Wikileaks bir paradigma dönüşümünün işareti
28 Kasım’ı 29‘una bağlayan gece tarihe geçti. Wikileaks internet sitesinin yaklaşık 250 bin gizli ABD Dışişleri belgesini dünyaya açıkladığı gece… Bu belgelerin “cablegate” adıyla etiketlenmesi de ilginç; ama bu sefer “kapısı dinlenen” sadece ABD değil tüm dünya. Hele Ankara, bu kapıların önde geleni; Washington’dan sonra ikinci sırada!
Önce Irak, sonra da Afganistan savaşı günlükleriyle ortalığı sarsan Wikileaks’in bu son atağı, ülkeler arası ilişkiler ve dünya politikası üzerindeki etkileri bir yana, aynı zamanda etkileşimli, çoktan çoka, paylaşımlı ağ iletişiminin, yani internetin medya düzenini, bilgi edinme hakkını ve ifade özgürlüğünü yeniden tanımladığı bir paradigma dönüşümünün işareti olarak okunmalı.
Belgelerin yayınlanacağı gece Wikileaks sitesi yoğun bir saldırıya uğradı ve çökertildi. Ama yayın stratejisi birçok kanal üzerine kurulmuştu ve akış durdurulamadı. Belgeler, eş zamanlı olarak hem medya nitelikleri, etki alanları ve namusları gözetilerek seçilmiş dört geleneksel medya organı, hem de P2P ağlar, sosyal medya ve Wikileaks ortağı web siteleri üzerinden yayınlandı. Bu “geleneksel” medya organlarının bir başka özelliği de elektronik ağ etkilerinin geniş olmasıydı; nitekim bu organlar bilgiyi öncelikle sitelerinde işlediler; hatta basılı versiyonlarında yer alamayacak etkileşimli harita, veri sorgulaması vb. hizmetleri sundular. Bilgilerin P2P ağlar, sosyal medya ve ortak siteler aracılığıyla yayılması da bilgi akışının kesilmesini imkansız hale getirdi.
Watergate ve Cablegate olaylarını karşılaştırmak bile paradigma dönüşümünü anlamak için yeterli olabilir. Bu olayda gizli saklı görüşülen bir “derin gırtlak” yok; ağlar üzerinde akan verilerin ele geçirilmesi var. Daha sonra da bu bilgilerin yine ağlar üzerinde birçok noktadan yayılması söz konusu. Yani olay en başından en sonuna kadar ağ temelli yürüyor ve ulus-devletlerin bunu engellemek için yapabilecekleri hiçbir şey yok. “Yeni medya düzeni”, artık ağ temelli ve açık, sınırsız, etkileşimli, gayri-merkezi…
Guardian’ın editörü Simon Jenkins, belgelerin yayınlanmasını savunarak, “sırlarını korumak hükümetlere düşer, gazetecilere değil” dedi. Yeniden tanımlanan sadece medya, bilgi edinme hakkı ve ifade özgürlüğü değil; aynı zamanda politika ve ulus-devletin kendisi…