Top, tank, telekomünikasyon
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Arap Baharı Turu adı verilen ve Mısır, Tunus ile Libya’yı kapsayan gezileri tüm dünyadaki dikkatlerin bu ülkeler üzerine çevirmesine neden oldu. Günümüzün savaşlarında ister iç savaş olsun, ister dış düşmana karşı yapılsın ele geçirilmesi gereken stratejik noktalar arasında telekomünikasyon altyapısını öne çıkarıyor. Biz de söz konusu ülkelerden Libya’yı telekomünikasyon sektörü açısından ele alalım.
2011 yılının başlarında patlak veren iç savaş Libya’nın ekonomisinin can damarlarını derinden etkiledi. Telekomünikasyon sektörü de bundan payını aldı. Çatışmalar sırasında altyapının ne kadarının tahrip edildiği henüz bilinmiyor. Posta ve sabit telefon hizmetlerinin dünyada çok az ülkede örneği görüleceği gibi tamamen devlet tekeli tarafından (General Post and Telecom Company -GPTC) verildiği Libya’da, İnternet servislerini de ağırlıklı olarak yarı-devlet şirketi olan Libya Telecommunications and Technology (LTT) sağlıyor. LTT’nin dışında AlFalak, Bat Al Shams, Modern World Telecom adlarında İnternet Servis Sağlayıcılar da var. Sabit iletişim aboneliği penetrasyonu henüz yüzde 20’ler, internet aboneliği penetrasyonu ise yüzde 15’ler civarında.
Mobil telekomünikasyon lisansını yine devletin paralel çalışan iki operatörü elinde tutuyor. Bunlar Al Madar ve Libyana adlarını taşıyor. Daha yakın geçmişte Libya mobil telekomünikasyon alanında çok gerilerden gelirken kıtanın en ucuz konuşma tarifelerini uygulayınca, abone sayısını hızla artırarak Afrika’nın penetrasyonu en yüksek ülkesi haline geldi. Bugün SIM kartı sayısına bakıldığında penetrasyonun yüzde 200’ü bile aştığı görülüyor. Bu da her Libyalının cebinde her iki operatörün SIM kartının yerleştirildiği telefonları taşıdığı anlaşılıyor. Aslında, Al Madar 2004 yılında faaliyete geçene kadar tek başına olmasına karşın çok az abone sayısıyla yetiniyordu. Libyana pazara hızlı girip fiyatları radikal bir şekilde düşürünce, ülkeyi Afrika’nın penetrasyonu en düşük ülkelerinden birisiyken iki yıl içinde en yükseği haline getirdi. 2008 yılında, Libya Afrika’da yüzde 100 penetrasyonu aşan ilk ülke oldu. Servis ve ona bağlı fiyat tarifelerinde farklılıklar gösteren iki mobil operatörün her birinin yüzde 40’ını, hükümet eğer iç savaş olmasaydı özelleştirmeyi planlıyordu. Bunu sabit operatörün özelleştirilmesi izleyecekti. Bu açıklamalar 2009 yılında yapıldı ve süreçleri izlemesi için bir kurum (General Telecomunications Authority) oluşturuldu. Her iki mobil operatörün de sahip olduğu 3G altyapısı sayesinde kullanıcılar mobil telekomünikasyon imkanlarını kullanarak genişbant internet erişim hizmetinden yararlanabiliyorlar. Ayrıca, Libya 2006’dan bu yana kullanımda olan CDMA2000 teknolojisi ile (roaming olmadan), sabit kablosuz veri iletişimini de Afrika’nın en yoğun kullanan ülkesi olarak dikkat çekiyor. Yakın zamanda fiber optik ve WiMAX altyapısına yapılan büyük çaplı yatırımlar da alternatif teknolojilerin ülkede kullanılmasına olanak veriyor. Evlere kadar fiber götüren ilk Afrikalı ülke olma özelliği de taşıyan Libya, 2010 yılında terabyte kapasitesinde uluslararası fiber optik kablosunu hizmete sundu. İç savaştan önceki hükümetin programında 2020 yılına kadar telekomünikasyon sektörüne 1 milyar dolar yatırılması öngörülüyordu.
Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. Mısır ve Tunus’tan sonra Libya’da da halkın bir bölümü yönetimi devirmek için isyan etti. İsyan başlayınca Kaddafi hükümetinin ilk yaptığı şeylerden birisi, isyancıların toplu olarak bulunduğu doğu kentlerindeki mobil iletişim hatlarını kullanılamaz hale getirmek oldu. O günlerde olan-biteni Wall Street Journal’da çalışan Margaret Coker ve Charles Levinson gazetelerinde ayrıntılarıyla anlattı. Anlattıklarına göre; iletişimin her şey demek olduğu günümüzde çaresiz kalan isyancıların yardımına Amerika’nın Alabama Eyaletinde, Huntsville kentinde eğitim almış Libya asıllı Ousama Abushagur adında bir Amerikalı yetişti. Telekomünikasyon uzmanlarından oluşan bir ekibe liderlik ederek şebekenin isyancılar tarafından ele geçirilmesini sağladı ve onu isyancıların kendine ait bir şebekeye dönüştürmek için hemen bir tasarım yaptı. Hatta ilk eskizler uçakta dağıtılan yemek servisi içindeki peçeteye çizildi. Deniz yoluyla Misrata kentinden tahliye işlemine katılan Abushagur, tasarımı yaparken uçakla Birleşik Arap Emirlikleri’ne dönüyordu. İşi bilen mühendisler, Tripoli’de bulunan Genel Telekomünikasyon Kurumu (GTA) tarafından işletilen ve başında Kaddafi’nin en büyük oğlunun bulunduğu Libyana adlı operatörün şebekesinin bir kısmını bütününden ayırdılar ve Tripoli’den kontrol edilebilen, korsan sinyal kullanan, bağımsız bir şebeke haline getirdiler. Ancak iş bu kadarla bitmiyordu. Güçlü frekans karıştırıcılarla zaman zaman GSM frekansları bastırılıyor, görüşmeler engelleniyordu. Görüşülebilse bile istihbarat birimlerinin dinlemesine takılma ihtimali çok yüksekti. Çünkü bu amaç için şebekeler merkezi kontrol sistemine dayandırılmaya çalışılmıştı. Al Madar’a göre daha yeni bir şebeke olan Libyana tek bir merkezden yönetilmek yerine az da olsa dağıtık bir sistem görünümündeydi. Bu ekibin işini kolaylaştırdı. Çünkü abone kayıtlarının tutulduğu HLR’ların farklı lokasyonlarda kopyaları vardı. Belirli bölgeler için şebekeyi ayağa kaldırmak bu kayıtlar sayesinde mümkün oldu. Abudabi’deki evinden çıkmadan uzaktan erişim ile her işlemi adım adım takip eden Abushagur, Dubai ve Doha’da oturan iki çocukluk arkadaşından maddi destek aldı. Daha sonra bu yardıma Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi petrol zengini Arap ülkeleri de katıldı. Böylece 1 ay içinde yeniden hem ülke içinde, hem uluslararası görüşmeler başlayabildi, internete erişilebildi. Cephede bulunanlar ile cephe gerisindekiler haberleşebildi. Yurtdışından destek sağlamak kolaylaştı. Ama her zaman isyancılar iletişimin kesildiği zamanlarda bayrakla haberleşmeyi sürdürdüler. İsyancıların komutanı General Ahmed al-Ghatrani bayrak “yeşilse ileri git, sarıysa geri gel anlamına geliyordu” diyor. “Adeta, taş devrinde yaşıyorduk” diye ekliyor. Bütün bunların yanı sıra isyancıları çaresiz bırakan birtakım hukuki ve diplomatik sorunlar ortaya çıkıyordu. Örneğin, Libyana şebekesinin tedarikçisi Çinli üretici anlaşmalarının sadece Libyana ile olduğunu söylüyor ve isyancıların oluşturduğu yeni şebekeye parça satmayı reddediyor, bakım-onarım yapmıyordu. Daralan zaman içerisinde Abushagur’un mühendisleri melez çözümler
üretmeyi başardılar. Farklı tedarikçilerin ürünlerini hızla
birbirine uyumlu hale getiriyorlardı. Sonuçta, bunca zahmetin karşılığı, çalışan ve kendileri tarafından kontrol edilen bir şebeke isyancıların hizmetindeydi. Eğer var olan şebekenin içinden daha küçük başka bir şebeke çıkarma fikri başarılı olmasaydı ve isyancıların iletişimlerini sağlayacak kendi şebekeleri kurulamasaydı; Libya’nın kaderi bugün hala çok farklı olabilirdi. Artık savaşlarda zafer için düşmanın topunu, tankını ele geçirmek yetmiyor, telekomünikasyon şebekesini de ele geçirmek gerekiyor.