Yapay Zekâ: Dönüştürücü mü tehlike mi?
Türkiye’nin ilk teknoloji odaklı düşünce merkezi STM ThinkTech, son dönemdeki gelişmeleri özetleyerek 11 bölüm halinde hazırladığı ‘STM ThinkTech Outlook’ raporunu, ‘Yapay Zekâ: Yaklaşım ve Uygulamalar’ başlığıyla yayınladı.
Tüm dünyadan yapay zekâ konusunda önde gelen akademisyen, yazar ve iş insanlarının görüş, yaklaşım ve önerilerinin analiziyle hazırlanan raporda, yapay zekânın iş modellerinden gündelik hayata, eğitimden sağlığa yaşamın her alanında yarattığı büyük dönüşümler mercek altına alınıyor. Teknolojiden sağlığa, gıdadan savunmaya pek çok alanda raporlar, analizler ve blog yazıları hazırlayarak kamuoyuna sunan STM ThinkTech’in internet sitesinden erişilebilen rapor, büyük bir dönüştürücü mü, insanlığın önündeki en büyük tehlike mi olduğu tartışılan yapay zekâyı ele alıyor. Dünyadaki gelişmeleri özetleyerek, yapay zekânın geleceğine akademisyen, düşünür, yazar ve uzmanların görüşleri ışığında göz atan rapor, konunun uzmanlarının 150’den fazla eseri incelenerek, 11 bölüm halinde hazırlandı. ‘Tüm Dünyada Yaşanan Yapay Zekâ Patlaması’ başlıklı ilk bölümde 2019 yılında yapay zekâ alanında yapılan akademik çalışmalar, alınan patent sayıları, yatırımlar, yeni uygulama alanları ve sektör büyüklüğüne ilişkin veriler paylaşılıyor. Okuyucular bu bölümde şu sorulara yanıt bulabiliyor: “Hangi ülke ‘Toplum 5.0’a ulaşmak için yapay zekâya inanıyor ve bu yolda hangi adımları atıyor? Kolektif zekâ nedir ve yapay zekâ ile birleşince sonuç ne olur? Küçük yapay zekâ nedir ve ne vadediyor? 2019 yapay zekânın geleceği için nasıl bir miras bıraktı?”
Avrupa’yı yapay zekânın gizli gücü yapan ne?
‘Yapay Zekâ ve Jeopolitik Yarış’ başlıklı 2. bölüm ise büyük güçler arasındaki yapay zekâ standartlarını belirleme yarışında son gelişmeleri özetliyor. Büyük güçler arasında yapay zekâ alanında liderliği ele geçirenin 2100 yılında dünyayı yöneteceği son derece yaygın bir görüş. Raporda Çin, ABD ve Avrupa’da yapay zekâ alanında avantaj elde etmek için son dönemde atılan adımlara göz atılıyor. Okuyucular bu bölümde ise şu sorulara yanıt bulabiliyor: “Çin gerçekten yapay zekâda dünya lideri mi? ABD’nin yarışta avantajı ne? Avrupa’yı yapay zekânın gizli gücü yapan ne?”
“Yapay Zekâ ve Ekonomi” başlıklı 3. bölüm ise yapay zekânın mayınlı tarlasına adım atıyor. Çünkü pek çok kişinin düşündüğünün aksine yapay zekânın dünya ekonomisinin kronik sorunlarına deva olacağına dair bir görüş birliği bulunmuyor. Aksine yapay zekânın verimlilik, üretkenlik, istihdam ve büyümeye etkisinin olumsuz yönde olacağına dair güçlü itirazlar yükseliyor. Okuyucular bu bölümde şu sorulara ilişkin en etkili isimlerin yorumlarını bulabiliyor: “Yapay zekâ gelişmekte olan ülkeler için bir tehdit mi? Şirketler yapay zekâya hazır mı? Finans sektörü yapay zekâya nasıl bakıyor?” “Yapay Zekâ ve Eğitim” başlıklı 4. Bölüm; eğitim alanında yeni yaklaşımlar, uygulamalar ve tartışılan sorunlar hakkında ayrıntılı bir değerlendirme sunuyor. “Yapay Zekâ ve Sağlık” başlıklı 5. bölüm de bir fikir çatışmasının ortasına dalıyor. Zira yapay zekâ, sağlık alanında kanserden salgın hastalıklarla mücadeleye pek çok alanda giderek daha yoğun kullanılıyor ama bu alanda yapay zekânın başvurduğu verilerin yeterliliği ve önyargı taşıyıp taşımayacağı büyük bir tartışma konusu. “Yapay Zekâ ve İklim Değişikliği” başlıklı bir sonraki bölüm ise; teknolojinin hem sorunun kaynağı hem de çözüm umudu olduğu sulara açılıyor. Yoğun enerji tüketerek iklim değişikliğine yol açan sera gazının salımını gerçekleştiren teknoloji şirketleri, fosil yakıt üreten şirketlerin verimliliğini artıran yapay zekâ çözümlerini de geliştirerek dolaylı yoldan CO2 salımını düşürmekte fayda sağlıyor. Aynı teknoloji yenilenebilir enerji sektörünün de verimini artırıyor.
İyilik Gücü Olarak Yapay Zekâ
“Yapay Zekâ, Savunma ve Güvenlik” başlıklı 7. bölümde yapay zekâya karşı en sert muhalefetin gösterildiği alanda son tartışmalara göz atıyor. Mahremiyet ihlalleri, genetik testler, siber saldırılar, 5G ve ulusal güvenlik endişeleri, ‘katil robotlar’ bu bölümde ele alınan konular arasında. Okuyucular bu bölümde; “Düşünen makineler çağında caydırıcılık nasıl sağlanacak?” sorusuna yanıt da bulacak. Yapay zekâ hakkındaki etik tartışmalar, sonraki iki bölümde de ayrıntısıyla inceleniyor. 8. bölümde yapay zekâ etiğine ilişkin endişeler ele alınırken, “İyilik Gücü Olarak Yapay Zekâ” başlıklı sonraki bölümde ise “yapay zekânın iyilik getiren bir güç olması” için gayret gösteren düşünür ve araştırmacıların çalışmaları inceleniyor. 10. bölüm ise yapay zekânın geleceğine ilişkin bilim kurgu filmlerinde işlenen bir konuya yelken açıyor: “Yapay zekânın insan kontrolünden çıkmasına izin verecek miyiz?” Bu soru günümüzde neredeyse felsefi bir soruna dönüşmüş durumda. STM ThinkTech Outlook, “Yapay zekâ insan zekâsını geçebilir mi?”, “İnsanın düşünmesi ile makine mantığı uyuşabilir mi?” ve “Yapay zekâ bir ideoloji mi?” gibi sorulara verilen yanıtları da aktarıyor. Bu kapsamlı rapor son olarak 2020’li yıllara damgasına vuracağı giderek daha da belirginleşen Covid-19 pandemisinde yapay zekânın oynayabileceği rollere de göz atıyor.