Tüm ülkeler yeni devrimde yer kapma yarışında
Endüstri 4.0; artık ülkelerin kendi içlerindeki öncelikleri veya bölgesel tartışma konusu olmaktan çıktı, Davos 2016’nın ana gündem maddesi oldu. Bilişimi kullanmaya özen gösteren ve buna önem veren bireylerin gücü arttıkça, her bir sanayi başlığında bu dönüşüm kendini farklı yollarla gösterecek. Türkiye ise bu sefer devrimi takip eden ‘olmaması’ gerektiğinin farkında, ama yapılması gerekenler konusunda özel sektörün, kamunun, STK’ların ve sektörlerin, yani tüm tarafların bir fikir birliğine vardığını, anlamlı bir yol haritasını şekillendirdiğini söylemek güç. El yordamıyla yol bulma çabası ise yine takipçi olmaktan başka bir sonuç getirmeyecek gibi görünüyor. Çünkü hızlı gelişen teknoloji ve bunların kullanımlarının sonucu olarak Endüstri 5.0 şimdiden konuşulmaya başlandı bile…
Accenture Strategy’nin Davos 2016 kapsamında hayata geçirdiği ‘Dijital Ezber Bozan: Büyüme Çarpanları’ raporuna göre, dijital beceri ve teknolojilerin en doğru şekilde kullanılması ile 2020 yılına kadar küresel ekonomide 2 trilyon dolarlık ek büyüme sağlanabileceği öngörülüyor. Platform tabanlı iş modelleri ise dijital odaklı büyümenin en büyük fırsatlarından biri. Bu modeller; organizasyonlara yeni pazarlar yaratmaya, iş ortakları ve müşterileri ortak dijital platformda bir araya getirerek değer ortaya çıkarmaya olanak sağlıyor. Raporda, verimliliği ve büyümeyi artırmak için dijital iş modellerinin uygulanmasını geliştirecek 3 öneriye yer veriliyor: Değer fırsatlarına dayalı dijital yatırımların önceliklendirilmesi, bunun için dijital yatırım dengesinin hesaplanması, beceri ve teknolojilerin en uygun kombinasyonunun oluşturulması ve dijital yatırımların geri dönüşünün en üst seviyeye çıkartılması ve son olarak, dijital dönüşüm için doğru ortamın oluşturulması. Yani hem Dijital IQ’nun hem sektörler arası ilişkilerin geliştirilmesi için hükümetle işbirliği yapılması ve rekabet kurallarının değiştirilmesi gerek. Peki bu gereklilikler, ışığında küresel durum ve Türkiye’nin konumu nasıl?
Hükümetlere büyük sorumluluk düşüyor
Davos 2016 ve Endüstri 4.0 odaklı sorularımızı yanıtlayan Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) Başkanı Faruk Eczacıbaşı’na göre, Davos’ta bu yılın ana temasının Dördüncü Sanayi Devrimi olması, yerinde ama gecikmiş bir karar. Akıllı ve bağlantılı cihazların insana gerek kalmadan üretimde ve iletişimde rol alması, bu yeni durumun doğurduğu ve doğuracağı büyük verinin bilimsel yöntemlerle analizi, bu analizlerin yeni iş süreçlerine, üretim biçimlerine yol açarak bilimsel ve teknolojik altyapıyı da değiştirecek olması zaten son yıllarda en yoğun tartışılan konu. “Bu yeni dönemin adı Almanya’da 2011’de konuldu ve giderek bütün dünyada kabul gördü” bilgisini veren Faruk Eczacıbaşı’na göre bunun sebebi, içinde bulunduğumuz dönemin gerçekten devrimsel bir özelliğinin olması. “Sanırım, belki 10 yıl içinde Beşinci Sanayi Devrimi diye bir kavram daha tanımlamak zorunda kalacağız” beklentisini dile getiren Eczacıbaşı’nın bu beklentisinin gerekçeleri de net: Bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı devinim o kadar hızlandı ki, şu anda var olan 4.3 milyar IP adresi artık bitiyor, yerine gelecek olan IPv6’daki adres sayısı, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin temelini oluşturacak olan IoT düzenine uygun 39 sıfırlı bir sayı olacak. Bu değişim, bir zorunluluk. Çünkü Dördüncü Devrim’de her nesnenin bir IP adresi olacak. IoT düzeninin sağlayacağı avantajları tahmin etmek de zor değil. Ama Eczacıbaşı’nın dikkat çektiği gibi, bu düzenin ne tür sorunlara gebe olduğunu da şimdiden ortaya çıkan siber saldırılar, yazılım hataları gibi örneklerle görüyoruz. “Her devrimde olduğu gibi, bunda da kazananlar ve kaybedenler olacak. Örneğin, bazı mesleklere gerek kalmayacağı yorumları şimdiden yapılıyor” saptamasını paylaşan Faruk Eczacıbaşı, bu süreçte hükümetlere çok büyük sorumluluk düştüğünü vurguladı ve odaklanılması gereken alanları şöyle anlattı:
“Bu devrimin neresinde nasıl yer alacağız? Hükümetlere çok büyük sorumluluk düşüyor. Bilgi toplumu, sanayi ve ileri teknoloji siyaseti stratejilerini doğru saptamak, bu stratejileri layıkıyla uygulamak ve bunu denetlemek, hükümetlerin sorumluluğu. Dördüncü Devrim boyunca görev alacak gençlerimizi, bu devrimin gerektirdiği evrensel bilgi ve beceri düzeyine kavuşturmak, onları küresel boyutta rekabet edebilecek düzeyde eğitmek yine hükümetlerin sorumluluğu. Gerçekçi ve erişilebilir büyüme ve gelişme hedefleri saptamak, hangi sektörlere ne tür sorumluluklar verileceğini belirlemek yine hükümetlerin sorumluluğu. Ülkemizin, dünyanın en kritik jeopolitik coğrafyalarından birinde, büyük genç nüfusuyla oynayabileceği rol de aynı ölçüde kritik. Bu fırsatı çok iyi değerlendirmek hükümetlerin, kamu ve özel sektörün, sivil toplumun çağdaş anlamda yönetişimiyle mümkün olabilir. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın şu sözlerine tamamen katılıyorum: “Acaba Dördüncü Devrimi de yine tribünlerden seyreden, ciddi para ödeyip, satın alıp tüketen bir ülke mi olacağız? Yoksa, yeni sanayi devriminde Türkiye, rol alan, üreten, satan ve kendi gelir ve refahını yükselten bir ülke mi olacak? Odaklanmamız gereken önemli alanlardan biri bu.””
