Temiz teknolojinin temel unsurları
‘Sürdürülebilir Üretim’ konusunun, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın son dönemde faaliyetlerini yoğunlaştırdığı çalışma alanlarından birisi olduğuna vurgu yapan Anıl Yılmaz, hızla gelişen ve rekabet koşulları giderek zorlaşan sanayinin; rekabet gücünü yükseltme yolunda, kaynakları en etkin şekilde kullanarak çevresel ve ekonomik kazanç sağlaması açısından son derece önemli bir araç olduğunu kaydetti. Yılmaz, “Ülkemiz sanayisinin yapısal dönüşümü için ihtiyaç duyulan en önemli yaklaşımlardan birisi olan ‘Sürdürülebilir Üretim’, yüksek verimliliğe sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve daha az enerji kullanımıyla daha az atık üreterek çevre kirliliğinin önlenmesi ve üretim süreçlerinin başta işgücü, toplum ve tüketiciler için sağlıklı ve güvenli olması prensibine dayanıyor. Ülke olarak doğaya dost ve kaynakların daha verimli kullanıldığı bir üretim sürecini geliştirmek zorundayız” şeklinde konuşup sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerek üretim, gerekse de tüketim sürecinde teknolojinin çevreye etkilerini en aza indirmek ve temiz teknolojik üretimi gerçekleştirmek için biz Bakanlık olarak ‘Üç Y’ diye formüle ettiğimiz; ‘Yeşil, Yenilikçi ve Yerli’ üretimden yanayız. Çevre ve kalkınma ilişkisini sağlıklı bir şekilde kurabilmek için de buna ihtiyacımız olduğunu biliyoruz.”
Geleneksel üretim yöntemleri çevresel performans için artık yetersiz kalıyor
Sanayi devriminden günümüze sanayi ve teknolojideki hızlı gelişmelere bağlı olarak kaynakların daha yoğun kullanılmasının, doğal kaynaklar ve çevre üzerinde geri dönülemez etkiler oluşturduğunun altını çizen Yılmaz, “Geleneksel üretim yöntemleri ve çevre teknolojilerinin, kaynak verimliliğini sağlamada ve çevresel performansı artırmada artık yetersiz kaldığı açıkça ortada. Bu sorunların üstesinden gelmek için endüstrinin yeniden yapılanması ve sürdürülebilir iş modellerinin ortaya çıkması yönünde yeni sistemler, süreçler ve teknolojilere gereksinim duyuluyor. Teknolojinin yol açabileceği çevresel problemleri, oluştuktan sonra çözmeye çalışmak yerine mümkün olduğunca oluşmadan önce en aza indirmek temiz üretimle mümkün. Temiz üretim teknolojileri ve uygulamalarıyla benimsenen yaklaşım, geleneksel boru sonu atık arıtımı yöntemlerinde olduğu gibi kirliliği oluştuktan sonra kontrol etmek yerine, önleyici bir yaklaşımla çevre kirliliğinin henüz üretim aşamasındayken önüne geçmektir. Yaşam döngüsü değerlendirmesi, eko-tasarım, endüstriyel simbiyoz, karbon ve su ayak izi temiz üretim araç ve tekniklerini oluşturuyor” açıklamasını yaptı.
Çevre dostu teknolojiler kullanılarak yaratılan refahtan toplumun tüm kesimleri faydalanabilir
Anıl Yılmaz, günümüzde çevreci yaklaşımın teknolojiye yansımasının; eko-inovasyon/yeşil inovasyon kavramını doğurduğunu belirterek şunları kaydetti: “Eko-inovasyon/yeşil inovasyon toplum için yeni olan ve ilgili alternatifleriyle karşılaştırıldığında yaşam ömürlerinin her aşamasında çevresel riskleri, kirliliği ile kaynak ve enerji kullanımının diğer olumsuz etkilerini azaltan bir ürünün, üretim sürecinin, hizmetin veya yönetim süreçlerinin oluşturulması, benimsenmesi veya kullanılmasıdır. Eko-inovasyon/yeşil inovasyon ürünü enerji ve malzeme etkin teknolojiler; malzeme, enerji ve suyun etkin kullanımını sağlayarak ve atık oluşumunu en aza indirerek üretim maliyetlerini azaltabilir. Üstelik bu teknolojiler topluma, yeni pazarlar oluşturmak, rekabeti geliştirmek ve çeşitli sosyal faydalar sağlamak gibi avantajlar sağlar. Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme yolunda gelişimini değerlendirdiğimizde; sürdürülebilirlik ilkelerinin büyük ölçüde kalkınma politikalarına ve ulusal strateji dokümanlarına entegre edildiğini, bu çerçevede üst düzey politik sahiplilik gösterildiğini söylemek kolaylıkla mümkün. Türkiye, ilerleyen süreçte de çevre dostu teknolojileri kullanarak, istihdam sağlayacak yeni ve katma değeri yüksek ürünleri ve sanayi dallarını geliştirmekte; rekabet gücü yüksek bir sanayileşme sürecinden yaratılan refahtan, toplumun tüm kesimlerinin, gelecek kuşakların da haklarını gözeterek faydalanmasını sağlamakta kararlı.”
Türkiye’de kaynak verimliliği çok düşük
Ülkemizin, son yıllarda enerji verimliliği alanında kaydettiği ilerlemelere rağmen, gelişmiş ülkelere kıyasla ‘enerji yoğun’ ekonomilerden biri olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Ülkemizde enerji yoğunluğu, OECD ülkelerinin yaklaşık 1,5 katı, Japonya ve Almanya’nın ise yaklaşık 2 katı. Yani ülkemizde birim mal veya hizmet üretmek için OECD ülkelerinde kullanılanın 1,5 katı, Japonya’da kullanılan enerjinin 2 katı enerji sarf edilmekte. Türkiye’nin kaynak verimliliği karşılaştırması incelendiğinde AB ülkeleri arasında sonlarda yer aldığı ve AB ortalamasından düşük olduğu görülüyor. Özellikle Türkiye gibi hızlı büyüyen ülkeler, endüstriyel çıktı başına malzeme, enerji ve kirlilik yoğunluklarını azaltmak için önemli potansiyele sahip. Türk sanayinde oldukça önemli bir yere sahip olan KOBİ’lerde gerçekleştirilecek temiz üretim çalışmaları, sürdürülebilir kalkınmanın amaçları arasında yer alan ekonomik kalkınma ve çevresel gelişme sağlama sürecine önemli katkı sağlayacaktır. 10. Kalkınma Planı kapsamında yer alan ‘Sanayide Enerji Verimliliğinin Artırılması’ bileşeninin en önemli alanlarından birisi olan; ‘Sanayide Kullanılan Verimsiz Elektrik Motorlarının Dönüşümü Programı’ Bakanlığımız sorumluluğunda ve Verimlilik Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülüyor. Verimlilik Genel Müdürlüğü ayrıca 2015 yılının şubat ayı içerisinde ‘İmalat Sanayi Sürdürülebilir Üretim Göstergeleri’ni yayımladı. Sektörel kapsamı ve içerdiği konu başlıkları bakımından bir ilk niteliğinde olan bu çalışmayla imalat sanayine ait 24 alt sektörün sürdürülebilir üretim açısından gelişimini somut olarak izlemek ve değerlendirmek mümkün olabilecek” açıklamasını yaptı.