Tüm sektörler yapay zeka ile yeniden tanımlanacak!
‘Yapay Zeka Çağında İnsana ve İşe Farklı Açılardan Bakış’ oturumunun moderasyonunu Gelecekhane ve Türkiye Yapay Zeka İnisiyatifi Kurucusu Halil Aksu üstlendi. Oturumun konuşmacıları GE Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Canan M. Özsoy, Hewlett Packard Enterprise Genel Müdürü Güngör Kaymak, Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran ve Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Genel Müdürü Dr. Soner Canko oldu. Konuşmacılar, yapay zekanın ulaştığı nokta ve geleceğini ele alırken, bu alanda kurumsal stratejileri hakkında da bilgiler verdi.
Oturumun açılışını yapan Halil Aksu, “Bir binyıl değişikliği aslında çok büyük bir olay. Milenyum deyip geçtik, ama aslında o kadar basit bir hadise değil” yorumunu yaptı. “İnsanlık tarihinde daha önce ne nüfus ne ekonomi ne teknolojik gelişim son 50 yıldaki kadar değişti” diyen Halil Aksu, şu bilgileri paylaştı:
“8 milyar insan olduk. 100 trilyon GSMH’yı geçiyoruz dünya çapında. Dünyanın en değerli ilk 5 şirketi artık üretim şirketleri, petrol şirketleri ya da bankalar değil. Dünyanın en değerli 5 şirketi, teknolojiyle uğraşan şirketler. Bu bilgi çağına girdiğimizin, bilgi ekonomisine dönüştüğümüzün çok önemli bir göstergesi. Bu bilgi ekonomisi ve bilgi toplumuna dönüşüm süreci kapsamında belki de en keskin ve en heyecan verici teknoloji ise yapay zekâ. Yapay zekâ bilfiil hayatımıza aslında her gün dokunuyor. Akıllı telefonla zaten yapay zekâyla bilerek ya da bilmeyerek her gün karşılaşıyorsunuz. Instagram’a girip çıkıyorsanız, efektli bir fotoğraf çekiyorsanız, her gün yapay zekâyı, sesli asistanları kullanıyorsanız, artık WhatsApp mesajlarını sesle yazıyorsanız, yapay zekâ kullanıyorsunuz. Bindiğimiz uçakların içindeki oto pilot büyük oranda yapay zekâ.”
Bu bilgilerin ardından Halil Aksu, ilk sorusunu GE Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Canan M. Özsoy’a yöneltti. Endüstriyel internet kavramı altında yazılım katmanları geliştirmelerini ve ayrı bir şirketin tahsis edilmesinin önemini vurgulayan Canan Özsoy, çalışmaları hakkında şu detayları paylaştı:
Geleneksel ekonominin itici gücü
“Yapa zekâ şimdi endüstrilerin dönüştürülmesinde halihazırda hızla gelişmekle beraber bugün de var olan bir gerçek. Endüstri devriminden, buhar makinesinin icadından bakarsak, arkasından internetin hayatımıza girmesi, şimdi 4.0 ile endüstrilerin dijitalleşmeyle ve bunun alt bileşeni olarak yapay zekâyla dönüşmesi. Büyüme az ya da çok her zaman var, özellikle büyük savaşlardan sonra çok artan bir endüstri büyümesi görüyoruz. Ama büyümenin en büyük alt kırılımı verimlilik artışı. Son 20 yıla bakarsak, endüstrileşmesi çok ileri olup, makine sanayide dünyada hâkim ABD, Almanya, Japonya gibi ülkelerin verimlilik artış hızlarına bakarsak, sıfır olduğunu görüyoruz. Dünyada verimlilik artamadığı zaman da ekonomi volatilitesi yüksek ve endüstri yatırımlarını yapmak ve büyümek kolay olmuyor. Tam bu noktada yapay zekâ devreye giriyor. Yapay zekâ; endüstriler için yeniden doğuş, yeniden verimlilik artışı imkânı demek. Bugün pek çok zorlukla yaptığımız basit işi bile çok az bir yapay zekâ kullanarak çok farklı bir şekilde yapmak mümkün. ‘Neden yapay zekâ büyümenin geleceğidir?’ isimli rapor çok güzel örnekler içeriyor, ‘Geleneksel ekonomideki itici güç, emek, insan kaynağıydı, ama artık yapay zekâ kullanımı olacak’ diyor.”
