ULUSAL
ULUSAL
İÇİ BOŞ ZİRVELERE TBD VE TBV ANLAM KATABİLMELİ
Bu zirveler sadece iki amaca hizmet ediyor: Hükümet sözcülerine konuşma platformu sunmak ve katılımcılar arasında “networking” gelişmesini sağlamak. Bu durum yetersizdir, hatta anlamsızdır. Geçtiğimiz ay genel kurullarını yapmış olan, bilişim konularında ülkemizin önde gelen iki kuruluşu Türkiye Bilişim Derneği ve Türkiye Bilişim Vakfı’na iki önerim var:
(1) Ülkemizde yapılan zirvelerde gerek somut konuları gündeme taşıyan konuşmacı olarak gerekse diğer konuşmacılara nüfuz edici sorular sormak için, önceden ciddi bir hazırlık yapmalılar.
(2) Davos’da yapılan Dünya Ekonomik Forumu gibi önemli uluslararası toplantılarda, şimdi olduğu gibi, “ben bilmem, siz bilirsiniz” alçakgönüllülüğü ile pasif oturmak yerine, küresel anlam ve önem taşıyan konularda söz sahibi olabilmek için çalışmalar yapmalılar.
KÜRESEL
İNOVASYON YENİ Mİ BAŞLADI YOKSA TIKANDI MI?
İnsanlığı uçuran hangisi? 20. Yüzyıl teknolojisi, örneğin, uçak veya buzdolabı mı? Yoksa 21. Yüzyıl teknolojisi, örneğin, Google’ın sürücüsüz otomobili veya cep telefonu mu? BThaber’deki Ocak yazımda, iki MIT araştırmacısı Erik Brynjolfsson ve Andrew McAfee’ın “The Second Machine
Age” (İkinci Makine Çağı) başlıklı kitabı kısaca özetlemiştim (http://bit.ly/1AUR5zN).
İnsanın kol gücünün yerini alan makinelerin ortaya çıkardığı sanayi devriminden yaklaşık iki yüzyıl sonra, bu sefer insanın beyin gücünün yerini almaya yönelik dijital teknolojilerin yarattığı ikinci makine çağını anlatıyor bu kitap. Ve, yukarıdaki soruya “Google’ın sürücüsüz otomobili ve cep telefonu” diyor. Yazarlara göre, dijital teknoloji alanındaki inovasyonlar daha yeni başladı ve şu üç özelliği nedeniyle artarak devam edecek ve insanlığı “uçuracak”: (1) Moore yasası geçerli. Yani, teknolojik kapasite üssel (exponential) olarak artıyor. (2) Artık bitlerle ifade edilen bilgi, enformasyon ve ürünler sıfıra yakın marjinal maliyetle çoğaltılıp, ışık hızında dağıtılabiliyor. (3) Rekombinan(recombinant) inovasyon kuramı geçerli. Yani, ortaya çıkmış olan sonsuz bilgi parçacıklarından bazılarını yaratıcı bir şekilde birleştirerek yepyeni bir ürün, fikir veya uygulama ortaya çıkartılabiliyor.
Northwestern Üniversitesi ekonomi profesörü Robert J. Gordon’a göre ise, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla yaşlısıyla, zenginiyle yoksuluyla, insanlığın tümünün temel yaşam biçimini toptan değiştirmiş olan elektrik, uçak, içten yanmalı motor gibi teknolojik gelişmeler artık yok. Dijital teknolojiler insan yaşamını böylesine derinden etkilemediği gibi, yarattığı ekonomik değerden toplumun ancak çok küçük bir kısmı yararlanıyor. Geniş toplumsal kesim mağdur durumda.
Gordon’a göre, 20.Yüzyıl teknolojileri ekonomik eşitsizliği azaltıcı nitelikteyken, 21. Yüzyıl teknolojileri eşitsizliği artıran bir ekonomik sonuç yaratıyor. Aslında, dijital teknolojilerin işsizliği ve eşitsizliği arttırdığına Erik Brynjolfsson da katılıyor ama yakın gelecekte bunun değişebileceğine inanıyor. “Nasıl” sorusuna ise henüz bir yanıtı yok.
BİREYSEL
BİREYİMİZ GİRİŞİMCİ Mİ?
“Bu, Mehmet Şimşek’in sözünü ettiği girişimcilik olmalı” diye düşündüm. 14 Mart günü, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin kapanış konuşmasında, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ülkelerin kişi başına düşen gelir ile eğitim düzeyleri arasındaki ilişkiyi gösteren ilginç bir grafik sundu (http://bit.ly/1ExgYXD, S. 23).
Grafik, ülkemiz bireyinin, diğer ülkelere göre daha az eğitimle daha çok gelir sahibi olduğunu gösteriyor. Bakan Şimşek bunu bireyimizin özellikle girişimci olması ile açıkladı. Grafiğe daha yakından bakınca, bizim gelir düzeyimizde, eğitim ortalamasını yükselten ülkelerin, girişimciliğe tamamen yabancı ama sağlam eğitim sistemleri olan eski Sovyetler Birliği ülkelerinin olduğunu görüyoruz. O ülkeleri grafikten çıkarırsak, ortalamaya yakın olduğumuzu, görürüz. Yani, eğitim düzeyi arttıkça girişimciliğin artacağı doğru ama bizim bireyimizin girişimcilikte özel bir yeri olduğu iddiasını desteklemek zor.
Nitekim, Uluslararası girişimcilik ekosistemi üzerine araştırmalar yapan GEDI’nin (Global Entrepreneurship Development Institute) 2015 Küresel Girişimcilik Endeksi raporuna göre (http://bit.ly/1xlQawB,etkileşimli harita: http://bit.ly/1x85YTg), 17. büyük ekonomi olmakla övünen Türkiye, girişimcilikte 130 ülke içerisinde, Birleşik Arap Emirliği ve Katar’ın gerisinde, 25. sırada. Ayrıca, konunun bir de niteliksel boyutu var: Nasıl bir girişimcilik bizi 25. sıraya yerleştiriyor? Havalimanı girişinde midye satan genç bireyin düşük katma değerli girişimciliği mi, yoksa inovasyon içeren yüksek katma değerli bir girişimcilik mi? Ocak ayında, Davos toplantıları sırasında Bloomberg’in yayımladığı inovasyon endeksi bu soruyu yanıtlıyor. Bu endekse göre (http://bloom.bg/1bjGeJG, BThaber’de Edip Emil Öymen de yazmıştı: http://bit.ly/1Od3sAi), Türkiye 50 ülke içerisinde 35. sırada. Yani, inovasyon içeren girişimcilik konusunda daha da gerideyiz. Zayıf olan girişimciliğimizi geliştirmek için, eTohum (http://www.etohum.com/) gibi önemli girişimler var. Fakat, Sanayi Devrimi’nden bu yana, inovasyon ve girişimciliğin ancak özgürlüklerin sınırlanmadığı, demokrasinin ve hukukun iyi işlediği ortamlarda geliştiğini de biliyoruz.