TÜSİAD VE BCG DİJİTAL DÖNÜŞÜM RAPORUNDA VE SATIR ARALARINDA BİLİŞİM SEKTÖRÜ İÇİN ÖNEMLİ MESAJLAR VAR
Mart 2016’da TÜSİAD, Boston Consulting Group (BCG) ile beraber “Türkiye’nin Küresel Rekabetçiliği İçin Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0” raporu yayımlamıştı (http://bit.ly/2w4avan). Amacı, Dördüncü Sanayi Devrimi’ni tanımlamak, tanıtmak ve Türkiye için gerekliliğini göstermek olan bu raporu eleştirmiş ve en önemli iki eksiğinin beşeri sermaye ve inovasyon konularının ihmal edilmiş olduğunu yazmıştım (http://bit.ly/21tKTg5).
19 Aralık 2017’de, TÜSİAD yine BCG ile beraber hazırladığı, bu sefer beşeri sermaye ve inovasyon konularına da – yeterince ikna edici ayrıntılara girilmemişse de – hiç değilse bu konuların önemini vurgulayan “Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği” raporunu http://bit.ly/2qCmXQs), Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın da katıldığı bir toplantıda kamuoyu ile paylaştı.
Önceki raporunda tanıttığı Sanayi 4.0 yolunda ülkemiz nerede ve ne yapmalı sorularını yanıtlamak amacıyla hem teknoloji kullanan hem de teknoloji tedarikçisi şirketlerle anket yöntemiyle bir araştırma yapılmış. Araştırmanın bulguları üzerine yeni raporda, bu iki tür şirketlere ve kamuya yönelik öneriler sunuluyor. Ayrıca, özel sektör, kamu ve akademi işbirliği için de öneriler var. Araştırmanın, bulguların ve önerilerin geniş bir özeti BThaber’de yayımlandı (http://bit.ly/2COnkfz).
Bir kısmı kaçınılmaz olarak bilineni tekrar da olsa, birçok yeni, önemli ve yararlı olabilecek analizler, yorumlar ve öneriler içeren raporun genel bir değerlendirmesini bundan sonraki yazımda yapacağım. Bu yazının amacı sadece teknoloji tedarikçisi şirketlerini, yani bilişim sektörünü ilgilendiren, çarpıcı olduğunu düşündüğüm, bir kısmı raporda açıkça belirtilmiş, bazıları ise satır aralarında görülen mesajları vurgulamaktır.
Bu bağlamda, raporda önemle üstünde durulan sorun şudur: Yerli bilişim sektörü talep yetersizliğini en önemli zorlukları olarak belirtirken (s. 49), teknoloji kullanan şirketlerimizin, dijital teknolojiler için genellikle yabancı tedarikçileri tercih ettiği görülüyor (s. 50; Grafik 16). Rapor, bu durumu ikisi arasındaki “iletişimsel kopukluk” ile açıklıyor ve aralarında “kurulacak mekanizma” ile bu sorunun aşılabileceğini, yerli bilişim sektörünün teknoloji kullanan şirketler tarafından “tercih edilme oranlarının” artırılabileceğini ileri sürüyor.
Oysa, anket sonuçlarına daha yakından bakınca, sorunun daha derin – ama raporda değinilmeyen – bir boyutu daha olduğu görülüyor. Teknoloji kullanan şirketlerin anket sorularına verdikleri yanıtlar ile bilişim sektörü şirketlerinin yanıtları arasındaki ilginç bir çelişki var. Teknoloji kullanan şirketler, dijital dönüşüm konusundaki bilgilerinin ve farkındalıklarının yüksek olduğunu iddia ediyor (s. 37, 38; Grafik 7). Öte yandan, teknoloji tedarikçisi şirketler, yani bilişim sektörü, farkındalık seviyesinin düşük olmasını, karşılarındaki en önemli zorluk olarak görüyor (s. 51, 52; Grafik 18).
Bu çelişkinin, teknoloji kullanan şirketlerin “farkındalık” kavramından ne anladığı ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Nitekim, teknoloji kullanan şirketlerin dijital dönüşüm konusunda bilgi ve farkındalıklarının çok yüksek olduğunu iddia etmelerini rapor önce “umut verici” görürken (s. 38), daha sonra bu iddiaya ilişkin bir kuşku ima ediyor (s. 39). Çünkü, bu şirketlerin dijital dönüşümden elde edilecek yararlara “hakim olmadıkları” görülüyor (Grafik 8).