Canan M. Özsoy, yapay zekanın endüstrileri nasıl büyüteceğine de rapordan örnekler verdi ve üç maddeye dikkat çekti. Bunlardan bir tanesi akılı otomasyon. Örneğin; zeki depo robotları, lazerlerle derinlik algılayıcı sensörler sayesinde aradıkları bir ürünü bir işçiden çok daha çabuk ve doğru olarak bulup güvenli bir şekilde kamyonlara yükleyebilecek. İkinci husus, mevcut iş gücünün ve donanımların becerilerini artırma. Yapay zekâ kullanarak, elimizdeki makinelerin becerilerini değiştirebiliyoruz. Normalde otel çalışanları, zamanlarının önemli bir kısmını konuklara oda göstermek için harcıyor. Oysa artık bu işi bir otonom robot yapabiliyor, bir yılda 11 bin konuğu odasına hızlı, çabuk ve masrafsız ve doğru olarak yerleştirebiliyor. Üçüncü farklılık ise yapay zekâ sistemlerinin sadece işi farklı bir şekilde yapmakla yetinmeyerek, farklı işlerin de yapabilmesine imkân sağlaması ve Canan M. Özsoy, bu konuda şu detayları paylaştı:
Stratejiniz ve güvenliğiniz net olmalı
“Buradaki en temel nokta olan sürücü gerektirmeyen araçlar, yapay zekâ olmasaydı o alanda yeni bir ürün, yepyeni bir otomobil kullanma şeklini dünyaya girmeyecekti. Siz çayınızı içerken, raporunuzu okurken arabanız sizi gideceğiniz yere götürecek. Dünyanın bazı yerlerinde kullanılıyor. Özellikle İstanbul’da yaşayan bizler için son derece büyük bir imkân olur diye düşünüyorum. Biz 125 yıldır icatlarla varlığımızı sürdüren bir endüstriyel firmayız. Dünyadaki iki büyük jet motoru mucidi ve üreticisinden bir tanesiyiz. Bu alanda da yapay zekâyı çok kullanıyoruz. Hem parçaların ve makinelerin üretiminde hem de bunların kullanılmasında çok yoğun yapay zekâyla ilgili çalışıyoruz. Amerika’nın özel bir konumu var. Dünyada bugün yapay zekâyla ilgili icat edilmiş patentlerin yüzde 74’ü Amerikalılara, yüzde 16’sı Çinlilere ait ve kalan az bir bölüm de Almanya, Japonya gibi diğer ülkeler arasında paylaşılıyor. Amerika da bu konuda stratejik çalışmalar yapıyor. Mayıs 2018’de Amerika, ‘yapay zekâ strateji belgesi ne olmalı, nasıl olmalı?’ diye belirledi. Biz o raporu sunduk, orada ele aldığımız 6 temel başlık var. Bir tanesi yapay zekâ araştırmalarında planların uzun vadeli olması. Bizim ülkemize çok uymayan bir şey. Biz uzun vadeli plan yapabilen, yaptığı plana uyabilen bir ülke değiliz. Ama yapay zekâ, etkileri açısından çok uzun vadelere dayanması gereken bir şey. İnsan ve yapay zekâ işbirliği için rotanın şimdiden belirlenmesi, üçüncüsü ise yapay zekânın etik, hukuki ve sosyal etkilerini anlamak ve doğru adreslemek. Dört; hem siber güvenlik hem yapay zekânın kendi kendine bir yerlere gitmeyeceğinden emin olunması açısından yapay zekâ sistemlerinin güvenliği. Beş; yapay zekâ eğitimleri ve testleri için herkese açık veri setleri, elverişli ortam ve eğitimin nasıl olacağı. Son olarak da yapay zekâ Ar-Ge çalışmaları için nasıl uzmanlara ihtiyacımız olduğunu anlamak.”
Yepyeni bir iş modeli kurgulamanız gerek!
BKM’nin yapay zeka odaklı çalışmaları hakkında bilgi veren BKM Genel Müdürü Dr. Soner Canko, “Şu gün yaptığımız çabaların hepsi yapay zekâ başlığının altındaki alt başlıklarda çalışmalar. Machine learning konusunda çabalar gösteriyoruz. Bu konularda bizim sektörümüzle ilgili yeni iş alanlarından ziyade, daha çok kartlı ödeme ve dijital ödemelerin güvenliğine yönelik çabaları konuşuyor, bunlar üzerinde çalışıyoruz” bilgisini verdi. Bu konularla ilgili üç farklı üniversitede, üç farklı projeye başladıklarını, geçtiğimiz yıldan beri bunlarla ilgili yerinde Ar-Ge destekleri alarak çalıştıklarını vurgulayan Dr. Soner Canko, konuşmasına şöyle devam etti:
“Yapay zekâ teorik bir kavram olarak ele alındığında, uygulaması, içselleştirmesi, anlatması da zor bir kavram, ama ne olursa olsun bir yerden başlanması gereken bir çalışma. Konuşarak ve dinleyerek değil, gerçekten bir yerinden başlamamız gereken bir çalışma. Yapay zekâyla ilgili en önemli konulardan biri beklenti. Yapay zekâyla ilgili işler böyle uzun vadeli işler. En çok zorlandığımız konulardan bir tanesini ‘kullanım alanı’, yani ‘use-case bulmak’ olarak özetliyorum. En çok düşülen hata şu oluyor: Mevcut bir işimizi yapay zekâya nasıl dönüştürürüz diye düşünüyoruz. Oysa yapay zekâ çalışmalarımızda yeni bir iş modeli kurgulamak lazım. Yani, ‘mevcut bir işi dönüştürmeyi’ değil, ‘bu işi yapay zekâ temelli nasıl yaparız?’ı adreslemeyi önemli buluyorum. Güvenlik tarafı yapay zekâda kesinlikle atlanmaması gereken bir konu. Moda tabiriyle ‘big data’ üzerinde çok yoğunlaşılıyor, ama mevcut verinin yapay zekânın kullanımına uygun zenginlikte ve doğrulukta olması çok kıymetli. Bugün mesela yurtdışında çok güzel örnekleri var, artık ülkeler yapay zekâ çalışmalarını desteklemek için birbirinden bağımsız veri setlerini tek bir ortamda sunuyorlar ki hava durumuyla trafiği, gıda tüketimiyle market alışverişlerini, akıllı telefon verileriyle insanların davranışlarını ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bu da bence önemli konulardan bir tanesi. Yaptığımız çalışmalarımız gösteriyor ki; bir yerinden başlayıp bu işaretlenen konuları da dikkate alarak, önümüzdeki döneme bugünden hazırlanmamız şart.”
