Türkiye’nin İşgücü Stratejisi İhtiyacı -1
Bilgi toplumunda işgücünün ne önemi var?
Ekonomik gelişimin ve üretim kavramının, bilgi toplumu bileşenlerinin etkisiyle dönüşümden geçtiği bir dönemde yaşıyoruz. Küçükten büyüğe toplumu oluşturan tüm bireylerin gündelik yaşam ve dolayısıyla iş tarifleri son birkaç bin yıldan bu yana ilk kez bu kadar hızlı değişiyor.
Bu günlerde tek başına oturup önündeki bir ekrana saatler boyu bakmanın yüzlerce nedeni olabiliyor. Aynı kafede ekranına konsantre olmuş insanların biri sevgilisiyle yazışırken diğeri sayısal pazarlama kampanyasını yönetmeye çalışıyor veya bir diğeri finansal araştırma raporuna son şeklini veriyor olabilir. Klasik tariflerle bir “kahvehaneye” vakit öldürmeye gelmiş bu kişilerin ekonomik sisteme katkılarını bulundukları lokasyondan, giyimlerinden veya kartvizitlerinden bile artık anlamak çok kolay değil.
Değişim geçiren bu toplumsal yaşam dinamiğinden Türkiye gibi genç nüfusu olan ülkeler çok daha hızlı etkilenmeye aday. Bu durum aynı zamanda topluma ekonomik fırsatlar bütünü de sunuyor. Ancak ekonomik gelişimi doğrudan etkileyecek bu fırsatı değerlendirmek için insan kaynağının güncel tanımıyla katkısını ayrıştırabilmek zorunlu. Yani, teknolojinin bizi internetle taşıdığı noktadaki günlük iş rutinlerinin istihdam tariflerimizle beraber incelenerek ileriye dönük yol haritalarına eşleştirilmesi gerekiyor.
Nihayetinde, ülkenin sahip olduğu doğal kaynakları, kültürel birkimi veya jeopolitik önemi gibi faktörler iyi yönetildiğinde ekonomik atılım için ivme yaratabiliyor olsa da süreklilik ve kalıcı iyileşme için tek belirleyici faktör insan kaynağı.
İnsan Kaynağı atılımın sıçrama tahtası olarak kullanılmalı!
İşgücünün doğru tariflenmiş bir çerçeveyle iş süreci içerisinde yer alabilmesini sağlamak, ekonomideki artı değerin güncel tanımlarıyla ortaya konulabilmesini görmek adına çok kritik. Ancak bu sayede iş dünyası da kendi ihtiyaçlarını tam olarak dikkate alabilecek bir farkındalıkla istihdam misyonunu yerine getirebilir.
Bu doğrultuda, bilgi toplumu kavramının ekonomiye yansımasını hissetmeye başlamak için devlet mekanizmaları ile iş dünyasının, işgücünün verimli kullanımına yönelik yakın ve ortak çalışması zorunlu. Devletin ilgili kurumları tarafından koordine edilecek, işgücünün etkin kullanımına yönelik kapsamlı bir veri trafiği yaklaşımı ve yeknesak işgücü veri kuralları programının başlatılması tahminlerin ötesinde fayda sağlayacak bir altyapıyı hazırlayacaktır.
Sonuç olarak bu amacı hedefleyecek bir programın kapsamında, işgücünün işveren kapasitesi içinde doğru ve verimli konumlandırılması için hem iş arayan hem de işveren bilgilerinin, sonuç alacak ve uzun vadeli bakış açısı oluşturabilecek bir standartta kullanılıyor olması gerekiyor. Mevcut durumda istihdam süreci içindeki bilgi akışının yarattığı trafiğin kontrol altına alınması yönünde devlette veya özel sektör farkındalığında konsolide bir veri stratejisinden söz etmek malesef mümkün değil.
