Tutun Kollarımdan Düşerim Şimdi
BThaber Köşe Yazısı: eİnsana Dair
Köşe Yazarı: Devrim Zımba
Covid’li beynim biraz allak bullak. Beynimin dışında sanki dördüncü yeni bir zar oluştu ve içi de bu son zamanlarda kargolarda kullanılan havalı poşetle kaplanmış gibi. Ve siz değerli okuyucularım bu satırları okurken ben çoktan iyileşmiş olacağım (J klasik bir aranızdan ayrılmış olacağım cümlesi değil elbette ki iyileşmiş olacağım daha neler J).
BT Haber Yayın Koordinatörü Ayhan Sevgi’ye yazılarımı sorduğumda biraz güncel olayları da yazsan iyi olur demişti (yazılarımı bayağı bir övdükten sonra tabi canım). Aslında güncel olay yazmayı düşünmüyordum zira nihai hedefim kalıcı konuları ya da sorunları yazmak olduğu için gündem olan olaylara yer vermek istememiştim. Ama pandemi işi uzun sürdü hatta etkileri daha da sürecek gibi görünüyor ve bunun da kalıcı etkileri olacak işte tam da bu noktada pandemi konusu ilgi alanımıza giren bir konu oluveriyor.
Salgın uzun sürebilir, artabilir ya da azalabilir ancak kalıcı etkileri olacağı artık kesin özellikle de insanlık açısından. Gerek psikolojik gerekse de sosyolojik açılardan hiç tanımadığımız belki de tanıyıp unuttuğumuz değişimler yaşayacağız. Daha küçük kümede çalışanlar açısından ciddi etkileri olacağı da aşikar.
Sevindirici haber şu; tezimiz hala geçerli ki neydi yola çıkış cümlemiz “günümüzde üretmek istiyorsanız insana ihtiyacınız var”. Yani işler sadece 3-5 makineyle ilerlemiyor onları çalıştıracak insanlara ihtiyacımız hala baki. Pandemi bunu değiştirmedi fakat bunun haricindeki çok şeyi değiştirdi.
Yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre çalışanların (özellikle Y ve Z kuşağının) 15% oranı iş yapmak için iş yerine gitmek istiyor, 15% oranında çalışan da evinden çıkmadan çalışmak istiyor. 70% gibi ciddi bir oran da hibrit çalışmak istiyor. Bu nedir biliyor musunuz? Çalışan artık özgür olmak istiyor.
Pandeminin çalışma hayatına ilk getirdiği değişiklik bu oldu ikincisi de şort terlik J. Malum her birimiz kadraja sığabildiğimiz kadar katılıyoruz iş hayatına gerisi de ev hali. Yani üstümüz iş yerlerimizin kıyafet yönetmeliğine uygun ama altımız şort terlik. Özetle üstümüz iş hali altımız ev haliJ. Bir açıdan evde çalışmak istemesinin bir nedeni de bu. Çalışan burada ne mesaj vermek istiyor biliyor musunuz? Artık rahat çalışmak istiyorum diyor.
Pandeminin yan etkileri tıp dünyasında çalışıladursun iş dünyasında bu etkilerden bazıları çok net. Örneğin artık hepimiz iki boyutluyuz. Müjdeli haber şu ki; vücut kalınlığımız artık en fazla ekran kalınlığı kadar yani sıfır bedenden de inceyizJ. Kötü haber de şu ki; kellik daha da bir ön plana çıkıyor (kendimden biliyorum J). İyi yanından bakarsak boy, pos, kilo hiç önemli değil çünkü toplantılara sadece vesikalık katılıyoruz.
Tabi bu durum bazı ilginç anlara da neden olmuyor değil. Örneğin bu dönemde pek çok arkadaşımız iş değişikliği yaptı ya da mevcut çalıştığı ekibe yeni arkadaşlar katıldı. Pek çok iş arkadaşımızı artık sadece sanal dünyada tanıyoruz. Hani diyorduk ya ekip olmak, birlikte aynı amaca hareket etmek bunlar başarının kriteridir. İşte bu kriterlerde işimiz daha da zorlaştı çünkü sanal dünyada bu başarı kriterlerinin seviyesini tutturmak artık daha zor. Yani tam sen amacımız şudur arkadaşlar buraya doğru koşacağız derken evden bir ses “Anneeeeeee acıktımmmmmm” dediğinde sevgili yöneticim sen artık dilediğin kadar amaçtan bahset ne yazık ki köfte patates az önce o çok önemli sunumdan daha önemli bir noktaya geldi.
