Teknoloji sevdası
Üniversite sınavlarına ikinci girişimde ilk sırada elektronik vardı, ikinci sırada Basın Yayın Gazetecilik. Kader önce ilk seçimimle tanıştırdı, sonra da ikincisi ile. Çocukluk hayallerimde ise Deniz Subayı Makine Mühendisliği vardı, o da çok sevdiğim rahmetli dostum Merih’e nasip oldu. Özetle çocukluk hayali meslekler gerçek oldu benim için.
Teknoloji ile üniversite yıllarında tanıştım ilk. Öncesinde kendimde ticaret ruhunu biraz da yazarlığı tespit etmiştim. Bir şeyler alıp satmak ya da okul gazetelerine yazı yazmak filan amatörce ama severek yaptığım işlerken hiç teknolojiye girmemiştim. Zamanın moda bilimi “elektronik” cazibesiyle ilk gittiğim üniversitede zorlanmadım desem yalan olur. İlk havya ve lehim ile tanışmam da o yıllarda. Sonra ikinci okul bu defa “elektrik”.
Sonrasında bir bilişim firmasına giriş ve bugüne kadar hep teknoloji. Yapılan iş teknoloji, okunan kitaplar teknoloji, hobiler teknoloji ve nihayetinde işyerim BThaber de teknoloji yayını. 41 yıldır devam eden bu sevdanın biteceğini de sanmıyorum.
Bu yazının konusu da teknoloji ama teknoloji sevdalılarına özel. Kimdir bu teknoloji sevdalıları? İlla teknolojiden kazanç sağlamaları gerekmiyor bu insanların. Aklı fikri teknoloji olup bambaşka işlerde çalışanları biliyorum. Peki nasıl oluyor bu teknoloji sevdalılığı? İşte konumuz bu…
Teknoloji sevdalısı yeni teknolojileri takip eder, araştırır, bulur ve mümkünse satın almaya çalışır. Test etmek ister, yorum yapmak ister. Her yeni çıkan ürüne sevdalanır ama hep eleştirisel yanını eksik etmez. Onun gönlünde yatan, bağımlı olduğu teknolojik ürünler de vardır, onları bir takım tutar gibi savunur, korur. Yeri geldiğinde beğendiği markanın da hatalarını yerden yere vurabilir. Zamanının bir bölümünü mutlaka teknolojik haberlere ayırır, gazeteleri kurcalar, beğendiği ürünleri başkasına tavsiye etmeye çalışır. O kadar hararetli savunur ki yorumlarında teknoloji sevdalısını o markanın temsilcisi zannedebilirsiniz.
Bu konunun buraya taşınma nedeni de burada başlıyor. Teknoloji sevdalısı içinde her zaman yurtsever duygular taşısa da ürünün milliyetine bakmaz, üretenlerin kimliği önemli değildir, yeter ki ürün yenilikçi, sağlam, kullanışlı ve güvenli olsun. Hangi teknoloji bu konularda ne kadar ileriyse onun kahramanı odur.
Aksine hareket eden sevdalılar yok mu? Var. Ama onlar benim için gerçek sevdalı değil, şıpsevdidir. Yarın moda başka yönde eserse o zaman yerli ya da milli olması onlar için önemli olmaz.
Evet bu ülkenin her vatandaşı teknolojik ürünlerin bu vatanda bizim evlatlarımız tarafından yapılmasını ister. Ben de. Çevremde tanıdığım bütün gerçek “Teknoloji Sevdalıları” da. Fakat bir ürünün yerli benzeri yoksa ya da özellikleri geri kalıyorsa, daha iyi özelliklere sahip olan benim için makbuldür. İstisna var tabi, özellikle savunma sanayi ve bilgi güvenliği ürünlerinde bizim ürünümüz olması çok önemli.
Linux da, tüm Açık Kaynak kodları da milli değil, olamaz. Sadece isminde belirtildiği gibi herkese açık. Bu açık kaynak kodlarını geliştirmek için altyapı sunanlar kim? Milli değil. Bir kubernetes benzeri milli çözüm duydunuz mu? Günün sonunda maalesef milli olmayan platformlarda yazılım geliştireceksiniz. Unutmayalım ki, kullanılan işletim sistemleri hem PC’lerde hem cep telefonlarında hala onların. Daha derine inince CPU içindeki makine kodları da onların.
Tolstoy’u çok sevdiğim söylenemez ama söylediği bir şey çok dikkat çekici. Yurtseverlik bitmedikçe savaşlar bitmez diyor bu düşünür. Doğruluk payı büyük ama ancak tüm Dünya bunu kabul ederse, yoksa bu her zaman suiistimal edilir. İşte ben de diyorum ki, sanatta ve özellikle müzikte, sporda ve teknolojide milliyet olmaz, olmamalıdır. Teknoloji ırklar, milletler üstüdür, tüm insanlar içindir. Bu nedenle kim hangisini en iyi şekilde yapıyorsa onu severim, onu desteklerim. Bu suistimale açık mı? Evet. Markalar bulundukları ülkelerin menfaatleri için teknolojilerini başka şekilde kullanabiliyor, başkalarına kısıtlayabiliyor. Bu da gerçek.
Yapılması gerekeni de yazalım her zaman olduğu gibi.
- Savunma sanayinde ve bilgi güvenliğinde ilk kriter yerli ve milli ürünler. Bu değişmez.
- Milli üreticiler teknolojilerini geliştirirken yabancıların bilgi birikiminden faydalanmalı. Bunun yolu da onları elimizle itmek değil, tam tersine yakın olmak. Almamız gereken yol bu kadar uzunken onları düşman ilan etmek neden?
- Kamu da bu söylemlerde daha dikkatli olmalı. Şöyle olmasına ne dersiniz? “Aynı kalitede Yerli ve Milli ürün varsa mutlaka yerlisini tercih edin”
Yazıyı çok başarılı Dr. Emir Öngüner ‘den aldığım Yerli ve Milli tanımı ile bitirelim
- Her yerli ürün milli olamayacağı gibi her milli ürün de yerli olmak zorunda değildir.
- Yerliliğin yüzdesi olur, milliliğin yüzdesi olmaz!
- Yerlilik oranının içinde hammadde, insan gücü, altyapı vb. gibi argümanlar bulunur ve matematiksel bir orandır.
- Millilik kavramı özgün tasarım, telif hakları, ticari kazanç ve ülke menfaati gibi unsurlara bağlıdır.
-Örnek a) Bir ürünün yüzde 80’i yabancı, yüzde 20’si yerli. Tüm hakları sizin elinizde. Ticari olarak tüm kararları siz verebiliyorsanız o ürün millidir.
-Örnek b) Özgün tasarımlı ürünün yüzde 99’u yerli, yüzde 1’lik kısmı yabancı firmaya ait. O yabancı firma ürünün satışına şerh koyabiliyorsa o ürün milli değildir. - ”%100 yerli-milli” diyorsanız üründeki tüm (!) parçaların tasarımı, testleri, hammaddesi, üretimi, iş gücü, fikri & sınai mülkiyet hakları, ülke lehine ihracat tekeli vb. sizin kontrolünüzde olmak zorundadır.
- Yerlilik yüzdesi zamanla yükseltilir; ona takılmayın. Önemli olan en baştan beri ”milli” olmasıdır.
*KAYNAK: Dr. Emir Öngüner, Research Scientist at DLR-German Aerospace Center,
Yazdım…