İşgücünün işveren kapasitesi içinde doğru ve verimli yerleştirilmesi için, tüm sürecin temel belirleyicisi olan veri trağinin kapsamının tariflenmesi, ıslah edilmesi ve süreç içinde yer alan tüm aktörleri bilinçlendirecek ve özendirecek platformların işletilebiliyor olması gerekiyor. Bu amaçla devletin koordinasyon göreviyle programa öncülük edecek İŞKUR veya DPT gibi kurumları da aslında tüm yetkinlikleriyle mevcut. Bu amaçla Türkiye özelinde, belirlenecek bir koordinatör kurumun liderliğinde ve örneğin Çalışma Bakanlığı sponsorluğunda;
• İşgücü veri tanımlarının yapılması ve program kapsamının belirlenmesi,
• Bir işgücü veri trafiği yol haritasının öngörülmesi,
• İş dünyasının, özel istihdam bürolarının ve STK’ların katılımının sağlanması,
• YÖK, Üniversiteler, DİE, MEB’in ve diğer paralel kurumların katılımının sağlanması,
• AB uyumu açısından gereksinimlerin ve yol haritasının belirlenmesi,
• ILO gibi kurumlardan uluslararası bilgi desteği sağlanması başarılı bir sonuç için zorunlu olacaktır.
İş gücü verisinin iş amacına yönelik olması ve kalitesi, veri üzerinden iş kuralları çıkaran alanlar, kuruluşlar ve ekonomi için de temel girdi olacaktır. Ancak mevcut durumda işgücü farklı kanallardan ve değişken ve tutarsız bilgilerle işverenlere erişmektedir. İş arayanların iş görüşmesi yapana kadar var oldukları tek boyutun kendileri hakkında beyanda bulundukları veriler/bilgiler olması konunun ne kadar açıkta olduğunu gösteriyor. Bu durumda ülke içinde sektör, uzmanlık alanı, bölge veya kıdem gibi farklı boyutlarıyla istihdamı ve kalitesini artırıcı bir işgücü analizi yapılması mümkün görünmüyor.
Bu nedenle program kapsamında, İŞKUR’un veya belirlenecek diğer bir kurumun veri trafiğini yönetmek amacıyla hedef iş alanında yer alan işgücü ve işveren ile bunların temas noktası olan Özel İstihdam Büroları (ÖİB) açısından geçerliliği olacak ve uzun vadeli aksiyon planlamalarına izin verecek veri stratejilerini oluşturması ilk adım olarak görünüyor.
İstihdam sürecinin bir bütün olarak ve tüm bileşenleri ile ile ıslah edilmesi uzun vadede ekonomik sıçrama için altyapıyı hazırlayacaktır. Programın istihdam yaklaşımına yönelik ikinci adımı ise; mesleki ve yüksek eğitimin güncel iş gücü gereksinimleri ile beslenmesinden başlayıp, iş kollarına yönelik yapısal yönlendirmeler ve işe yönelik özel hazırlıklarla devam ederek, “işgücü yaşam döngüsü” içindeki tüm kariyer hareketlerini kapsamak zorundadır.
Bu bakış açısıyla, İŞKUR’a veya belirlenecek diğer başka kuruluşa, veri trafiğine yönelik olarak kendi belirleyeceği stratejiler
doğrultusunda süreçteki aktörler arasında filtre olması ve düzenleyici rolü önerilmektedir.
Ancak, ilk aşamada “Veri Stratejisi Harekat Yol Haritası”nın tamamlanması bir zorunluluktur. Bu ilk adımı takiben ise altyapı ve üstyapı işlevsellikleri için aksiyonlar sırasıyla hedef standartta hayata geçirilebilecektir
Çalışma Bakanlığı ve İŞKUR’un kanun çerçevesinde belirtilen görev sorumluluklarını, çağdaş standartlara uygun bir etkinlikle yerine getirebilmesi ve iş gücü veri trafiğini pratik kısa vadeli ve etkin uzun vadeli sonuçlar alacak bir bakış açısıyla yönetebilmesi için, ilgili devlet kurumları başta olmak üzere gerektiğinde Avrupa Birliği mekanizmaları ve “ILO” gibi uluslararası destek kaynaklardan da faydalanılarak oluşturulacak bir çalışma grubu tarafından
kapsamlı planlama ışığında
hareket edilmesi çok önemli
olacaktır.
Ulusal ölçekte anlamlı olabilecek böyle bir programın kapsamı, veri açıklamaları, adımları ve faydalarına bir sonraki yazımda devam edeceğim.