Teknoloji, iletişime sadece araç
İletişim teknolojisinin iletişimi kolaylaştırdığını ama insanlararası “gerçek iletişimi” sağlamadığını savunanların artması, ortaya FOMO/JOMO gibi kavramların çıkması, bunun küresel medyada yankı bulması teknoloji şirketlerini tedirgin ediyor. [FOMO: Aman! Bir şeyleri kaçırıyorum. JOMO: Ne mutlu ki bir şeylerden haberim olmuyor].
Google CEO’su Sundar Pichai bir konuşmasında bu iki sözcükten söz ederken, “Teknoloji endüstrisi, ürettiği cihazlar ve sunduğu hizmetlerden dolayı kendini hep sorumlu hissetmelidir. Biz, kullanıcıların memnun ve mesut olmasına yardım etmeliyiz” demişti.
2018’den bu yana, teknolojinin insanlar arası iletişimi kolaylaştırırken, aile içi iletişimi daha da zorlaştırdığına dair bir algı oluşuyor. Buna “karşı-algı” yaratmayı düşünen teknoloji şirketleri ise birbirinden yaratıcı reklamlarla ekranlara çıkmaya başladı. Bunun son örneklerinden biri İsveç’ten:
Elektronik cihaz satıcısı Elkjøp’un Noel reklamında, yeni yetme kızıyla “görüşemeyen” bir baba var. Kız çünkü hep meşgul: Telefonuyla, oyunda, sohbette… Ama kız, babanın mutsuzluğunu fark edip üzülüyor. Ona aldığı Noel hediyesi bir oyun kulaklığı. Birlikte oyun oynasınlar, baba kızını hem duysun, hem konuşsun. Çünkü artık, “birliktelik” kavramı da değişiyor. Birliktelik mutlaka ve illa gerçek dünyada değil, sanal dünyada da mümkün. Gençlere “Bu kadar çok oyun oynama, bu kadar çok mesajlaşma” demenin anlamı kalmadı. [Atalarımızın dediği gibi: Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uyacaksın].
Apple ise 3 dakikalık duygusal bir iPad reklamı yayınladı. Anne baba ve iki küçük kızları büyükbabanın evine Noel için gidiyorlar. Eve vardıklarında kızlar evde koşturup çığlıklar atarken büyükbaba çok durgun ve üzgün: Eşini yeni kaybetmiş. Kızlar hiç bir şeyin farkında değil gibi şen şakrak, ellerinde iPad’le fotoğraflar çekerek eğlenmeye devam. Noel sabahı hediyeler açıldığında kızların büyükbabaya hediyesi işte o iPad. Çektikleri her fotoğrafı süslemişler. Evdeki bir VHS kasetten, büyükbaba ile büyükannenin güzel eski resimlerini iPad’e aktarmışlar. Aile albümünden büyükannenin resimlerini bulmuşlar. Ailenin şimdiki toplu resmine onu da montajlamışlar. Bütün bunları gören büyükbaba ağlamaklı oluyor. Ama mutlu da… Bunu sağlayan ise Apple ve iPad. Mutlu Noeller.
Ekranda 50 yıl gençleştiler
76 yaşındaki Robert De Niro, hiç makyaja gerek kalmadan, tamamen bilgisayar desteğiyle 50 yıl önceki 26 yaşına döndürüldü. 79 yaşındaki Al Pacino ve 76 yaşındaki Joe Pesci de. Bu üçü, Martin Scorsese’nin (o da 77’lik) The Irishman filminde bir aradalar. 3,5 saatlik Netflix ürünü filmde, 50 yıllık gangsterlik “kariyerlerinin” çeşitli duraklarında o yaşlarına ait “yüzleriyle” görülüyorlar. Bu, bugüne kadar filmlerde yapılan “gençleştirme/yaşlandırmalardan” farklı, daha ileri bir teknoloji. Ve, bu teknolojiyi geliştirmek 2 yıl sürdü. Filmin çekiminden sonraki montaj (post production) yine 2 yıl sürdü. Sonuçta, ekranda Robert De Niro’yı “bugünkü haliyle” gördüğümüzde bile o, aslında 4 yıl önceki haliyle… Martin Scorsese, kendi kariyerinin en anıtsal filmini böylece tamamlamış oldu. Dünyaya gösteriyor. Oscar’lardan bir kaçını kapacaktır.
Sinemada dijitalleşme, yarış otomobili hızıyla ilerliyor. Sanatçıları daha genç veya daha yaşlı göstermek için analog dönemde makyaj, dijital dönemde “hareket yakalama” (motion capture) kullanıldı. Bunun için sanatçılar tayt gibi bir kılığa bürünürler, yüzlerine, kol ve bacaklarına işaretler konulurdu. The Irishman’de bunlara gerek kalmadı. Sanatçılar oyunlarını “oldukları gibi” oynadılar. Çekimlerden sonra ekran başında gençleştiler. [Görselde solda yaşlı, sağda daha genç].
Wired dergisi konuyla ilgili makalesinde, çekimin nasıl “daha farklı” bir teknolojiyle yapıldığını anlattı (https://bit.ly/3557wQy). Ana kameraya ek olarak sağına ve soluna kızıl ötesini çeken kameralar (Alexa Mini) yerleştirilmiş. Film aynı anda üç ayrı açıdan çekilmiş. Makalede, “Üç Başlı Canavar” denilen bu düzeneğin anormal yapısını gösteren fotoğrafı da var. Bu inovasyonu “yaratan” kişi Industrial Light & Magic şirketinin “sihirbaz” görsel efekt uzmanı Pablo Helman da, her halde Oscar’da bir heykel kapacaktır… Çekimlerden elde edilen “büyük veriyi” filme dönüştürmek için Flux adlı bir yazılım da yaratmışlar. Dijital çekime ek olarak kızıl ötesi çekimleri bu yazılım “halletmiş” ve yaşlı aktörlerimiz 40-50 yıl önceki genç yüzlerine kavuşmuşlar.