Türkiye, 69'uncu sırada
Toplam puan artışı olarak baktığımızda 1990’da 576 puanımız varmış. 2000’de 653 puana çıkmışız. 2005’te 687 olmuşuz. 2008’de 710 puanız. 2010’da 738 puan. 2011’de 752. Ertesi yıl 2012’de 756. Ve nihayet 2013 puanımız 759.
Aheste beste ilerlerken, 2011’den bu yana gıdım gıdım ilerlemişiz. 1980-1990 artış ortalaması % 1.5. Bir sonraki on yıl 1990-2000 ortalaması % 1.37. Ama 2000-2013 ortalaması % 1.16.
Bu “parlak olmayan” ilerlemeye rağmen, nasıl oldu da Türkiye, geçen raporda 90. sıradayken, bu raporda 69’a çıktı?
Küresel ölçütlerde metodolojinin istikrarlı olması gerek ki, sağlıklı karşılaştırma yapılabilsin. Yeni raporda yeni metodoloji kullanılmış. Toplam puanımız gıdım arttığı halde, 185 ülke arasında 69. sıraya sıçramışız.
Bu tür ölçütleri ciddiye almayanları haklı çıkartacak metodolojik cambazlıklar, ölçütlerin güvenirliğini sorgulatıyor. Yani, her böyle bir rapor açıklandığında hemen metodolojiye bakacaksak, yandık!
Yine de son söz olarak şu denilebilir: Ekonomik büyüme (GSYH artışı, yani kişi başına milli gelir) ile, insani/sosyal kalkınma kardeş çocukları: Elbette ekonomik büyüme olmadan öbürü olamaz. Ama bir ülkenin “gerçek” gelişmişlik ölçüsü, yetersiz bir ölçüm olan GSYH değil, insani/sosyal kalkınma ölçütleri. Nobelli ekonomist Joseph Stiglitz, 19 Ağustos’ta İstanbul’da “Yoksulluğu Azaltma ve Toplumsal Kapsamada Özel Sektörün Rolü” toplantısındaki konuşmasında “Büyüme, refahı eşit paylaştırmıyor. Büyüme istihdam yoğun olmayınca, refah sağlamıyor,” deyince sanki hiç bilinmeyen bir şeyi açıklıyormuş gibi algılandı.