Ziyan olan veriyi tutabilmemiz lazım!
Yapay zekâ denince teknoloji, kodlama, büyük veriler akla geliyor ve Halil Aksu, bu noktada, yapay zekânın çok keskin ve güçlü teknolojilere ihtiyacı olduğuna dikkat çekti. Bu noktada, hesaplama gücü çok yüksek, özel işlemcilere ihtiyaç var. Halil Aksu, söz konusu altyapı dünyasının gereklilikleri ve atılan adımlar adına Hewlett Packard Enterprise Genel Müdürü Güngör Kaymak’a söz verdi. “Yapay zekâ, aslında çok veriye dayalı” saptamasını paylaşan Güngör Kaymak, şu bilgileri verdi:
“Bunun için bir veri setinden yola çıkıp onları anlamaya, izleyerek oradaki pattern’leri anlamaya, kendi içerisinde bir veri oluşturmasına ihtiyaç var. Şu anda çok fazla veri üretiliyor. Ama bugün sadece yüzde 94’ü herhangi bir şekilde hiçbir veri merkezine uğramadan, hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmadan kayboluyor. Dolayısıyla bizim bu var olan ve ziyan olan veriyi tutacak, değerlendirecek işleyecek sistemleri geliştirmemiz, yapay zekâ uygulamalarının başarısını artıracak bir faktör olarak ele almamız lazım. Biz de teknoloji üreten firma olarak daha çok bu altyapılar üzerine odaklanıyor ve iki açıdan bakıyoruz. Birincisi, ‘bilgi teknolojileri için yapay zekâ’ diye gruplama yapabiliriz, diğeri de müşterilerimizin yapay zekâ uygulamaları ihtiyaçlarına cevap üretecek altyapı platformları. HPE InfoSight ürünümüz, bulut tabanlı bir veri analitik uygulaması. Dünyada kurmuş olduğumuz veri depolama ürünlerimiz ve sistemlerimizden topladığı verilerle bir öğrenme ortamı geliştiren, bu sayede milyonlarca değişik uygulamayı çalıştıran veri depolama sistemlerinden topladığı bilgilerle, olası problemleri önceden kestiren, veri kaybı ihtimalini sıfıra indirgeyen ve çıkması muhtemel problemleri ve arızaları yüzde 85 oranında hiçbir insan müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi içerisinde halleden bir sistem. Bu aynı zamanda yapay zekâ uygulamasına çok başarılı bir örnek. Bu uygulamayı sunucular ve diğer network ürünlerinde şu anda yaymaya çalışıyoruz ki müşterilerimiz mümkün olduğu kadar sorunsuz, çok fazla insan müdahalesi gerektirmeyen sistemleri çalıştırsınlar ve kendi uygulamalarına odaklanabilsinler. Diğer tarafa geldiğimiz zaman, şu an veri çok fazla, artık gelişen teknolojilerle yakalayabiliyoruz, ama bir de bunları incelemek lazım. Bunun için de çok büyük işlem kapasitesine ihtiyaç var. Bunun ilk ticari örneğini geçen yıl duyurduk ve Machine kod adlı projemizin sonucunda ‘bellek merkezli işleme’ diyebileceğimiz bir teknolojiyi piyasaya sürmeye başladık. Bu, 160 terabayt belleğe sahip bir makine ve bütün veriyi memory üzerinde tutabilecek, o verinin analizini de çok hızlandıran bir sistem. Yani eski teknolojilere ihtiyacınız yok. Bunun sonucunda pratik örneklerden bir tanesi, Almanya’da sinirsel rahatsızlıklarla ilgili çalışma yapan, özellikle Alzheimer hastalıkları üzerine odaklanmış bir yapı. Bu işe gönüllü olarak örnek olmuş kişilerin sürekli olarak beyin tomografilerinin çekilip beyinlerindeki gelişimi, değişimi izleyip, ileride Alzheimer’a yakalanırsa nasıl bu süreçten geçtiğini ve önlem almaya yönelik bir çalışma. Bu kapsamda ellerindeki datayı normalde 5,5 günde işleyebilirlerken, bizim sistemlerimiz sayesine şu anda 2,5 dakikaya kadar indirebilmiş durumdalar. Bu da devasa miktardaki veriyi geliştirdiğimiz zaman ne kadar hızlı yol alabileceğimizi, yeni çözümler oluşturabileceğimizi ve bugüne kadar aklımıza gelmeyen ilişkileri görerek yeni çıkarımlara varabileceğimizi gösteren çok başarılı bir örnek. Başka örneklerimiz de var. Örneğin; şu anda uzay istasyonunda yine bizim yüksek performanslı makinelerimizle çalışan sistemlerimiz var. Uzay ortamında hangi etkilere maruz kaldığını kendi bünyesinde öğrenmeye başlamış ve önümüzdeki dönem planlanan Mars yolculuğu sırasında dünyadan destek duymadan oradaki ilişkileri öğrenen bir yapay zekâ uygulamalarına örnek verebileceğim bir örnek.”
