TÜSİAD’IN YENİ DİJİTAL TEKNOLOJİLER VE TÜRKİYE RAPORU GERÇEKTEN YENİ
TÜSİAD’ın 2016 yılında “Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği İçin Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0” (http://bit. ly/2BN4bcC) ve 2017 yılında “Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği” (http:// bit.ly/2IBfBSi ve http://bit. ly/2DQg13l) başlıklı – BCG ile beraber hazırlanan – raporları hakkında burada yazmıştım.
25 Ekim 2018 tarihinde, TÜSİAD bu sefer ODTÜ
İktisat Bölümü’nden Prof. Dr. Erol Taymaz’ın hazırladığı “Dijital Teknolojiler ve Ekonomik Büyüme – Dijital Teknoloji Sektörlerinde Türkiye’nin Konumu, Fırsatları, Seçenekleri” başlıklı bir rapor yayımladı. Geçen yazımda bu raporu ele aldım (http://bit.ly/2AI1lUC). Özetle, Türkiye’nin dijital dönüşüm ile ilgili bildik sorunlarının çözümü için hükümetten yine bildik ve haklı beklentilerin şimdiye kadar pek de gerçekleşmemiş olduğunu gösterdikten sonra, sorunların çözümü için başka yaklaşım arayışları üzerinde durdum. Somut olarak, bilişim ekosisteminde, yani, konuyla ilgili iş dünyası, akademisyenler, medya, düşünce kuruluşları ve STK’lar arasında sinerjik bir ortak çalışma ve insiyatif alma ortamı yaratmak gerektiğini belirttim.
Alışılmış ve Bildik Yaklaşımlar
Genellikle, bu tür raporlar medyatik ortamlarda, klişe söylemler eşliğinde sunulur. Medyada da, raporda belirtilen, ülkemizin konuyla ilgili genellikle bildik sorunları ve özellikle hükümetin yapması gereken yine genellikle bildik çözüm yansıtılır. Siyasi iradenin raporu eline alıp, önerilenleri gerçekleştirmesi beklenir.
Dijital dönüşüm konusunda haklı beklentilerin, hükümetin önceliklerinin farklı olması nedeniyle gerçekçi olmadığını önceki yazımda örneklerle açıklamıştım. Taze bir örnek daha vermek isterim. Hükümetin 3 Ağustos’ta açıklanan “100 Günlük İcraat Programı”nın (http://bit. ly/2KsNLY0) üstünden 120 gün geçtiği halde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın (s. 28-29) vaatleri büyük ölçüde gerçekleşmedi. Örneğin, “Dijital Dönüşüm Merkezleri’nin (Model Fabrikaların) hizmete açılması” vaat edilmişti. Bakan Varank, bu vaadini 18 Eylül günü TÜSİAD Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Sanayide Dijital Dönüşüm Günleri”nin dördüncüsünde yaptığı konuşmada tekrarladı; Kasım içinde Bursa ve Ankara’da model fabrikaların açılacağını belirtti (http://bit.ly/2SpbAEt). Bu yazı yazıldığında (2 Aralık, “100 Günlük İcraat Programı” açıklandıktan 121 gün sonra) henüz o iki fabrika açılmamıştı.
Raporda Yeni Olan Nedir?
Önceki iki raporunu TÜSİAD, hükümetten de katılımcıların olduğu, klişe nutukların atıldığı, medyatik ortamlarda, açıkladı. Oysa, bu sefer rapor 24-26 Ekim günlerinde ODTÜ-BİLTİR Merkezi’nde düzenlenen, TÜSİAD’ın destekçileri arasında yer aldığı “Dijital Dönüşüm ve Akıllı Sistemler Uluslararası Konferansı ve Sergisi”nde açıklandı. İş dünyasından gelenlerin ve akademisyenlerin bulunduğu, panellerde konunun tartışıldığı bir ortamda rapor kamuoyuna sunuldu. Tabii, ülkemiz ana akım medyasının düzeyi nedeniyle, bu ortam medyatik olamadığı için bu önemli rapor medyada dikkat çekmedi. Fakat, hükümet dışında esas önemli olan ekosistemi içeren bir ortamda sunulması önemli.
Diğer bir yenilik de, bu raporun TÜİK verilerine dayanan, titizlikle yapılmış istatistiksel analizlere dayanıyor olmasıdır. Bundan önceki raporlar, güvenilirliği tartışılır anket sonuçlarına dayanıyordu. (Anket araştırması da önemlidir, fakat, yanıt verenler arasından dikkatle seçilenlerle yapılan iyi tasarlanmış yüz yüze görüşmelerle desteklenirse güvenilirliği artar.)
