TÜSİAD’ın yeni raporu ve yeni bir çözüm paradigması ihtiyacı
Bir büyüğümün çok doğru olduğunu yaşayarak gördüğüm bir sözü vardı: “Bir problemin çözümü yok gibi görünüyorsa, onu çözmekte bir umut vardır; ama, bir problemin çözümü iyi bilindiği halde çözüm gerçekleşmiyorsa, o problem için bir umut yoktur.” Umutsuz olan durumda, benim önerim, bilineni tekrarlamak yerine çözüm konusu üzerinde farklı bir yaklaşım geliştirmektir.
Örneğin, ülkemizde bilişim ile ilgili etkinliklerde ve – özellikle TÜSİAD ve TÜBİSAD tarafından – yayımlanan raporlarda sürekli ifade edilen problemlerden birisi, dijital çağın gereği nitelikli eleman eksiğidir. Fakat, yine yıllardır, bırakın dijital çağın gereği nitelikte eleman yetiştirmeyi, temel eğitim konusunda bile ülkemiz çok yetersizdir. Şimdi, durum böyleyken, “devlet nitelikli eleman yetiştirmeye önem vermelidir” şeklinde bilinen ama yıllardır gerçekleşmeyen çözümü tekrarlamakta ne yarar olabilir?
Bir diğer örnek, inovasyon kapasitemiz ile ilgili. Uluslararası inovasyon sıralamalarında gerilerde olma problemimiz için üstünde görüş birliği oluşmuş çözümlerden birisi olan “hükümet, ulusal inovasyon sisteminin oluşumunu sağlamayı üstlenmelidir” önerisini TÜSİAD ortaya koyalı (http://bit.ly/2LidvrR) 15 yıl oldu. Bunca yıl gerçekleşmemesine rağmen, inovasyon kapasitemizi geliştirmek için bu doğru çözümü tekrar etmekle yetinmek umutsuz bir çabadır. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün.
Dolayısıyla, ülkemizin dijital dönüşümü önündeki problemler için çözüm önerileri bilindiği ve tekrarlandığı halde çözüm gerçekleşmiyorsa, bu çözüm önerileri için gerçekçi diyemeyiz ve çözüm konusunda umutlu olamayız.
TÜSİAD Raporundaki Çözüm Önerileri Gerçekçi mi?
Önümüzde ODTÜ İktisat bölümü profesörlerinden Erol Taymaz’ın TÜSİAD için hazırladığı, bilimsel niteliği yüksek ve değerli olduğu kadar önemli, yeni bir rapor var (http://bit.ly/2S0dhbd): “Dijital Teknolojiler ve Ekonomik Büyüme – Dijital Teknoloji Sektörlerinde Türkiye’nin Konumu, Fırsatları, Seçenekleri.”
Rapor, ülkemizin dijital dönüşüm sürecinde ve rekabet gücünde geride olması problemini her boyutuyla ortaya koyuyor. TÜSİAD ve TÜBİSAD’ın bu konuda yayımladığı her rapor gibi, bu yeni raporun en son bölümünde, ortaya konan problemlerin çözümü için “Türkiye’de dijital dönüşüm politikaları tasarımı ve etkili uygulaması” (s. 124) diye hükümete öneriler sunuyor. Bu öneriler, normative olarak çok doğru ve değerli, ama gerçekçi mi?
Raporun tam 3 sayfası (125-127), hükümetin yıllardır yayınladığı bilgi toplumu, e-dönüşüm, yazılım sektörü, geniş bant stratejileri ve eylem planları ile 5 Yıllık Kalkınma Programları’nın dijital teknolojileri yakından ilgilendiren kısımlarını listeliyor. Bu çok sayıdaki belgelerin hepsinde çözüm önerileri ya ayni ya da çok benzer. Bunlar sürekli tekrarlanmış ama büyük ölçüde gerçekleşmemiş. Ayrıca, belgelerde yer alan çözüm önerileri arasında ilginç tutarsızlıklar da raporda belirtiliyor. Örneğin, (s.128) “[Önceki iki] politika belgelerinde açık kaynak kod yazılımların ön plana çıkarılmasına karşın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından bu iki belgeden bir yıl sonra hazırlanan 2017-2019 Türkiye Yazılım Sektörü Stratejisi ve Eylem Planı’nda ‘açık kaynak kod yazılıma değinilmemiştir.”