Dijital doğanlar giderek büyüyor
Siri ve Amazon Echo örneklerini veren Halil Aksu, 14 yaşındaki kızının 4-5 yıldır bu sesli asistan teknolojileriyle büyüdüğüne dikkat çekerek, “Bunlar, onlar için doğal aletler” yorumunu yaptı. “Onlar doğuştan dijitaller, dijitalin içine doğmuş olanlar. Biz ise sayısal göçmenler olarak yadırgıyor veya alışmaya çalışıyoruz” bilgisini veren Halil Aksu, yapay zeka çalışmaları esnasında şaşırtıcı olaylarla karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorduğu Hakan Aran’dan şu yanıtları aldı:
“Sabah standımızı ziyaret etmiş, çok da beğenmiş. ‘Ne kadar güzel şeysin böyle’ demiş, Pepper da ‘beni mahcup ediyorsunuz’ demiş. Pepper’ın bu tür konuşmalarında şaşırtan bir yanı var. Din, siyaset gibi konulara girdiğini gördük. ‘Biz bunu nasıl yakalarız?’ diye baktık, arkada engelleyecek şekilde tehlikeli konulara girmemesi konusunda bazı deneyimlerimiz oldu. Ama bu konu gerçekten çok şaşırtıcı bir konu.”
Türkiye’nin bir strateji belgesine ihtiyacı var
Gerçekten büyük veri var ve Halil Aksu’nun ‘Acaba ülkemiz bu fırsatı ve bu çağı, bu teknolojiden yararlanmayı kaçırmamak için neler yapmalı?’ sorusuna Canan Özsoy, şu yanıtı verdi:
“Yapılan projeksiyonlara göre, 2025 yılında ağa bağlı cihaz sayısı 40 milyarı geçecek. Şirketlerin yüzde 86’sı yapay zekâ kullanacak. 2025 yılında global dijital ekonominin büyüklüğü ise 23 trilyon doları bulacak. Yapay zekâ teknolojisi üretmeyi ve kullanmayı başaran ülkeler müthiş bir ekonomik sıçrama yapacak. Bunların ekonomiye katma değerini, bunların sağlayacağı katma değer ve istihdamı sayabiliriz. Ülkemi çok seviyorum, 11-12 yıl yurtdışında çalıştıktan sonra kendi isteğimle döndüm. Öğrendiklerimi ülkemde uygulayıp bir faydam olsun istedim. Ancak bir strateji odağı, Türkiye’nin geleceğinin bir strateji belgesi yok. Biz bunları nasıl ülkemiz için katma değere çevireceğiz, anlamak kolay değil. İcatların, patentlerin yüzde 76’sı Amerika’da, ama bunların işe, aşa, elle tutulabilir şeylere dönebilmesi için daha çok yol var. İcat edilmemiş, yapılmamış, kullanılmamış çok şey var. Türkiye’nin şu günkü vizyonunda yerlileşmek, millileşmek güzel bir şey, ama doğru konumlandığında. Çünkü yapılmış, dünya pazarında çeşitli fiyat kategorilerinde çok fazla ürünü olan bir şeyi bir daha yapmak ekonomik olarak bize artı getirecek bir şey değil. Yeniden bir araba yapmanın çok bir alemi yok. Ama mesela elektrikli araba, otonom arabalar gibi alanlarda pek çok teknolojik boşluk var. Enerjinin depolanmasında, yenilenebilir enerjinin zenginleştirilmesinde, sağlıkta dijitalleşmenin kullanılmasında da hâlâ çok büyük boşluklar var. Türkiye, bu alanlara yönelik strateji yapsa, kendi hocalarını, düşünürlerini, start-up’larını kullanarak icatlar yapsa, bir ekosistem yaratsa, dünyada bir ya da birkaç çözülmemiş konunun global ölçekte sahibi olsa, bence çok doğru bir şey yapmış oluruz. Bir araya gelip ‘rekaberlik’ yapmanın çok büyük faydası var. İçinde bulunduğumuz Ortadoğu, Türki Cumhuriyetler, Doğu Avrupa zincirini bir araya getirip, bunları ‘birlikte icat eden platformlar’ yaratan konumlara gelebiliriz. Enerji ve sağlığı bankalarda olduğu gibi dijitalleşmeyi kucaklayan iki önemli alan olarak görüyorum. Akademisyenlerinize, karar vericilerimize, yeniden düzenlenen yönetim sistemimizde politika kurumları var. Bir tanesi bilim ve teknolojiyle ilgili politika kurulu. Burada akademisyenlerimiz var, onların bu birliktelikleri, stratejik vizyon tanımlamalarına öncelik vermesini arzu ediyorum. Biz Türkiye’de GE olarak iki konuya odaklanmayı seçtik. Bir tanesi enerji konusundaki, ikincisi sağlık konusunda start-up’larla çalışıyoruz. Enerjiden örnek vermek istiyorum. Bu genç bir start-up firma ve önce bizim Gebze’deki kendi trafo fabrikamızın dijitalleşme sürecinde bizimle çalışmaya başladılar. Trafo yaparken kullandığımız motorların titreşim farklarından bakım zamanlarını anlayacak bir yazılımları vardı. Bunu beraberce geliştirdik ve uyguladık. Daha sonra onları alıp, Almanya’da çok kıymetli bir iş ortağımız olan Deutsche Bank ile tanıştırdık. Küresel ölçekte Alman demiryolları lokomotiflerinde aynı titreşim farklılıklarından bakım gereklerini anlayan sistemleri geliştiriyor ve kuruyorlar. Diğer bir Türk start-up ise yapay zekâ ve birçok bileşeni kullanarak, rüzgâr tahmini algoritması yapıyor. Almanya’da ve Amerika’da rüzgâr santralleri büyük ve düz odalarda, bir tane hâkim rüzgâr olan yerlerdedir. Halbuki Balıkesir ve İzmir gibi pek çok yerde dağlık bir ülke olmamız ışığında hep dağlık yerde bizim santrallerimiz. Her birinin rüzgârı farklı yönden oluyor, yapılan rüzgâr tahmin algoritmaları bizim ülkemize uymuyor. Bu arkadaşlar bu algoritmaları yeniden bizim ülke rüzgarlarımıza ve dağlık bölgelere göre yaptılar. Biz onların yazılımlarını kullanıyoruz. Onları Brezilya ve Avustralya gibi bize benzer ülkelere de yayıp, küresel ölçeğe taşıdık. Biz bu açıdan General Electric olarak 70 yıldır Türkiye’de verdiğimiz hizmetlere dijitalleşme, start-up ekonomisi olarak devam ediyoruz, etmeyi de sürdüreceğiz.”
