Yaşam iç içe varlık bulan kodlamalar bütünüdür
Bilişim Zirvesi kapsamında ‘Teknoloji’ye Doğan Çocuklar Salonu’nda ‘“Beyin Nedir?”den “Yaşam Nedir?”e Bilim Yolculuğu’ başlıklı, büyük ilgi gören bir sunum gerçekleştiren Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı ve Beyin Cerrahı Prof. Dr. Türker Kılıç, insan beyni için “Bu doku; var olan en güzel doku” ifadesini kullandı. Yeni bir kültürel döneme girdiğimizin altını çizen Kılıç, “Evrenin yapı taşı enformasyondur. Bu bize kültürel katkılar sağladı. Yaşam hikayemiz; dünyayı bulduğumuzdan daha iyi ve güzel bir yer olarak devretmek çabasıdır. Bu da bilim ve eğitimle gerçekleşebilir. Esas devrimlerin; kültürel devrimlerin yaratıcıları bilim insanlarıdır. Bilimsel gelişimler, kültürel devrimlerin esas öğesidir” değerlendirmesini yaptı. “Yeni dönemde, ‘Büyük Veri’ ile yaptıklarımızla, rastlantısallık/kaos olarak gördüklerimizin arkasındaki matematiği gördük. ‘Beyin nasıl zihin, düşünce üretiyor?’ sorusunda; içinde bulunduğumuz süreçte, matematiğin yetersizliğini gördük. Gözlemlenenin artık bir bağlantısallık içerisinde olduğunu anlıyoruz. Kaotikmiş gibi görünen bağlantısallığın aslında bir matematiği var. ‘Bir yaşam modeli ve matematiği olarak beyin’; bağlantısal bütünsellik içinde. İnsan beyninde 100 milyar nöron bulunuyor. Beyin hiçbir yaşantıyı aynı ağsal matematik ile yaşamıyor” şeklinde konuşan Kılıç, “Bilgisayarlar sayesinde yapay zihin oluşturabilir miyiz?” sorusunu da şöyle yanıtladı: “38 bin fare nöronunun nasıl düşünce ürettiğini gördük ve üretilen düşüncenin matematiksel modellemesi yapıldı. Bu yeni bir matematik modeli ve artık matematik ödülleri 2015’ten bu yana bağlantısallık matematiği çalışan matematikçilere veriliyor. Yeni matematik; kuş sürüsündeki kuşların birbiriyle olan ilişkisinin matematiği. Biz artık tüm kuş sürüsünden, her bir kuşun ilişkisinin matematiğine giriş yaptık. En yetkin bilgi işleyen sistem yaşamın kendisidir.” Kılıç, “Bağlantısallığın nasıl anatomi yarattığını ortaya koyduk. Dere yataklarının arasından girerek tümörü çıkarmaya çalışıyoruz. ‘Bağlantısal Bütünsellik’; yaşamın her yerinde olan yeni bir bilim, yeni bir matematiktir. Her şey içinde bulunduğu ağ ile anlamlı. Her şey bağlantısallığın ona tanıdığı özgürlük kadar özgür” dedi. “Varlığın yapı taşı atom değil, bilgidir. Yaşam iç içe varlık bulan kodlamalar bütünüdür” tanımını yapan Prof. Dr. Türker Kılıç, “En gelişmiş bilgi işleme sisteminin beynimiz olduğunu düşünüyorduk oysa yaşamın kendisi olduğunu anladık. Zekâ, içinde bulunduğu bedenden bağımsız. İki yapay zekâ konuştu, üçüncü gün ne konuştukları anlaşılmaz oldu. İnsan, yaşam için var olur. Zekâ ve çalışkanlık yerini yaratıcılık ve iyiliğe bırakıyor” açıklamasını yaptı.
