Tüh! Yazılım ihraç edecektik, yanlışlıkla yazılımcı ihraç ettik!
Döviz kurlarının durumu hepimizin malumu. Ülkece ekonomik olarak zorlu günler yaşıyoruz ve kısa vadede de döviz kurlarının eskiye dönüşü beklenmiyor.
Peki bu durumun Bilişim sektörüne ve bilişim sektörünün tedarikçisi olduğu sektörlere etkileri nasıl olacak?
Donanımla ilgili olan kısmı zaten biliyoruz. Maliyetler arttı. Satın alma maliyetleri, bakım, servis, yedek parça, sarf malzeme maliyetleri derken tüm maliyet kalemleri yükseldi.
Sadece bununla kalmadı, bir de pandemi etkisi, çip krizi, Süveyş Kanalı’nın tıkanması gibi etkenlerle tedarik krizi başladı. Bu tedarik krizi şu an halen giderilmiş durumda olmadığı gibi 2022 yılında da etkisini göstereceği söyleniyor.
Birçok üretici Eylül ayından beri en yakın Ocak ayına sipariş alıyor. Yılın son 2 ayı muhtemelen ciddi donanım eksikliği çekeceğiz. Bu sadece bilişim sektörünü de etkilemiyor. Bilişimi baz alan birçok sektör bundan etkileniyor. Örneğin daha geçtiğimiz günlerde Oyak Renault birer hafta aralıkla üretimi durdurma kararı aldığını açıkladı ve bunu da yine çip tedariki krizine dayandırdı.
Sektörden arkadaşlarımla konuştuğumda Ocak ayında rahatlayacak şekilde planlar yaptıkları izlenimi ediniyorum ancak bu iş biraz da trafik kazalarına benziyor. Sadece kazanın olduğu şerit değil, kazaya bakayım derken karşı şerit de tıkanıyor. Yetmiyor, kaza yapan araçlar kaldırıldıktan sonra da trafik yoğunluğu devam ediyor. Neden? Çünkü bir birikmişlik var ve bir anda eskiye dönülemiyor.
Gerçekten de Ocak ayına donanım tedariki başlasa bile gelen ürünler eski projelere mi yoksa yeni projelere mi yetirilecek?
Özellikle müşterilere önerim bu noktada hep şu oluyor, yakın vadede planladığınız projelerin donanımlarını şimdiden bulabiliyorsanız alın. Hem döviz artışından etkilenmeyin hem de bulmuşken alın, aradığınızda bulamama ihtimaliniz var.
Donanımla ilgili son not: Ne dolarda ne de TL’de, ana ürünü olan kalemde stoğu olan kazanıyor. Stoğu olan kazanıyor. Ana işine yatırım yapan kazanıyor.
İşin donanım boyutu kabaca böyle. Peki ya yazılım?
Yazılımla ilgili bir kötü, bir de nispeten iyi haberim var.
Önce kötü haber.
Yazılım şirketleri insan kaynağı konusunda darboğazda. Türkiye’ye yatırım yapan yurtdışı fonların yarattığı para bolluğu, yatırım yaptıkları şirketlerin ücret skalasını çok yukarıya taşımasına neden olmuş durumda. Trendyol ve Amazon bu duruma örnek sayılabilir.
Elbette yazılımcılarımızın çok iyi ücretler alması, emeklerinin karşılık bulması hepimizi mutlu eder. Tam tersinin olması, kıymetlerinin bilinmemesi üzücü olurdu. Ama yazılım şirketleri eğer ihracat yapmıyor ise, iç pazara hizmet veriyorsa makas çok açılmış oluyor.
Bir yazılım şirketi sahibi arkadaşım şöyle diyor: “Dolardaki her 0.5’lik artışta ben iki yazılımcımı yurtdışına kaybediyorum. Ve zaten şu an işe alım yapabildiğim yazılımcıların çoğu ya İngilizcesi olmadığı için ya algoritma bilgisi ya da kodlama bilgisi yönünden yurtdışına gidememiş olanlar.”
Sözün özü yazılım şirketlerimiz iyi yazılımcılarımızı ya yurtdışına, ya yabancı şirketlere ya da freelance dünyasına kaptırıyor.
Çözüm de aslında sorunun içinde bir yerlerde saklı. Demek ki bugüne kadar ihracat yapmamış olan yazılım şirketlerimiz de bundan sonra ihracatı küçük oranlarla bile olsa başlatmalılar. Yazılımlarına dil seçeneklerini koymalı, farklı ülkelere çözüm ortaklıkları kurmaya başlamalılar.