Türkiye’nin ayrışması için gerekenler bunlar
Stratejik bir yol haritamız olmadığını doğrulayan Dr. Soner Canko’ya göre, açıkçası Türkiye’nin en büyük dinamizmi hem özel teşebbüsün hem de yeteneklerin kendi kendine harekete geçme kabiliyeti. Bu açıdan, gelecekle ilgili ümitli olduğunu vurgulayan Dr. Soner Canko, ekledi: “Yapay zekânın da, blockchain’in de, kendi sektörüm olan finansal teknolojilerin de Türkiye’nin gelecekte ayrışması ve yukarı çıkması için çok önemli fırsatlar olduğunu düşünüyorum. İhtiyacımız olan ise hep beraber taşın altına elimizi koymak, ‘1+1=11’ yapmak için işbirliği yapmak.”
Evleri yıkmayalım, altyapıyı inşa edelim
Hakan Aran ise iki unsur üzerinde durdu: Birisi finansal erişimin artırılması. “Biz bugün çok iyi bir noktadayız, ama hâlâ daha finansal ürünlere erişebilen nüfusumuzun sayısı yeterli değil” gerçeğine dikkat çeken Hakan Aran, bu yorumunu şöyle detaylandırdı:
“Finansla tanışmamış geniş kesimler var, buraya eğilmemiz gerekiyor. Biz banka olarak Türkiye’de tarımın çok önemli olduğunu biliyoruz. Dijitalleşmeyi tarıma uygulayacak noktada ihtiyaç duyulan yatırım neyse, bunun geri dönüşüyle birlikte finansmanını sağlamakla ilgili iddialıyız. Yapılması gereken çok şey var, ama finans anlamında iki şeyi söyleyebiliriz. Ülke olarak yapay zekâyla ilişkilendireceksek, kentsel dönüşümü bu sefer akıllı kentler, akıllı evler, akıllı yollar yaratmak için bir kez daha kent genelinde, trafik ışıklarından yollara kadar yapmamız gerekiyor. Madem ki inşaat sektörünü canlandırmamız gerekiyor, evleri yıkıp yapmayı bırakalım, altyapıyı yapalım. Hem telekom şirketlerine hem finansman şirketlerine hem de inşaat şirketlerine çok büyük görevler düşüyor.”
Bölge ülkelerine yayılmak imkansız değil
Strateji ve vizyonun önemine dikkat çekerken, insan kaynağının da değerlendirilmesinin önemine işaret ederek söze başlayan Güngör Kaymak’a göre, gelecek teknolojilerden bir tanesi artık akıllı uçuşlar. Üretilen verinin orada yakalanıp analizi için tüm firmalarla işbirliği geliştirmeye çalıştıklarını belirten Güngör Kaymak, şunları söyledi:
“Bilişim Zirvesi ‘18’de standı olan bir iş ortağımız var, onların çözümlerini tüm dünyada biz de tanıtmaya çalışıyoruz. Aynı şekilde Türkiye’de geliştirilmiş çözümleri, içinde bulunduğumuz coğrafyadaki tüm Afrika, Ortadoğu, Orta Asya bölgesi ülkelerine tanıtıp, dışarıya satış imkânı yaratmaya çalışıyor, onların geliştirme altyapılarını da mümkün olduğu kadar uygun şartlarda destekliyoruz. Bunların dışında, teknoloji çok hızlı gelişiyor ve çabuk eskiyor. Bunlar sahip olmak tek alternatif değil, bunu esnek kullanmak, kapasite kullanımı ve kiralama gibi değişik yöntem ve çözümleri kendi olanaklarımızla Türkiye’ye getirip, müşterilerimizin esnek kullanımlarıyla çözümlerimizi sunmak istiyoruz ki taraflara katkılarımız olsun.”
Yeni bir yüzyıl neden muhteşem olmasın?