Tekrarlanan çözüm önerilerinin ne kadar ciddiyetle ele alındığına ilişkin son bir örnek daha vereyim. Raporda, dijital dönüşüm için çok önemli olan uluslararası işbirliği ağlarında olmadığımız problemi ortaya konuyor (s. 58). Dijital dönüşüm için, “Türkiye’nin [uluslararası] bilişim ve iletişim teknolojileri işbirliği ağlarında etkili şekilde yer alması gereklidir” (s. 57) diye normative olarak çok doğru ve son derecede önemli bir nokta vurgulanıyor. Daha sonra, hükümete bir çözüm önerisi yapılıyor (s. 130): “Araştırmacıların ve firmaların uluslararası yenilik ağlarına aktif olarak katılmasını sağlayacak politikalar tasarlanmalıdır.”
Bu çözüm önerisinin – normative olarak doğru olsa da – gerçekleşme ihtimalinin zayıflığını göstermek için iki somut ve güncel gelişmeyi vermem yeterli olabilir. Birincisi, bu çözüm önerisini gerçekleştirmesi beklenen Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 2019 bütçesinde en çok kısıntı yapılan bakanlıktır (yaklaşık yarısı kısıldı). Ayrıca, ne 3 Ağustos’da açıklanan “100 Günlük İcraat Programı”nda ne de Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın 2019 bütçesi için TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu konuşmasında, dijital dönüşüm için uluslararası ağlarda yer almak konusuna değinildi.
İkincisi, uluslararası ağlarda açılım konusunda konut sektörünün tercih edildiği daha geçen hafta açıklandı (http://bit.ly/2QVI3lF): “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yabancıya konut satışını arttırmak ve Türkiye’yi tanıtmak için düğmeye bastı. Bakanlık, hem Tapu ve Kadastro Müdürlüğü hem de özel sektör işbirliğiyle çalışmalar yapacak. Edinilen bilgilere göre önce hedef ülkeleri belirleyecek sonra bu ülkelerde tanıtım ve satış ofisleri kurulacak.” Büyük bir kamuoyu desteğine sahip siyasi iradenin önceliğinin inşaat sektöründe olduğu zaten bilinen bir gerçek. Gerçi siyasi irade teknolojik atılımı ne kadar önemsediğini sık sık açıklıyor ama İngilizce bir sözü de hatırlamakta yarar var: “cüzdanını ağzının (söylediklerinin) olduğu yere koymalısın.”
Çözümler için Yeni bir Paradigma Gerekli
Ülkemizde dijital dönüşüm önündeki problemler biliniyor ve raporda bunlar somut analizler sonucu ortaya konuyor. Çözüm konusunda bildik ve yıllardır tekrarlandığı halde gerçekleşmeyen hükümetten beklentilere devam edilse de, artık bu yeterli değil. Üzerinde görüş birliği olan problemlere çözüm arama konusunda başka bir paradigma ve başka bir yaklaşım daha gerekli. Bu da, bilişim ekosisteminde, yani, konuyla ilgili iş dünyası, akademisyenler, medya, düşünce kuruluşları ve STK’lar arasında sinerjik bir ortak çalışma ve insiyatif alma ortamı yaratmaktan geçiyor diye düşünüyorum.
Daha önceki yazılarımda da bu yaklaşımı vurguladım. Örneğin, “Endüstri 4.0 Yol Haritası: Beklemeye Devam mı, Yoksa TÜSİAD, TÜBİSAD ve TBD’nin Kolektif Zekası mı?” (http://bit.ly/2LidvrR) başlıklı yazım. Önümüzdeki raporun, yukarıda da sözünü ettiğim bir önerisi de bu yaklaşımı destekler nitelikte: “Türkiye’nin [uluslararası] bilişim ve iletişim teknolojileri işbirliği ağlarında etkili şekilde yer alması gereklidir” (s. 57). Uluslararası ağlardan önce, ülke içinde bilişim ekosistemi ağlarını etkin bir şekilde kurmak gerekmez mi? Bilişim ekosisteminin tüm bileşenlerinin sinerjik bir dayanışma içerisinde olması ve girişim insiyatifi için güçlenmesi zor olabilir. Bildik çözüm önerilerini tekrarlamak ve bu yönde hükümet politikalarını beklemek daha kolay olabilir. Fakat, hangisi çözüm için daha umut verici?
Bu önemli raporun analiz ve bulgularını inceleyip yorumlamayı bundan sonraki yazıma bırakıyorum.