanın önüne alırsak hiç beklemediğimiz hayal kırıklıklarıyla karşılaşabiliriz. Önce kooperatif çalışma, ondan sonra rekabetçilik. Rakipsizlik de sizin gelişim sürecinizi yavaşlatır, bazen ihtiyaç bile doğurmaz. Rekabetin oluşturduğu tüm gelişim yapılarının bir arada çalışıp hizmet edeceği bünye ülke menfaatidir. Bugün Silikon Vadisi öyle bir hale gelmiş ki, ABD hükümeti; bize fütüristik, ütopik gelebilecek taleplerini dönüp oradaki bilgi yüküne danışıyor ve orada bunu karşılayacak arzlar var mı ona bakıyor, talep hükümetten geliyor. Silikon Vadisi’ni; danışılıp, orasıyla beraber fikrini yeşerttiği, yürüttüğü bir alan olarak görüyor. Bu çok önemli bir örnek” diyen Yusuf Akgündüz, üniversite-sanayi işbirliğinin önemini de vurguladı.