Oturuma noktayı ‘Türkiye Yapay Zekâ İnisiyatifi’ çalışması ile koyan Halil Aksu, yapay zekâyla ilgili herkesin çok vurguladığı platform olma ve işbirliğini teşvik etmek için Türkiye’nin yapay zekâ ekosistemini de burada buluşturduklarını vurguladı. Herkesi bu platforma davet eden Halil Aksu, “50’yi aşkın uzmanla birlikte geliştirdiğimiz, yazdığımız ve bir web sayfası da olan interaktif bir deneyim sunmaya çalışan, dijital dünyaya uygun da bir kitap olan ‘Dijitopya’ önemli” dedi ve ekledi: “Eğer yapay zekâ, genetik, nano teknoloji, nükleer teknoloji gibi daha aklımıza gelmeyen, önümüzdeki yıllarda icat edilecek teknolojileri faydalı bir şekilde kullanmayı, işbirlikleri yapmayı becerebilirsek, 22. yüzyıl muhteşem olacak.”
Öncelik vizyon ve strateji oldu
Birlikte çalışmayı bir ‘değer’ olarak tanımladığı Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aran’ı tanıtan Halil Aksu, “Yapay zekâ çalışmaları olduğunu biliyorum, ekibinden arkadaşlarla da düzenli olarak görüşüyoruz. Yapay Zekâ İnisiyatifimizin ilk destekçilerindendir. İş Bankası’nda somut örnekler var” dedi ve detayları paylaşması için sözü Hakan Aran’a bıraktı:
“Teknolojiden sorumlu genel müdür yardımcısı olduğum 2010 yılında, biz bir danışmanlık alarak İş Bankası’nın teknoloji vizyonunu oluşturmuştuk. Çok değerli bir çalışmaydı. İş Bankası’nın tüm teknoloji üreten ekibi bir araya geldi. 2018 yılı biterken geriye dönüp baktığımda, o gün planladığımız şeylerin yüzde 80’ini tamamladığımızı görüyorum. Yapay zekâ konusunda da benzer bir şekilde çalışmaya başladık. Bence çalışmaların kendisi kadar yöntemi de önemli. İlk önce İş Bankası’nın yapay zekâ vizyonu ve stratejisinin ne olması gerektiğini belirledik. Bu vizyon ve strateji belgesinden sonra, yol haritası adını verdiğimiz bir dokümanla sırayla hangi adımlara atacağımızı saptadık. Sorulduğu zaman paylaşabilecek yazılı belgeler olması kıymetli, sizi de düşünmeye, daha detaylı olarak üzerinde durmaya ve yazmaya itiyor. Dolayısıyla, bu iki çalışmadan sonra biz yapay zekâ konusunda bankanın içinde bütün iş birimleriyle ikişer, üçer saatlik serbest formatlarda toplantılarla, o iş alanında yapay zekânın kullanım senaryolarının neler olabileceğini belirleyerek, İş Bankası’nın yapay zekâ uygulama kataloğunu çıkardık. Katalogda 110 tane senaryo var. ‘Bunlar yapılırsa şu alandaki risk daha iyi yönetilir, bu alandaki maliyetler yönetilebilir, bunlar yapılırsa gelir artar’ gibi 110 senaryonun içerisinde ‘2018’de bunların hangilerini hayata geçirebiliriz?’ dedik. Bunun için nasıl bir iş gücüne ihtiyacımız olacağını tanımlamaya koyulduk. Böyle bir temel atmanın üzerine geldiği için İşCep’te doğal dil konuşarak işlemlerinizi yapabiliyor olmanız, işlem yaptığınız zaman ‘bu kadar para harcayabilir miyim?’ sorusuna yanıt alabilmeniz, projeksiyonunuzu yapabiliyor olmanız, sadece basit işlemler değil, finansal olarak akıl yürütme, analiz gerektiren işlemleri doğal dilinizle yapabiliyor olmanız da bu çıktılardan bir tanesi. Şubemizde robot aracılığıyla Türkçe sohbetin yapılabiliyor olması, birtakım yönlendirmeler olması, aynı yeteneklerin onda da bulunması bir başka konu. Klasik kampanya yaklaşımını bırakmak için bir adım attık. Biz müşterilerimizi teker teker analiz ederek, onun nasıl bir finansal çözüme ihtiyacı olduğunu görüp, buna göre ihtiyacı olan ürünle onu buluşturmanın yollarını araştırıyor, buna uygun çözümler geliştiriyoruz. Dolayısıyla, hiçbir müşterimize ilgisi olmayan teklifte bulunmamayı, onun ihtiyaçlarını anlamak ve en uygun teklifi onun için en doğru kanal ve zamanda buluşturmayı önemsiyoruz. Tüm bunlar bence yapay zekânın güzel uygulama alanları. Operasyon tarafında robot yazılımlarda süreçlerin otomasyonu konusunda ciddi operasyonlar bu yazılımlarla yapılmaya başlandı. Bunun sağladığı verimlilikten istifade ediyoruz. Herhangi bir Bankamatik’te kameranın yönü değiştiği zaman Bankamatik’i devre dışı bırakmak konusunda yapay zekâyı görüntü işlemeden doğal dili algılamaya kadar pek çok alanda kullanmaya başladık. Finans alanında yapay zekâ teknolojisini sonuna kadar sömürmeye devam edeceğiz.”
Yapay zeka elçisi ne yapar?
Halil Aksu, kendisiyle temasa geçen ve HPE Yapay Zeka Elçisi olduğunu belirten bir kişiden yola çıkarak, Güngör Kaymak’a sordu: Nedir bu yapay zekâ elçisi?