Yöneticilerin yapması gerekenleri anlatırken “ekibindeki arkadaşlara dokunacaksın” deriz kısaca, burada elbette fiziksel bir temastan bahsetmiyoruz halinden anlayacaksın, onu ve şartlarını hissedeceksin ve kişiye göre (ve elbette ekipte bir adalet duygusu içerisinde) yöneteceksin deriz. Deriz demesine de bu yeni çalışma düzeninde işler iyice karıştı sayın yöneticim artık tüm bunları bir de uzaktan yapacaksın. Bugüne kadar yapmadıysan, ekibinde çalışanlara samimiyetini hissettirmediysen zaten maça yenik başlamış oluyorsun. Ama hemen de pes etmeyelim, bugüne kadar yapmadık diye maçı kaybedecek de değiliz zararın neresinden dönersek kar. Tek yapman gereken sana nasıl davranılsa mutlu olurdun onu bulmak ve uygulamak çünkü herkesin ihtiyacı aynı zamanda senin de ihtiyacın ve ihtiyacını bulman hiç de zor değil.
Pandemide çalışma şartları zorlaştı birbirimize karşı daha anlayışlı olup omuz omuza durursak atlatacağız bu zamanları ama uzun süreler uğraşmamız gereken nur topu gibi bir sorunla karşı karşıyayız. “Yalnızlık”.
Sosyologlar pandeminin hasar tespitinin en erken 4 yılda yapılabileceğini söylüyorlar ancak görünen o ki yalnızlaşma sorunu liste başında yer alacak gibi görünüyor. Yapılan anketlere bakıldığında evde iş üretiminin arttığını görüyoruz ancak anketlere katılanlar 41% oranında yalnızlık duygularının arttığını belirtmişler. Bu çok önemli ve tehlikeli bir oran.
Hepsi olur; sanal toplantılar yapılır, takım arkadaşlarımızla artık fiziksel çalışma fırsatımız olmayabilir, üretim artabilir ya da kalıcı şekilde evlerden çalışma kararları alınabilir ama “yalnızlık” duygusu masada durduğu sürece çözülmesi gereken önemli bir sorunumuz var demektir.
Aman canım ne olacak azıcık yalnız hissedelim bir şey olmaz demeyin. Bugüne kadar kalabalık hissettik de ne oldu biraz kafamızı dinleriz işte fena mı oldu demeyin. Ohh tam aradığım fırsattı valla eve geçtim rahat ettim de demeyin. Çünkü farkında değiliz belki ama homo sapiens birlikte yaşamaya programlı bir canlı türüdür. Yalnız yaşamayı bilmez, yalnız kaldığında sistem çöker.
Nasıl? Çok basitçe bir insanın içinde neler olup bittiğini anlamak için yapmanız gereken temel şey insanın topluma karşı tutumlarına bakmanız gerekir. Buradaki etkileşimler belirler insanın temel adımlarını, görevlerini hatta amacını. Bireysel Psikolojinin Babası olarak kabul edilen Alfred Adler “doğada güçsüz varlıklar toplu yaşarlar ve insan ruhu da toplu yaşamın koşulları ile doğrudan yoğrulmuştur” der. İnsanın toplumdan bağı koptuğunda (ya da kopmaya başladığında) yaşam amacından başlayacak şekilde çöküntüler oluşmaya başlayacaktır. Çok ilgisiz bir örnek gibi görünebilir ama tek kişilik hücre cezası verilebilecek en büyük cezalardan birisidir. Bu yöntemle bireyin toplumdan bağı kopar hemen sonrasında da gerçeklerden bağı kopmaya başlar ve delirme belirtileri gösterir.
Elbette iş yaşamında bahsi geçen yalnızlık bu boyutlarda bir yalnızlık değildir ancak yine de şirketler, yöneticiler, ekipler için temel tehlike zamanla bu yalnızlık hissinin idare edilemeyecek boyutlara gelmesi durumunda ilerleme kökten durabilir. Bugün sevindiğimiz o “ya böyle çok rahat oldu, trafik derdi yok, yataktan kalk iş yerindesin, bak daha fazla üretir olduk” gibi geçici ferahlamalar yerini durumun uzun sürmesi halinde büyük kopmalara ve ortak amaçsızlığa bırakacaktır.
Biliyorsunuz hatalarımızdan bahsetmiştik farklı yazılarda sistemlere insandan daha fazla yatırım yapmak gibi hatalı bakışlar büyük kayıplara neden olur demiştik. Bu defa aynı hataya düşmemek lazım yani kısa süreli üretim artışına aldanıp işler iyiye gidiyor diye sevinmek çok doğru bir yaklaşım olmaz. En doğrusu patronsak ya da yöneticiysek önce kendi sosyallik durumumuza bakıp düzeltmemiz gereken şeyler varsa düzeltelim ardından da çalışma arkadaşlarımızın bu ihtiyaçlarını, aidiyet duygularını anlayarak buna uygun aksiyonları hayata geçirelim yani maskeyi önce kendimize sonra çalışanlarımıza takalım. Beden için oksijen psikoloji için toplumsallık, bu konuda özenle çalışmamız lazım.
Yıllar yıllar önce İbrahim Tatlıses aslında bağıra bağıra söyledi ama biz anlam veremedik o zaman artık şimdi kulak verelim;
O eski halimden eser yok şimdi
Izdırap içinde yorgunum şimdi
Tutun kollarımdan düşerim şimdi
Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız
Biz mümkün mertebe bu şarkıyı mırıldanmayalım J