Yaratıcılık = Çatlaklık?
Yaratıcılık ve şizofreni arasında biyokimyasal benzerlik olduğu nihayet bilimsel olarak gösterildi. Bu tek satırlık özet, karmaşık bir deneyin güncel dile çevrilmiş basit sonucu…
Şizofrenide adres, beynin en derininde (eski beyinde) bulunan talamus. Burası koku hariç, bütün duyuların değerlendirildiği bir merkez: Dikkat ve odaklanmayı sağlıyor. Biyokimyasında, dopamin adlı kimyasal madde başrolde. Dopamin ne kadar az, şizofreni o kadar çok.
Yaratıcılık denilen sıradışı ve tanımı zor durumla şizofrenik davranış arasındaki benzerlikler herkesin malumu. Ama acaba bu ikisi arasında biyokimyasal bir ilişki de var mı?
İsveç’in ünlü tıp araştırma kurumu Karolinska Enstitüsü’nden gelen bulgulara göre “Evet.” Deney nedeniyle operasyonel olarak “yaratıcı” diye tanımlanan deneklerin talamus bölgesinde dopamin az bulundu. Anlamı şu: Talamus, dopamin azlığı sayesinde, duyuları daha az eler. Yani daha az filtreler. Bu durumda, sorun çözme faaliyeti daha hızlı (hatta sınırsız) olur. Yaratıcılık zaten, sorunlara hızlı ve sıradışı, akla gelmeyen çözümler ve bağlantılar önermek değil mi?
Şizofreni ile yaratıcılık arasındaki sınırın belirsizliğine sanat tarihinden örnek çok. Gerçekten yaratıcı sanatçıların yaşamındaki sıradışılık, tuhaf halleri, sosyal ilişkilerindeki düzensizlik, ruhsal dalgalanmaları, onların “az-çok çatlak” olduklarını düşündürür. Hatta bazı ünlü sanatçılarda bu yaratıcılık o düzeye çıkar ki resmen akıl hastası sayılırlar. Bugün de sanatı ve yaratıcılığı, bir miktar “çatlaklık” olmadan yürütmek mümkün değil. Bütün sorun, yaratıcılığın nerede bitip, şizofreninin nerede başladığını fark edebilmek.