“Çok da fazla somut kullanım örnekleri sunamıyoruz” diyerek söze başlayan Güngör Kaymak’a göre, belli alanlarda hayatımıza karışmış uygulama olmakla beraber, çok genellemiş örnekleri yok ve daha fazla deneme aşaması söz konusu. “Dolayısıyla kendimize misyon olarak seçtiğimiz hususlardan bir tanesi; yapay zekâ konusunun doğru anlaşılması, kullanılabileceği alanların tespiti ve bu konuda işbirliği geliştirilmesi” çıkarımını paylaşan Güngör Kaymak, şöyle devam etti:
“Dünyada 30 kişilik bir ‘yapay zekâ elçiler grubu’ oluşturduk. Çağrı arkadaşımız da bu 30 kişilik grubun içerisinde. Buradaki amacımız; gerek teknoloji alanında işbirliği yaptığımız firmalarla gerek müşterilerimizle bir araya gelip, yapay zekâ kavramı üzerinde oturumlar düzenleyip, hangi iş alanlarımıza, hangi süreçlerimize hangi teknolojileri kullanarak bunları daha hızlı uygulayabileceğimiz konusunda fikir üretmek. Günümüzü ‘işbirliklerine dayalı genişletebileceğimiz bir dönem’ olarak görüyorum. İster iş ortağımız olsun ister müşterimiz, bir araya geldiğimiz kurumlarla, bireylerle yapay zekâyı hangi alanda daha iyi kullanabiliriz, nasıl hızlı hayata geçirebiliriz, işte bunun örneklerine bakıyoruz. Buna bir örnek vereceğim. GE ile bir yıldır sürdürdüğümüz bir işbirliğimiz var ve bunun bir örneği, Suudi Arabistan’da elektrik dağıtım şirketine yaptığımız çalışma. Daha ilginci, yapay zekâ alanında en çok çalıştığımız firmalar, Formula 1 yarışları. Buradaki takımların altı tanesi bizim teknolojimizle çalışıyor. F1 içinde o kadar büyük yüksek teknoloji var ki kullandıkları her bir parçayı, taktıkları her bir lastiği, hava durumunu, yol durumunu, tüm bunların performansları nasıl etkileyeceğini anlamak, bunları yüksek performanslı makinelerle ve yapay zekâyla sürekli incelemek ve geliştirmek amacındalar. Onlarla çalışıyoruz ve bizim bile görmediğimiz yeni sonuçlar ortaya çıkıyor. Bunlar da bir şekilde ticarileşip, hepimizin hayatına girecektir diye düşünüyorum.”
IQ tamam, ama EQ ve onun temeli kadınları unutmayın!
Yüksek teknolojilerin artmasıyla endüstride özellikle mavi yaka oranı azalıp, beyaz yaka oranı artarsa, ‘yapay zekâ da IQ işlerini devralıp EQ gerektiren zekâ artarsa, kadının rolü endüstride ve dünyada gelişir mi? sorusuna karşılık, Canan Özsoy, “Çok tehlikeli bir konu, hiç susmama ihtimalim var” sözleri ile ilk yanıtını verdi. Ülkemizde kadının iş gücüne katılımının yüzde 33 ile son derece zayıf olduğuna işaret eden Canan Özsoy, OECD ülkelerinin ortalamasının ise yüzde 68 olduğu bilgisini paylaştı. Canan Özsoy, bu konuda şu bilgileri verdi:
“Daha gelişmiş, daha özgür İskandinav ülkeleri gibi sosyal sorunlarını çözmüş ülkelerde ise hemen hemen iş gücüne katılımın 85’lerin üstüne çıktığını görüyoruz. Bunu değiştirecek bir şey yapay zekâ mıdır, bilişim midir, büyük ihtimalle evet ve öyle de olması gerekir. Yapay zekâ dediğimiz zaman bunun bir tarafı, yapay zekâya hangi soruyu sorarsanız o sorunun cevabını alıyorsunuz. Dolayısıyla, soruyu sorarken, işlemi yaparken, problemi ortaya koyarken, bunun duygusal zekâsı yüksek kişiler tarafından yapılmasının yarınlarda hepimiz için faydası var. Yapay zekâ; sorulara hızla ve doğru cevap verebilir, ama doğru soruları soramaz. Yapay zekâya bir problem verdiğinizde size en iyi çözümü, en çabuk şekilde çıkarabilir ama birçok farklı akış açısını belli bir sorunun çevresinde uzun vadeli bir araya getiremez. Yapay zekâyla kadın istihdamı arasında ben böyle bir korelasyon görüyorum. Düşünün, çok boyutlu düşünebilmek, aynı anda birkaç iş yapabilme, karşısındakinin derdini anlama, empati kurma, doğru soruyu sorma feminen özellikler. Dolayısıyla kadınlarda duygusal zekânın bu alanlarda daha başarılı olduğu yönde pek çok araştırma var. Ama bu konuda akademik çalışmalar son yıllarda üniversite mezunu kadın sayısı hızla artar, kadınların beyaz yaka pozisyonlarda iş bulma olasılığı artarken, erkeklerin beyaz yaka pozisyonlarda iş bulma olasılığının da düştüğünü gösteriyor. Çok özel bir kurum var, takip etmeye yetişemediğim. Bunun