Çocuklar teknolojinin içine tüketerek doğuyor – Önce velilerin kendisini değiştirmesi gerekiyor
Yöneticiliğini, Bekdata Kurucu Genel Müdürü Bekir Gül’ün yaptığı ‘Yeni Nesil BT Eğitim Metodolojileri Paneli’ne; Isısan Bilgi Teknolojileri Müdürü Ömer Çolakoğlu, İstanbul Medipol Üniversitesi, Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Serpil Aydın, Pearson Türkiye Ülke Direktörü Sinan Kezer ve Teknoloji ve İnsan Kolejleri (Tink) Kurucusu ve ‘Dijital Yerliler’ kitabı yazarı Zeynep Dereli katıldı. Gelecekte yeni meslekler oluşacağının altını çizen Çolakoğlu, “Bilişimcilerin de kendi üzerlerine düşen görevleri var. Şimdinin çocukları, geleceğin teknolojilerinin üreticileri mi, tüketicileri mi olacak?” sorusunu tartışmaya açtı. Aydın, eğitim teknolojileri ile öğretim teknolojileri arasındaki farkın bilinmediğini vurgulayarak “Eğitim teknolojileri daha programsız ve reçetesiz ilerliyor; bu yüzden hızlı tüketiliyor. Yaratıcı düşünme becerisi geliştirilmeden bunlar veriliyor. Amacımız; öğretmenlerimizin öğretim teknolojileri bilgisini artırmak. Türkiye’nin eğitim sistemi doğru ama uygulama noktasında sıkıntıları var” değerlendirmesini yaptı ve çocukların; sayı, matematik ve oyunlarla tablet kullanımının çizgi film seyretmelerinden daha sağlıklı olduğunu söyledi. Endüstri devrimiyle, okulların da endüstrileştirildiğini ve sınıfların kalabalıklaştığını söyleyen Kezer, “Z jenerasyonu ilerde kendisine daha fazla fırsat çıkacağını düşünüyor” dedi. Dereli, Türkiye’nin eğitim modelinin sürekli değiştiğine dikkat çekerek “Herkes okulu mecburi hizmet gibi görüyor. Oysa nasıl bir eğitim istediklerini öğrencilere sormak gerekiyor. Eğitim modeli öğrencilere uygun olmalı. Aslında önce velilerin kendisini değiştirmesi gerekiyor. Yeni dünyanın eğitim modelinde; problemi tesbit edebilen insanlar yetiştirilmeli. Robotlar robotluğu bizden iyi yapacak, insan ne yapacak? İnsanlığına geri dönecek. Teknoloji herkese kontrolsüz bir şekilde ulaşıyor. Çocukların anneleri, babaları onları teknolojiye yöneltiyor. Ebeveynler 2-3 yaşındaki çocuklara seçme şansı vermeden video izlettiriyor. İnterneti çocuklarımıza yasak koyarak değil, eğitim amaçlı kullanarak yönlendirmeliyiz. Ekran zamanının disipline edilmesi gerek” şeklinde konuştu ve teknolojinin güvenli kullanımı konusunda okullarda eğitim verilmesinin önemine dikkat çekti. Çolakoğlu, “Teknoloji tüketimi hepimizin sorunu” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocuklar yemeğini ‘youtube’ ile yiyor. Teknolojinin içine tüketerek doğuyorlar. Yasaklamak çözüm değil. Okullarda çocukların merakları tüketiliyor. Bize uygun olan tümden gelen bakış açısı. Çocuklarımızın hayal kurma yeteneklerini bitirdik. STEM reklamları yapılıyor, çocuklar robotikten sıkılıyor”
Teknoloji ve eğitimi doğru kurgulayabilirsek kişi için daha verimli hale getirebiliriz
“Ebeveyn olarak tutkuyu ne kadar aşılayabiliyoruz?” diye soran Kezer, konuşmasında şunları vurguladı: “Tutku gibi konular, çok erken yaşta beyinde konumlanıyor. 6 yaşından sonra, çocuğa izin vermediyseniz, neyi öğreneceğine dair yolunu da çizemiyor. Öğrencinin kendi kendine öğrenebileceği çevrimiçi ortamlar olması gerekiyor. Yeni nesil öğrenim araçlarıyla çocuklara da örnek olmak için yeni baştan öğrenime açık olmanız gerek!” “Sistem, her MEB Bakanı tarafından değiştirilmemeli” diyen Dereli, “Her seferinde sil baştan başlıyoruz. Egomuz çok yüksek. Önce nerede olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Teknoloji ve eğitimi doğru kurgulayabilirsek kişi için daha verimli hale getirebiliriz. Üniversite, işe girme vaktini uzatma hali yerine geldi. Kaç kişi tutkuyla bağlı olduğu konuda eğitim alabiliyor bu ülkede? Akıllı insan, mühendis olur denir. Oysa akıllı insan kendini gerçekleştirir, akıllı bir millet de buna izin verir. Önce kendimizi gerçekleştirmemiz için bu gücü kendimizde buluyor olmamız lazım” değerlendirmesini yaptı. Gül, “Okulların Ar-Ge yatırımları gerçekçi mi?” sorusunu yöneltti ve “Dershanelerin okullara dönüşmesi çok olumsuz sonuçlara yol açtı. Anne babaların da eğitim almaları gerekiyor” şeklinde konuştu.