Konu ile ilgili genel kavramların, sektörlerin, ürünlerin, mesleklerin tanımlarının (1. Bölüm, özellikle, s. 23-38) dikkatle okunması ve el kitabı gibi kullanılması, etkinliklerde yapılan konuşmaların daha köşeli ve anlamlı olmasını sağlayacaktır.
Gerçekleşmesini umduğum yenilik ise, raporun sunulduğu yerde kalmaması ve ilgili ekosistem içerisinde tartışılmaya devam etmesini ve gereken adımların atılmasını sağlayacak bir rehber olmasıdır. Buna zemin yaratan, sektör ve firma düzeyinde politika geliştirmeye yönelik önemli analizler, bulgular ve öneriler raporda var. Dolayısıyla, hükümetten çok, firmaların, STK’ların, akademisyenlerin yapması gerekenlere odaklanılması gerekir.
Şeytan Ayrıntılarda
2. Bölümde, Türkiye ve seçilen bazı ülkeler için dijital
teknolojilerin yaygınlaşması üzerine
bazı göstergeler incelendikten sonra, dijital teknolojiler ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki belirleniyor. Ülkeler için yapılan bu analizler, mikro unsurların, yani firmalarla ilgili bazı gerçeklerin kamufle edilmesine neden olabilir. Nitekim, raporda da firma düzeyinde inceleme gereği belirtiliyor (s. 84)
Örneğin, “[İletişim cihazlarında] 1990’ların ortalarında önemli bir ihracatçı olan İsveç’in payı sürekli düşerek 2015’de %1’in altında gerçekleşmiştir” (s. 67). Ülke olarak İsveç’in bu düşüşünün nedeni, Ericsson’un pazardan silinmesidir.
Diğer bir örnek, “[Tüketici elektroniğinde] Türkiye’nin pazar payı da 2005’de %1.8 ile zirve yapmış, daha sonra düşerek %1’ler düzeyinde sabit kalmıştır” (s. 67). Bunun nedeninin, ülkemizin ciddi sorunu olan inovasyon eksikliği olduğunu 50. sayfadaki açıklamadan anlıyoruz: “Gümrük Birliği’nin etkisi ve AB’nin Doğu Asyalı üreticilere uyguladığı anti- dumping vergilerin de etkisiyle [renkli tv ve monitorlar ve diğer video/kayıt gösterme cihazları] ihracatı 1995-2005 döneminde hızla artmış fakat bu sektörde yaşanan teknolojik dönüşüm sonucu (LED ekranlı televizyonların gelişmesi) 2005’den sonra aynı hızla düşmüştür.”
İletişim Sektöründe İlginç Gelişmeler
Dijital dönüşümün en önemli altyapısı olan iletişim sektörümüzün olumsuz durumu raporda gösteriliyor. Fakat, verilen açıklama tartışmalı. Örneğin, “Dijital teknoloji sektörlerinin katma değer üretimi içerisindeki payı 2004’den itibaren düşmüştür (2004’de %8.6, 2015’de %5.5).
Bu düşüşün temel nedeni iletişim hizmetleri katma değerinin, istihdama paralel olarak azalmasıdır” (s. 15). Oysa, TELKODER’in yaptığı analizlere bakarsak (http:// bit.ly/2FUV9OK), sektörün büyüklüğü (enflasyondan arındırılmış toplam ciro) 2003- 2017 arasında hemen hemen aynı kalmıştır. Bunun iki
önde gelen nedeni, sektörde rekabet sağlanamamıştır ve altyapı (fiber, veri merkezi gibi) gelişmemiştir. Dolayısıyla, katma değerli hizmet artışı yeterli olamamıştır denebilir.
Fiber altyapısı ile ilgili yeni gelişmeler ilginçtir. Türk Telekom fiber altyapısını Türkcell ve Vodafone ile paylaşma konusunda güçlük çıkardığı için, fiber hizmetler arzu edildiği gibi gelişip yaygınlaşamıyordu. Yıllar süren bu çıkar çatışması, üç firma, TÜRKSAT ve sektörün STK’sı TELKODER arasındaki diyaloglar sayesinde Mayıs ayında bir çözüme ulaştı (http://bit.ly/2rfSO77). Geçen hafta katıldığım TELKODER Genel Kurulu’nda, Türkcell CEO’su Kaan Terzioğlu, sonucu öz bir cümleyle ortaya koydu: “Altyapıda eşgüdüm, üst yapıda rekabet.” Bu sonuca, herhangi bir hükümet katkısı olmadan ulaşıldığını vurgulamak isterim.
Rapordaki bulgu ve önerileri bundan sonraki yazımda ele alacağım.