Yakın geleceğimize doğru…
OECD’nin “2060’a Bakış: Uzun Vadeli Global Büyüme Olasılıkları” Raporu’na göre, eğer Türkiye, şimdiki mevcut ekonomik modeliyle ilerlemeye devam ederse 2023’te 14. sıraya ulaşacak. Hükümetin hedefinin altında kalacak.
Eğer, “bilişimin kaldıraç gücünü kullanarak” ekonomiyi hızlandırmazsa, varacağımız sonuç bu. Bilişimi stratejik sektör yapmadan, bilişime özel önem vermeden şimdiki gibi gidersek, 2060’da ise 12. sıraya çıkabiliyoruz.
Çünkü ekonomi lokantasının mutfağında sorunlar var. Bu sorunların başında çalışma yaşındaki nüfusun iş gücüne katılma oranındaki düşüklük, üretkenlikteki düşüklük, çalışan birey başına verimlilikteki düşüklük: Türkiye’nin, katma değeri yetersiz üretim yapması.
Zaten mutfak sorunlarının, lokantada çıkan yemeği nasıl etkilediğini biliyoruz: Küresel rekabetçilikte ve inovasyonda ve diğer konulardaki yerimiz nerelerde?
OECD’nin “doğruya doğru” bu raporuyla birlikte bir de Türk araştırması yayınlandı: İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası’nın “Gelecek; Bilgi ve İletişim Teknolojilerinde Raporu.”
Raporun başlığı, zaten içeriğini anlatıyor.
Bu iki raporun demek istedikleri, Devlet Bakanı Ali Babacan’ın şu sözleriyle daha aciliyet kazanıyor:
“Bugün 25 yaş üstü nüfusumuzun, yani çalışan nüfusumuzun ortalama eğitim durumu 6’ncı sınıfı bitirmiş, 7’nci sınıfı bitirene kadar okuldan ayrılmış bir tablo. Eski tabiriyle orta ikiden terk bir çalışma yaşı nüfusumuz var. Böyle bir eğitim seviyesine sahip bir ortalama çalışma nüfusuyla Türkiye’nin 25 bin dolar milli gelire ulaşması 2023 yılı itibariyle mümkün değil. Biz, yasal düzenlemeyle 12 yılı mecburi hale getiriyoruz.” (14.03.2012. Yüksek Büyümenin Sürdürülebilirliği: Yurtiçi Tasarrufların Rolü Konferansı).