İçine kapanmış Türkiye gerçeği
Geçtiğimiz sayımızda köşesinde detaylı bir Davos 2016 analizini paylaşan Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu, elde edilen sonuçların Türkiye’nin stratejisine etkilerine dair beklentilerini şu sözlerle anlattı:
“Küresel bağlamda, dijital platformların yarattığı çok boyutlu değişimlerin eşiğinde süregiden tartışmaların biraz daha kristalleşerek devamını sağlayacaktır ve ilgili kamuoylarında farkındalığı, dolayısıyla katılımcılığı arttıracaktır diye düşünüyorum. Dev teknoloji firmaları ve küresel danışmanlık şirketleri ile onların etki altına alacağı büyük sermaye bir tarafta, toplumsal yararı, birey yaşamını ön planda tutan STK’lar ve düşünce kuruluşları öbür tarafta, tartışmalar ve toplumu etkileme yarışı devam edecektir. Tıpkı yapay zeka (AI: Artificial Intelligence) ile zeka tamamlayıcı/destekleyici (IA: Intelligence Augmentation) arasında neredeyse çeyrek yüzyıldır sürmekte olan, ama giderek yakınsamaya başlayan tartışmalar ve gelişmeler gibi.
Ülkemizde ise maalesef bu konularda entelektüel birikim ve ilgiyi bırakın, ekonomik ilgi bile ya yok denecek kadar az ya da şu veya bu nedenle kendisini göstermiyor. Konuya en yakın ilgiyi göstermesi gereken iki kuruluş var: Endüstri 4.0 vizyonuna sahip çıktığını açıklamış olan TÜSİAD ve Endüstri 4.0 için yol haritası hazırlığı içinde olduğunu açıklamış olan TEPAV ve TOBB. Öyle görülüyor ki, bu tema ile toplanan Davos 2016’da bu kuruluşlarımızın bırakın katkıyı, paylaşacağı bir görüşü bile yok. Oysa, bu konuda ülke çapında farkındalık yaratacak yararlı bir tartışma açtıktan ve gerekli çalışmaları yaptıktan sonra, Davos’daki tartışmalarda rol oynayabilirlerdi, dünya kamuoyu ile bu konudaki görüşlerini paylaşabilirlerdi.
Konuya bilişim ve teknoloji alanındaki STK’larımızın da ilgi göstermesi beklenirdi. Fakat, çağımızın önde gelen ve bizi de ilgilendiren her uluslararası tartışma alanında olduğu gibi, bu konuda da STK’larımız sessiz. Ana akım medyasında, tek tük ya reklam niteliğinde ya da “treni bu sefer kaçırmamak” adı altında evlere şenlik anlamsız öneriler içeren yazı veya haber dışında kayda değer bir bilgi yok. 21. yüzyılın bu konularının dinamosu olması gereken kuruluşlar bile bu kadar yetersiz ve ilgisiz kalabiliyorsa, iktidarı ve muhalefetiyle siyasetimizin de tamamen içine kapanmış ve dünyadan kopuk olması şaşırtıcı değil.
Bu manzara gösteriyor ki, içine kapanmış Türkiye’nin, çağımızın bu önemli konusunda da, belki dışarıdan konuşma yapmak için guru davet etmek dışında, oynayacağı bir rol yok. Diğer bir endişem de, konuya ilişkin bazı görüşlerde “insansız fabrika” kavramının yer alması oldu. 4. Sanayi Devrimi sürekli inovasyon gerektirir. Şimdiye kadar inovasyon konusunda dünyada çok gerilerde yer alan sanayimizin birden sürekli inovasyon hevesine girmiş olması beklenemez. Acaba, ucuz işgücü ile rekabete alışmış sanayimizin dikkatini çeken “insansız fabrika kavramının cazibesi mi?” sorusu akla geliyor. Özellikle, tekstil sektöründe “robotlar sayesinde, tekstil imalatı ABD’ye geri dönüyor” tür iddialar çıktı karşıma. Oysa tekstil sektörü nano-teknoloji sayesinde çıkaracağı inovatif ürünlerle ucuz işgücü karşısında rekabet edebilir.
Daha iyimser bir bakış açısıyla, ‘ülkemizde ciddi bir Endüstri 4.0 girişimi olursa, bu haliyle ulusal BT sektörü bundan yararlanabilir mi?’ sorusuna da yanıtım, maalesef “hayır”dır.
Sonuç olarak, ülkemizde, Endüstri 4.0 üzerine anlamlı bir girişim olabilmesi için, hemen “insansız fabrika” hayallerine kapılmadan, öncelikli olarak ilgili STK’ların, düşünce kuruluşlarının ve akademisyenlerin konuyu idari, hukuki, beşeri ve teknolojik altyapı olarak ele alması gerekir. Bu konularda Davos’da sunabileceğimiz bir görüş, öneri veya tartışma konusu yok ama belki gidenler bir şeyler öğrenir.”