Türkiye’nin seçim yapması lazım
IoE ve M2M konularında Türkiye, Ar-Ge desteklerinden başlayarak önceliklendirmelerini netleştirmeli.
2016 yılının beşinci Teknoloji Platformları toplantısı ‘Internet of Everything’ (IoE) başlığında 25 Ağustos’ta gerçekleştirildi. The Peppers & Rogers Türkiye Genel Müdürü Selim Uçer de, etkinlikteki sunumunda herkesin IoT, büyük veri gibi başlıkları konuşur hale geldiğine dikkat çekti. Hatta eskiden markalar konuşurken, artık tüketicinin konuştuğunu, önümüzdeki dönemde nesnelerin de konuşmaya başlayacağını hatırlatan Selim Uçer, bunun sonunda büyük verinin etkin kullanımının önem kazanacağını vurguladı. “Sayısı giderek artan tüketiciler; hız ve kişisel sunum istiyor. Bu tabloda IoE; deneyimle farklılaşmayı sağlıyor, müşteriyi tanımayı kolaylaştırıyor, tüm ürün sürecinin şeffaflığı artıyor” yorumunu yapan Selim Uçer, sunumu sonrası sorularımızı yanıtladı:
Türkiye’de IoE ve M2M farkındalığı ne seviyede? Altyapımız bu tarz bir gelişime ne kadar yeterli?
Farkındalığı hem iş dünyası hem de kamu olarak değerlendirmek lazım. İş dünyasında birçok şirket yorumlarında bunu dile getiriyor, ama günlük işleyişte gereken önemi verdiklerini düşünmüyorum. Ar-Ge bütçeleri veya inovasyona ne kadar para harcıyorlar? Çünkü hem servis geliştirme hem büyük veri tarafında ciddi bir inovasyon ihtiyacı duyuluyor. Türkiye’nin özellikle üretimde ve hizmet sunumunda farklılık yaratması küresel bazda çok önemli. Türkiye beyaz eşya veya tekstil gibi başlıklarda üretim tarafında önemli oyunculardan biri. Bu rolünü devam ettirmesi için nesnelerin internetine yatırım yapmak ve bunu devam ettirmek gerek. Altyapısal olarak baktığımızda, tabi ki veri ve internet hızı gibi konular, verinin üzerinden vergilendirmeler önemli. Sonuçta hızın artması gerek. Bununla birlikte, mevcut hız birçok uygulama için yeterli. Burada 5 yıl sonrası için problem olur. Çünkü bu kadar çok nesne iletişimde olduğu zaman kapasite sorunları da öne çıkar. Şu an uygulamada bir problem olmaz, ama ileriye yönelik olarak kapasitenin ve hızın artırılması önemli. Bütün bunlardan önemlisi ise Ar-Ge.
Ar-Ge burada nasıl bir role sahip ve ne gibi destekler gündeme gelmeli?
Bu konuda Ar-Ge yapan şirketlerin daha fazla desteklenmesi gerek. Ar-Ge’nin sınırlarının yeniden çizilmesi bu yönüyle önemli. Geleneksel Ar-Ge mantığını genişletmemiz gerek. Çünkü artık IoT ve M2M diyoruz. Türkiye’nin seçim yapması lazım. Strateji de budur ve belli konularda önceliklendirme yaparsınız. Biz ülke olarak hangi konularda öne çıkacak, hangi konularda Ar-Ge’lere daha fazla destek vereceğiz? Tayvan’ın oyun konusunda yaptığı gibi önceliklendirmeler yapmalıyız. Çünkü bu bir ekosistem.
Nasıl bir ekosistem söz konusu?
‘Her konuya eşit Ar-Ge olsun’ dediğiniz zaman, hepsinde gelişme az miktarda olacaktır. Ama birinde yüksek gelişme olduğunda, oradaki diğer oyuncular da birbirini etkileyeceği için ülke açısından daha anlamlı ve güçlü bir noktaya gelecektir. Bu nedenle doğru bir önceliklendirme şart. Ar-Ge desteklerinin de doğru kişilere ve firmalara, yani gerçek Ar-Ge’ye verilmesi önemli. Büyük firmalar bazı Ar-Ge destekleri alıyor, ama çok da Ar-Ge yapmıyor, aslında mevcut işlerini sürdürüyor. Bu nedenle gerçek Ar-Ge yapanları ortaya çıkartmak ülke için önemli. Çünkü mevzu teşvik almak değil, o Ar-Ge’nin yapılması.
