Türk yazılımı ‘gerçek’ ekosistemiyle büyüyecek!
Türkiye bulut bilişim pazarının istikrarlı büyümesi beklentileri paralelinde, Octopod da bu yapıya uygun ürünler geliştirmede temel platform olmayı hedefliyor.
Türkiye’de bulut bilişime bakış değişti ve e-Devlet süreçleri kapsamında firmanın verilerinin güvenliğini sağladığınızda, özellikle KOBİ’ler bulut bilişime daha yatkın olmaya başladı. Hem maliyet avantajı hem ilk yatırım maliyetinin çok düşük olması, ‘kullandıkça öde’ mantığı her ölçekte işletmenin teknolojik yetkinliği elde edebilmesini sağlıyor. EMS Yazılım Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Balo, bu kapsamda Türkiye bulut bilişim pazarının istikrarlı büyümesini beklerken, Octopod’la bu yapıya uygun ürünler geliştireceklerini vurguladı.
2018’i ‘sinerji yılı’ ilan ettiklerini vurgulayan Balo, “Geçtiğimiz yıl kendi kaynaklarımızla müşterilerimize çözüm üretmeye odaklandık, uluslararası distribütörlüklerin verilmesi gibi bir süreçten geçtik. Projeleri daha çok biz kendi ekibimizle müşterilere sunduk. Octopod markasının daha fazla bilinmesi, bunun bir yazılım geliştirme dili olarak piyasada kabul görmesi ile birlikte 2018’i ‘sinerji yılı’ ilan ettik” açıklamasını paylaştı. Bu kapsamda, öncelikle sistem entegratörleri, telekom şirketleri, bankalar, sanayi ve ticaret odaları gibi yapılarla işbirliği yapma, onlarla birlikte ürün geliştirme ve bu ürünleri piyasaya sunma ve sonuçta Octopod’un bilinirliğini artırma odaklı çalışmalar yürütülüyor. “Çünkü biz Octopod’a bir yazılım olarak bakmıyor, müşterilerimize geliştirebilecekleri yazılımlar sunuyor veya kendileri bir yazılım tasarımı yapsınlar istiyor, biz bu yazılımı Octopod ile yapılabilir hale getirebiliyoruz” vurgusunu yapan Şenol Balo ile hedef ve stratejilerini konuştuk:
Yayılım hedefinin temelinde ne var?
Bunu ‘no-code’ dediğimiz bir kültürle yapıyoruz. Bu aşamada iş ortaklıkları ile Octopod’un yayılmasını, bu yazılım geliştirme dilini eğitim kurumlarında tanıtmayı hedefledik. Hatta birkaç teknik lisede bunun çalışmasını yaptık. Üniversitelerle de işbirliği yapıyoruz. Böylece okullarda Octopod ders olarak yer alıyor ve geçtiğimiz dönemde Işık, Haliç, Okan ve Sakarya Üniversitelerinde ders olarak yer aldı. Bunlara ek olarak, yeni dönemde de ders olarak okutulacak. Öğrenciler de mezun oldukları zaman Octopod ekosisteminde birer yazılımcı olarak yerlerini alabilecekler.
No-code akımının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küresel bazda bir ‘no-code’ akımı var. Ar-Ge yaptığımız 5 yıllık dönemde tüm dünyada ‘no-code’ yazılımlara doğru geliştirmeler kendini gösterdi. Hatta yazılım devleri bile ‘no-code’ yazılımlar üretmeye başladı. Burada birçok işbirliği var ve birçok platform üreticisi ortaya çıktı. ‘No-code’ yapısında birçok şirket Platform as a Service (PaaS) olarak bunu müşterilerine sunuyor. Biz ise PaaS’ın bir adım ötesindeyiz. Çünkü yazılım geliştirme aracını platform olarak sunuyoruz ve geliştirilmiş yazılımı müşteri kendi sunucularından yayınlayabiliyor. Dolayısıyla yazılım geliştirip çalışmaya başladığında, kendi sunucularında çalıştırabildiği kendi yazılımı oluyor. Platform üreticilerden bizi ayıran en büyük özelliğimiz de bu. Octopod ile sadece müşterinin kendine özel yazılım geliştirmesini değil, daha önce başkaları için geliştirilmiş yazılımları da direkt alıp kullanabilmesini sağlayacak bir ekosistem yarattık. ‘Octopodyum’ adını verdiğimiz, hazır ürünlerin direkt alınıp kullanılabileceği bir yapımız da bu yönüyle mevcut.
Yurtdışından bu platforma yönelik ilgi ne seviyede?
