Yeni bir aşama: FACEBOOK
KİŞİSEL
İnterneti dünyada ilk kullananlardandım. Fakat, “tartışma listesi” diye bir şey duymamıştım. Milorad anlamadan baktığımı görünce “liste” kavramını açıkladı. Kelime ve cümleleri anladım ama, kafamda somutlaşamadı! O işine koyuldu, mesajı attı, bilgisayarı kapatıp çıktık akşamın 7’sinde.
Ertesi sabah erkenden geldim ve merakla bilgisayarımı açınca, biri komşu eyalet Indiana’dan öbürü ise dünyanın öbür ucu Avusturalya’dan, iki akademisyenden birer mesaj gördüm: Sorumuzun yanıtı!
Bilgi arayışıyla, ortalığa, karanlığa bir mesaj atmıştık. Karanlıktan, tanımadığım, bilmediğim birilerinden aradığımız bilgi gelmişti! Gerek “bilgi çağı” gerekse de “küreselleşme” kavramları birden beynimde berraklaştı işte o an.
Şimdi de, ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nde yüksek lisansını yapmakta olan Berk sayesinde, Facebook kullanmaya başladım: facebook.com/osman.coskunoglu (henüz test yayınında).
Aslında, sosyal ağları yakından izliyor ama katılma konusunda direniyordum. Bunun nedeni de, 2002’de milletvekili seçildikten sonra, internetten toplumla iletişim kurma konusunda yaşadığım bir hayal kırıklığıydı. Milletvekilliğimin ilk günlerinde, tbmm adresime internetten mesaj yağdığını görünce, katılımcılığa verdiğim önem nedeniyle sevindim. Mesajları titizlikle bir bir incelemeye ve bazılarını yanıtlamaya başladım. Mesajların içerikleri bende giderek artan hayal kırıklığı yaratmasına rağmen haftalarca buna devam ettim. Sonra da izlemeyi sekreterime bıraktım.
Katılımcılığı henüz öğrenemedi toplumumuz. Sadece siyasete, ülke yönetimine katılımcılık değil… Örneğin, BestBuy’ın ABD’deki web sitesine bakarsanız, her ürün hakkında, o ürünü kullanmış tüketicilerden çok sayıda yararlı değerlendirmeler bulursunuz. Veya, herhangi bir gazetede (örneğin, New York Times) çıkan bir yazının altında yine yazının kalitesine yakın düzeyde yorumlar bulursunuz.
Daha iyi yönetilen bir ülkede yaşamak isteyen birisi olarak, darısı başımıza diyorum ve okuyucuları Facebook’ta benimle iletişime, katılımcılığa davet ediyorum.
ULUSAL
Sorulması gereken sorular
14 Mayıs 2010 tarihli Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve Teknoloji ekinde çıkan “CHP’nin Bilgi Toplumu Politikalarına Doğru” başlıklı yazımda (Facebook sayfamdan veya http://bit.ly/bscre3 adresinden erişilebilir), bilgi toplumu olma yolunda ülkemizin “karne”sini gösteren bir tablo sunmuştum. 2002’den bugüne, bilgi teknolojileri alanında çeşitli konularda ülkelerin durumlarını gösteren uluslararası raporlardan derlenmiş olan bu karne, ülkemizin notunun “zayıf” olduğunu açıkça gösteriyordu. Her konuda, son 8 yıl içerisinde ya diğer ülkelere göre giderek geri kalıyoruz, ya da sıralamada çok gerilerde kalmaya devam ediyoruz.
Genel olarak “neden karnemiz böylesine zayıf?” diye ve somut olarak da aşağıdaki soruları sormak zamanı:
• 2003 yılında bir yabancı danışmanlık firmasına ihale edilen ve 2006’da tamamlanıp Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımlanan “Bilgi Toplumu Stratejisi”nin, 2010 yılında tamamlanmış olması gereken 111 eyleminden neden sadece 22’si tamamlanmış, 63 eylem ise ya başlamamış ya da yarısı bile tamamlanmamış durumdadır?
• Tek bir iddialı projenin gerçekleştirilemediği bu 8 yıl içerisinde, çok sözü edildiği halde neden Bilişim Vadisi projesi hala tam bir belirsizlik içerisindedir; neden yer seçimi bile saydam bir dizi kritere göre veya danışman şirketin raporundaki öneriye göre yapılmamıştır?