kurucusunun söylediği; medeniyetimizin ve kurumlarımızın teknolojiyle çökmesi senaryosuna karşı, rekabet, güç, kontrol ve hiyerarşi gibi maskülen hareketlerin katılım, bakım, işbirliği ve ağlara dayalı feminen hareketlerle, kurumlarla ve modellerle gideceğini söylüyor. Yapay zekâyı daha maskülen hareketlere teslim etmek istemezsiniz. Kadın ve erkek farkları, farklılıkların bir bölümü fiziksel farklılıklar, bir bölümü de duyusal farklılıklar. Bugüne kadar endüstride üretim daha çok fiziksel özelliklere dayalıydı. Ama şimdi öyle değil. Bunu programladığınız, robotları yönettiğiniz, robotlarla insanları bir arada çalıştırdığınız ortamda, iş dünyasında kadının kıymeti daha da ortaya çıkıyor. Kadın kendine daha kolay iş bulabiliyor. Dolayısıyla biz bunu hep öykündüğümüz, ‘muhakkak iş dünyasında kadınların varlığının artması gerekiyor’ dediğimiz, ‘ekonomik özgürlüğünü kazanan kadın önce kendine ve ailesine para harcıyor’ dediğimiz yerde yapay zekâyla da gerçekten çok önemli bir kesişim kümesi olduğunu görüyorum. Biz bu alanda aslında Türkiye’de biraz daha iyiyiz, biraz daha öndeyiz. Bizim bir önemli iş kolumuz dünyada dört tane Ar-Ge merkezimiz var. Bunlardan biri Polonya’da, biri Meksika’da, biri Hindistan’da, biri Türkiye’de. Bakan seviyesinde katılımla imalat teknolojileri Ar-Ge’leri açtık ve bu, dünyada üçüncü. Burada 500 mühendisimizden yüzde 27’si kadın mühendis. Bunlar hep üst uzmanlıklar, yani uçak mühendisliği, uzay mühendisliği, malzeme mühendisliği ve elektronik konusunda çalışanlar. Diğer üç merkezde ise en fazla kadın çalışan yüzde 9 oranında. Dolayısıyla, Türkiye’de mühendislik eğitimi alan kadın öğrenci yüzdesi çok yüksek ve iş hayatında da kadınlarımız, diğer ülkelere göre daha fazla varlar. Bu alanda en azından ayağımızı yere basacak bir dayanak noktamız var.”
Bir araya gelelim, fikir alışverişinde bulunalım
Yapay zekâyla ilk defa üç yıl önce Bager Akbay’la tanıştığı bilgisini veren Dr. Soner Canko, şöyle devam etti:
“Akbay’ın anlattığı, yapay zekâlı bir şair robot, Deniz Yılmaz’ın hikayesiyle benim kafamda somutlaştı. İnsan bir kere sosyal bilimci olunca, konuları somutlaştırmadan, ete kemiğe büründürmeden anlamıyor. Dolayısıyla, ben bir gün elimde bir şiir kitabı buldum ve ‘bu şiir kitabı tamamen bir yapay zekâ tarafından yazıldı’yı dinledikten sora, yapay zekâ konusu kafamda ilk defa netleşti. Bager Akbay’dan sonra bir şok daha yaşadım, ikinci tanıştığım kişi 14 yaşında Üsküdar Amerikan Lisesi öğrencisi Eray Aktopuklu. Vaktiniz olduğunda YouTube’da videolarını izlemenizi öneririm. Bu iki sıradışı, ama benim konumla hiç alakası olmayan referanstan sonra, ‘yapay zekâ altında mutlaka bir şeyler yapmalıyız’a gidince, sonunda Boğaziçi Üniversitesi’nde Prof. Dr. Cem hocayla tanıştık. Ona yorumum netti: Yapay zekâ konusunda bir robot şairimiz var, genç yeteneklerimiz var ve biz de bir şeyler yapmalıyız. Yapay zekâyla çok önemli gelişmelerden bir tanesini başlatmış olduk. Aslında gerek yapay zekâ olsun gerek blockchain olsun, bu konularda ekosistemin çok önemli olduğunu vurgulamak gerek. Sonuçta bizler tek başımıza bir konuyu ne kadar iyi bilirsek bilelim, ne kadar uzmanlarla çalışırsak çalışalım, tüm taraflar bir araya gelirsek akıl akıldan üstündür mantığıyla çalışırsak, o zaman bir şeyler oluyor. Yapay zekâ çabalarımızda en çok bunları öğrendik. Aynı felsefeyi blockchain konusunda da yaptık. Yaklaşık 6 senedir anlamaya çalıştığımız blockchain teknolojilerini, beraberce anlayalım diye 2018 yılı başında Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) çatısı altında bir platforma taşıdık. Bugün Blockchain Türkiye Platformu; 35 kurumsal üyeye ulaştı, İş Bankası, HP gibi sanıyorum GE de önümüzdeki günlerde aramıza katılacak. Dolayısıyla biz, blockchain’de de bu sefer yapay zekâ işlerinde öğrendiğimiz bir şeyi daha hızlı yapalım, el yordamıyla bulmayalım, önce bir araya gelelim, fikir alışverişinde bulunalım ve birbirimizle rekabet ediyorsak bile işbirliği yapabilecek şekilde yapalım istedik.”