Şimdi de iyi haber
Konya’dan bir talep aldık geçtiğimiz haftalarda. Genç bir yazılımcı en yüksek kapasiteye sahip, en pahalı el terminali ve endüstriyel tabletlerimizden birer tane sipariş etmiş.
Teslimat adresi Konya’da bir ev. Fatura bilgileri ise ABD’de bir şirkete ait. Ödeme de ABD’deki şirketin kredi kartından. Merak ettim bu ilginç durumu ve yazılımcıyı aradım.
Genç arkadaşımız evinden çalışan bir serbest yazılımcı. Tam zamanlı çalışmayı bırakmış ve toptal.com isminde bir sisteme başvurmuş. Gerçekten üst düzey yazılımcıları çok ciddi testlerden geçirmek suretiyle elemeye tabi tutan ve sadece en iyi %3’ü sisteme alan bir platform. Platform bu kadar seçici olunca dünyanın her yerinden iş yağıyor. Bu genç yazılımcımız da sisteme dahil olmuş ve aynı hafta ilk işini almış. ABD’li bir outdoor giyim markasının depo otomasyonu yazılımı.
Genç yazılımcı bu projeyi iki ay gibi bir sürede tamamlayacak ve sonucunda da 15.000 Dolar gibi bir ücret alacak. Yani aylık 7500 Dolarlık bir gelir. Türkiye’de, Konya’da yaşadığını ve giderlerinin Türk lirası olduğunu düşünürsek ayda 70.000 TL’ye yakın bir gelir.
Şirket bu yazılımı çalıştıracağı donanımları ABD merkezli bir üreticiden seçmiş. Ama yazılımcıya da testlerde kullanmak üzere ürün gerekince yazılımcı “Ben Türkiye’den araştırayım” deyip bizi bulmuş. İşin ilginç yanı ABD’li bir müşteri, ABD merkezli bir donanımı ABD’de, bizim Türkiye’deki dolar fiyatlarımızdan daha pahalıya alıyormuş. Şaşırmışlar yazılımcının Türkiye’de aldığı fiyata.
İlginç olan şu ki Türk bir yazılımcı sayesinde biz de bir Amerikan ürününü bir Amerikalı şirkete ihraç etmiş olduk.
Beni mutlu eden bir diğer şey de Türk bir yazılımcıya güvenip işlerini teslim etmeleri yetmezmiş gibi bir de şirket kredi kartını teslim edip satın alma yaptırmalarıydı. Çünkü alım sürecini tamamen yazılımcı arkadaşımız yönetti. Bunu söylediğimde genç yazılımcı gülümsedi. “Benim onlara hata yapma şansım olmadığını biliyorlar, yaparsam beni buldukları sisteme olumsuz referans yazarlar ve bir daha iş alamam.”
Bu da aslında artık her şeyin puanlamaya ve performansa dayalı bir sisteme dönüşmesi gerektiğinin kanıtı.
Kısacası Türk bir yazılımcının kendini gösterip ABD’den iş alabilmesinin Türkiye’ye katkısına bir bakın. Konya’ya ayda 70 bin TL’lik bilgi ihracatı geliri geliyor sadece bir genç sayesinde. Her şehirde bu genç gibi gençler olduğunu düşünün. Gelirin dolarla, giderin TL ile olduğunu düşünün.
Müthiş bir fırsat var burada, yazılım şirketlerimiz için zor olsa da yazılımcılarımız oturdukları yerden tüm dünyaya iş yapabilir. Sadece yazılımcılarımız mı? Hayır. Metin yazarlarımız, dijital reklamcılarımız, tasarımcılarımız, grafikerlerimiz, metin yazarlarımız, editörlerimiz, çevirmenlerimiz ve daha sayamadığım birçok meslek için büyük fırsatlar var.
Ama burada çok önemli bir nokta da şu; her bir Türk yazılımcısının ve diğer hizmet sektörleri mensuplarının yurtdışında iş yaparken mükemmel bir iş disiplini ve iş ahlakıyla çalışması gerekiyor. Her biri tek kişilik birer milli takım. Her biri tüm Türk yazılımcılarını temsil ediyor olacak. Zira yurtdışında hizmet alan şirketler bilmeli ki Türk yazılımcıya işini teslim ederse en iyi şekilde geri alır. Bu güveni verirsek arkamızdan gelen yazılımcıların da önünü açmış oluruz.
Krizler fırsatlara gebedir.
Bu uzaktan çalışma konusu, pandeminin de etkisiyle genişlerse İstanbul’daki yığılma farklı şehirlere de dağılır. Çok daha sakin, trafiksiz, giderleri düşük şehirlerde rahat, huzurlu yaşayıp işlerini de yapabilir yaratıcı sektörlerde çalışan insanlar.
Kasım sayısında yeniden görüşmek dileğiyle.