• TÜİK rakamlarına göre, bilgisayar eğitimi almış genç nüfusumuzun yaklaşık yüzde 20’si işsizken; World Competitiveness Yearbook’da verilen sıralamada “Bilgi Teknoloji Becerileri” ve “Uzman Mühendisler” kriterlerine göre ülkemiz rakiplerimizin önünde, 12. ve 13. sıralarda yer alırken; nitelikli insangücü yetiştirme 9. Plan dahil hemen her platformda öncelikli amaç olarak ifade edilirken, neden ülkemize binlerce Hintli bilişimci getirilmesine göz yumuluyor? Yazılımda, donanımda ve diğer teknolojilerde net ithalatçı konumundayken ve beyin göçü yaşanırken, neden bilişimci insangücü ithal edilmesi kabul edilebiliyor?
• Dünya ortalamasında donanım pazarının bilgi teknolojileri içerisinde payı %40, gerisi hizmet ve yazılımken, neden ülkemizde bilgi teknolojileri pazarının %70’i donanım, kalan %30 yazılım ve hizmettir? Tüm göreceli rekabet avantajımıza karşın neden yazılım sektörü gereken desteği almaz ve ithal donanımın çok gerisinde kalır?
• Neden ülkemizde yatırım yapmak isteyenlere veya ülkemizi pazar olarak kullananlara, Hindistan ve diğer birçok ülkenin yaptığı gibi, Ar-Ge yapma koşulu ileri sürülmüyor?
• Türk Telekom satılalı yaklaşık 5 yıl geçmesine karşın, neden hala sektörde serbestleşme sağlanamadı? İlgili yasalar ve yönetmelikler çıktığı halde neden telekom sektörü rekabete açık değil? Neden sabit telefon numara taşınabilirliği, yalın ADSL gibi uygulamalar gerçekleşemiyor? Neden kablo TV, TÜRKSAT tekelinde kullanılamaz halde? Neden fiber altyapımız son derecede yetersiz?
• Coğrafyamızın uygunluğuna rağmen, neden ülkemiz internet ve telekom “hub”ı olamıyor? Neden böyle bir vizyondan yoksun bir anlayış egemen?
• Neden internet hala pahalı ve gerçek hızı arzu edilen düzeyde değil?
• Neden cep telefonunda dünyanın en yüksek vergisini ödüyoruz?
• Sektör için birçok nedenle çok önemli olan yeni Türk Ticaret Kanunu ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, ana muhalefetin “getirin çıkaralım” ısrarına rağmen, neden
hala erteleniyor?
• 1 Temmuz 2004’de Avrupa’da yürürlüğe girmiş olan “Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi” neden yıllardır bekletiliyor da imzalanmıyor?
• Gazetecilere “YouTube’a ben giriyorum, siz neden giremiyorsunuz” diyen başbakanın kendi ısrarıyla çıkarılan 5651 sayılı kanunu bizzat kendisinin deldiğini itiraf etmesine rağmen, bir diğer bakan bu kanun için “gülünç ve utanç verici” dediği halde, neden bu kanun tekrar gözden geçirilmiyor?
• Google’dan vergi konusunda haklı bir talepte bulunulurken, ülkemizde faaliyette bulunan ve vergi konusunda benzer durumda olan diğer bazı yabancı firmalardan neden ayni talepte bulunulmuyor?
Bilgi teknolojileri sektörünü yakından izleyen ve gereken önerileri geliştirip hükümete sunan bir muhalefet milletvekili olarak, bu soruları sormak – ve gelecek seçimde bize yetki verilirse bizim nasıl yanıtlayacağımızı, ne yapacağımızı formüle etmek – benim görevim ve her fırsatta gerek hükümete gerekse kendime soruyorum.
Bilgi teknolojileri ile yakından ilgili olan, ülkemizin bilgi çağını da kaçırmasını istemeyen bir yurttaş olarak, bu soruların hükümete sorulmasını ilgili STÖ’lerden, sorumlu yazarlardan ve medyadan beklemek de benim hakkım diye düşünüyorum. Tıpkı, daha başarılı yönetilen ülkelerde olduğu gibi.
Yukarıdaki soruların muhatabı olan hükümet ile geçmişin kısa süreli koalisyonlarının karşılaştırılamayacağını unutmamak gerekir. Hükümetin sekiz yıl boyunca, tek başına iktidarda olduğunu ve meclisin büyük bir çoğunluğunun, hatta bilgi teknolojileri konusunda ana muhalefetin desteğini almış olduğunu da unutmamak gerekir.
o.coskunoglu@tbmm.gov.tr