Bir ‘no-code’ platform olarak dünyada sayılı platformlar arasında yer alıyor Octopod ve yurtdışı distribütörlükler noktasında ilgi görüyor. Geliştirilmiş bu yazılımlar, hiçbir ekstra geliştirmeye ihtiyaç duymadan multi-platform çalışabilir. Demolarımız ve çalışmalarımızda tüm özellikleri birebir yeni uygulamalar yaparak onlara gösteriyoruz. Bir yıl içinde 13 ülkede distribütörlük verdik. Bunların bazıları ‘exclusive’ distribütörlük olurken, kimi ülkelerde birden fazla distribütörlük verebiliyor, onların da kendi ekosistemlerini kurması, o ülke için geliştirilmiş uygulamaları satmaları ve kendi çözüm ortağı kanallarını oluşturmaları için destek veriyoruz. Yurtdışında yaşadığımız tek sorun Türkiye’yi teknoloji üreten bir ülke olarak görmemeleri, Türk yazılımı ve Türk Ar-Ge’si dediğimizde bir anlamda gol yememiz. Türkiye’nin teknoloji üreticisi olmaması sorununu da daha çok kişisel ilişkilerle ve çokça görüşme yaparak aşmaya çalışıyoruz. Bu zor bir süreç, ama distribütörlük yapacağımız ülkeler var ve bu yolda görüşmelerimiz devam ediyor.
Hedeflediğiniz bölgeler nereler?
Öncelikle Avrupa. Bu yakın coğrafyada bizim müşteriyi desteklememiz, distribütörü yerinde ziyaret edip eğitmek ve hazırlamak kolay. Ortadoğu coğrafyası ve Rusya için de çalışmalarımız devam ediyor.
Ar-Ge’de öncelikleriniz neler?
İş ortakları ile birlikte çalışma hedefimiz ve ‘sinerji yılı’ kapsamında birçok yazılımla entegre olarak çalışmak, halihazırda ekosistemi ve müşteri portföyü olan firmalara uygun çözümlerle birlikte müşterilerimiz için çözüm geliştirebileceğimiz bir yapıyı oluşturmak ve altyapı entegrasyonlarını yapmak. Tüm yerli ERP yazılımları ile entegre olmayı hedefliyoruz. Yani kullandığınız bir yazılım varsa, bunu değiştirmeyin, ‘Octopod ile bu yazılımı geliştirin’ diyoruz. Bu noktada Türkiye’nin ERP üreticilerinin yazılımları ile entegre olmak, bu tarz doğrudan entegrasyon sağlamak istiyoruz. Bazı Türk yazılımlarının yanında, uluslararası birkaç yazılımla bu tarz entegrasyonlarımız devam ediyor. Burada yazılım veya paket program üreten ve hazır ürünü olan herkesin Octopod ile kendi yazılımlarını daha kullanılabilir hale getirmesini, onlarla entegre çalışmayı istiyoruz. Önceliğimiz; bu sinerji paralelinde Octopod kullanımının artması. Yazılım sektörünün temel problemi, hazır paket programların ihtiyaçları yüzde 100 çözememesi. Bu noktada, yazılım geliştirme ile kendinize özel uygulamalar geliştirebilmek istiyorsunuz. Hazır paket satıcıları bu özel geliştirme işine girmiyor. Çünkü zorlu bir alan. Biz ise hazır bir ürünü alıp vermek yerine, Octopod ile terzi usulü biçimde kendinize özel yazılım yapabilmenizi mümkün kılıyoruz.
‘Kullandıkça öde’ felsefesi ön planda
Müşteriye özel yazılımlar geliştirdik ve Octopod bu konuda önemli avantaj noktamız. Bu sinerjiyi tüm iş ortaklarına, üniversite öğrencilerine yayıp ekosistemi daha da büyütmek, Octopod ile yazılım geliştiren yüzlerce geliştirici olmasını istiyoruz. Örneğin 500 kişi Octopod ile yazılım geliştirdiğinde, 500 tane yazılım ortaya çıkacak. Bu da yıllar sürecek özel geliştirilmiş yazılımları 1 yıl içinde müşterilerimize sunabilmemiz anlamına gelecek. Bu hem müşteri sayısını hem Octopoder sayısını artıracak, ekosistemi büyütecek. Octopod’un avantajı, özel olarak geliştirip hazırladığınız yazılımların bile paketlenip satılabilmesi. Yani belirli bir sektörün ihtiyacına göre bir uygulama geliştirdiyseniz, o uygulamayı aynı sektördeki başka firmalara da kolayca satabilirsiniz. Geliştirdiğiniz ve ‘artık bu bir paket olabilir’ dediğiniz bir uygulamayı,‘geliştirilebilir paket yazılım’ adı altında Octopodyum’da satışa sunabilirsiniz. Octopod’da uç kullanıcı hedefimiz yılsonuna kadar 50 bine ulaşmak. Octopod, lisans satışı üzerinden gelir modelini ortaya koyuyor. 2018 yılında kiralama modeline de geçerken, şirketler de Octopod’da hazırlanmış hazır paket ürünleri doğrudan kiralayıp bulut üzerinden kullanabilecek. Yani, her ölçekte şirket lisans maliyetinden kurtularak, kullandıkça öde mantığında Octopod’da geliştirilmiş ürünleri kullanabilecek.