Bu çelişki beni hiç şaşırtmadı. Çünkü, TÜSİAD’ın Mart 2016 raporunun içeriğinde ve devamında, bir yılı aşkın süre “farkındalık” yaratma iddiası ile kamuoyuna yapılan açıklamalarda – belki farkında olmadan – bir “hype” (yanıltıcı hayaller) ve yanlış beklentiler yaratıldığını görüyordum. Bu durumu 26 Haziran 2016 tarihli “Endüstri 4.0 Hayalleri ve Yanlışlar” başlıklı yazımda belirtmiştim (http://bit.ly/2loH1kT). Türkiye’nin birçok yerinde, Endüstri 4.0 üzerine sayısız konuşmalar ve sunum yapan, TÜSİAD üyesi Siemens temsilcisi ile zaman zaman aynı platformlarda konuşmacıydım ve “hype” yaratmanın ötesinde, TÜSİAD’ın Mart 2016 raporunda da yer alan, yanlış bilgiler sunulduğuna, yanlış algılar ve beklentiler yaratıldığına tanık olmuştum. Konuşmalarımda bunları düzeltmeye çalıştım. Ayrıca, bu durumun giderek olumsuz sonuçlar yaratacağını görerek, 1 Mart 2017 tarihli “Endüstri 4.0 Konusunda Farkındalık Yaratma Girişimlerinde Yapılan Yanlışlar” başlıklı yazımda (http://bit.ly/2o80sBh), oluşmakta olan sakıncaları vurguladım ve yazımı Siemens temsilcisi ile paylaştım.
Yaklaşık iki yıldır süren yoğun “farkındalık yaratma” iddiasındaki çabaları izleyen teknoloji kullanan şirketlerde, dijital dönüşüm konusunda farkındalık ve bilgi sahibi oldukları inancı yaratıldı. Oysa, elbette bazı bilgi kazanımları yanında, yaratılan “hype” ve yanlış beklentilerdi. TÜSİAD’ın yeni raporunun içinde şirketlerin anket sorularına verdikleri yanıtlardaki çelişkilerin arkasındaki önemli bir nedenin de bu olduğunu bana düşündüren deneyimlerim oldu.
Teknoloji tedarikçileri, yani bilişim sektörü dijital dönüşüm ile daha iç içe oldukları için, onlarda bir “hype” veya yanlış beklentiler oluşmasının daha az olması doğal. Dolayısıyla, onların, teknoloji kullanan şirketlerdeki farkındalık düzeyini düşük görmesi de doğal. İşte TÜSİAD’ın yeni raporunun bilişim sektörüne dolaylı olarak verdiği en önemli mesaj da burada: Bilişim sektörü, teknoloji kullanan şirketlerde doğru bir farkındalık ve beklenti yaratma çabası içinde olmalı. Bu da ancak bilişim ekosisteminin her yapıtaşının güçlü ve dayanışma içerisinde olması ile mümkün.
TÜSİAD’ın raporunda da tedarikçi ekosistemi üzerine önemli fakat zaten defalarca tekrarlanmış – devlet teşvikleri, risk sermayesi gibi – saptamalar ve öneriler var. Burada, özellikle dikkat çekici ve önemli bulduğum, “ekosistemin daha görünür ve ulaşılır olmasını sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi” (s. 56) önerisidir. Fakat, bu önerinin hemen altında yer alan “Dijital teknoloji tedarikçi ekosistemleri ‘startup’ dünyası ve bu dünyanın gelişmesi ile birlikte beslenen yapılardır” tanımı biraz sınırlı veya müphem.
Bilişim ekosistemini, kendi medyası ve ortak etkinlikleriyle beraber, ‘startup’lar ve diğer teknoloji tedarikçisi şirketler oluşturur. Bu yapı içerisindeki tüm yapıtaşlarının sinerjik dayanışması, ekosistemin görünürlüğünün, ulaşılabilirliğinin ve gücünün artmasına yardımcı olur. Hatta, medyası ve etkinlikleriyle, teknoloji kullanan şirketlerde doğru farkındalık ve bilgilenme oluşmasına da katkı koyar. Ekosistemin yapı taşları arasındaki sinerjik dayanışmanın önemi ne kadar vurgulansa azdır, çünkü bunu gerçekleştirmek – devlet teşvikleri ve hükümet politikaları yetersiz bile olsa – kendilerinin elindedir. Dolayısıyla, bir yandan doğru teşvik ve politikalar için ısrarlı bir çaba gösterirken, bir yandan da ekosistem içerisinde bu sinerjik dayanışma kurulabilir.