Peki ya problemler?
Yakın zamana kadar problem mesela komik bir konuydu. Teknoparklarda Ar-Ge destekleri var, ama Ar-Ge’yi yapacak kişinin o ofisin içinde oturması lazım. Oysa günümüzde IoT diyoruz ve bu, bir odanın içine girip eleştirilebilecek bir konu değil. Tarım sektörüne yönelik bir inovasyonu kişinin tarlada denemesi lazım. Ama ofiste veya üniversitede olmadığı zaman siz onu teşvik etmiyorsunuz. Oysa günümüzde herkes uzaktan çalışma noktasına geldi. İletişim yapıları da bunu destekliyor. Bu nedenle Ar-Ge kurallarının, bu konulara destek verecek şekilde düzenlenmesi ve bütünsel bakmak gerek.
Büyük veri ışığında proaktif olmak da ön plana çıkıyor. Şirketlerin bu konudaki farkındalığı ne seviyede?
Büyük ölçekli şirketlerde bu konuya yatırım yapma isteği var. Ama biraz ‘ne yapacağını bilmeme’ durumunun söz konusu olduğunu düşünüyorum. Çünkü ‘büyük veriye yatırım yapayım’ şeklinde baktığımız zaman, sistemler alınıyor, duruyor ve ne yapacağını bilmeyen yapı var. Sistem önemli ama sistemden çok, yetkinliği geliştirmeniz, hatta kültürü de değiştirmeniz lazım. Bunların hepsi birlikte olduğu zaman bir etki yaratıyor. Bir de kariyerimde şunu gördüm: Teknoloji veya sistemden yola çıkan herkes sonuç alamıyor.
Bu noktada nasıl bir çözüm yolu izlenmeli?
İlk önce iş probleminden yola çıkmalı ve bunun için de teknoloji gerek. Doğru soruları sorarak doğru öncelikleri belirleme önemli. “Şu veriyi kullanarak müşterim için böyle bir farklılaşma yaratacağım” ya da “Üretim bandını buna göre farklılaştıracağım, ama bunu nasıl yaparım?” Bunun analizi ile “Benim için gerekli 5 veri var, bu veriyi sonra şöyle bir analizden geçireceğim ve en sonunda böyle bir sistemde tutacağım” kararına varabilir, yani son amaçtan en altta neler yapmak gerektiğine karar verebilirsiniz. Yemek yapacaksınız, ama ne yemek yapacağınızı belirleyip, tarifi çıkartıp, ondan sonra kolları sıvamanız lazım. Biz ise ‘yemek yapacağız, önce et ve sebze almam lazım’ diyerek ‘hepsini al’ diyerek, sonra hangisinden ne yapacağını bilememe noktasına geliyoruz. Bu nedenle bir şirket, tüm yatırım adımlarından önce stratejisini ve önceliklerini belirlemeli. Bu sadece başarılı olmasını değil, tasarruf etmesini ve doğru karar vermesini de sağlar.
Peki ya bu konuda geç kalan şirketlerin akıbeti ne olacak?
Temelde farklılaşma açısından önemi büyük olacak. Bu rekabette farklılaşma demek ve siz bu yatırımları yapmaz, kendinizi bu konuda farklı bir noktaya götüremezseniz, rakipleriniz bunu yapacak: Ya yok olacaksınız ya da daha büyük ihtimalle, siz rakiplerinizi kopya etmeye çalışacaksınız. Bunu yapınca da her zaman bir adım geride kalacaksınız. Bu geri kalış yüzünden her zaman fiyat rekabetine girecek, daha düşük marjlarda çalışmayı da göze alacaksınız. Buna karşılık, rakiplerinizin marjı ise yükselecek.