Yeni dünyada iş modellerini gözden geçirme zamanı geldi
OTT oyuncuları altyapı sahibi operatörler olmadan adım atamazken, operatörler de OTT oyuncularının yeni dünya düzenine kayıtsız kalamıyor. Rekabetten çok işbirliklerinin önemli olduğu bu alanda bir tarafın ötekine galip gelmesinin, eldeki iş modellerinin sürdürülebilirliği açısından engel oluşturacağını düşünenlerin sayısı az değil.
İnternet teknolojisinin hızla gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan ve büyüyen OTT (Set-Üstü Kutu) oyuncuları (Google, YouTube, Skype, Facebook vb.) 1876’da Alexander Graham Bell’in telefonu icadından buyana süregelen geleneksel iş modellerini altüst ediyor. Varolan ekosistemleri etkiliyor, değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bilinen teknolojilerin yerine geçen IP tabanlı iletişimin yetenekleri arttıkça eskiyi sürdürmek güçleşiyor.
Böyle bir dünyada iletişim hizmeti veren operatörlere yeni sürdürülebilir iş modellerinin peşine düşmekten başka yol kalmıyor. Geliştirilen yeni iş modellerinde operatörler üç alanda rekabet etmek zorunda kalıyorlar: Şebekelere erişim, servislere erişim ve inovatif şebeke tasarımları.
Hem marka yönetimini iyi biliyorlar, hem de markaları iyi biliniyor. Yeni ve güçlü altyapı yatırımı yapabilecek potansiyele en kuvvetli aday yine altyapı sahibi operatörler. Yıllar içerisinde ulusal ve uluslararası kurumların uygulamaları ışığında çeşitli düzenlemelerle piyasaya uyumlu hale getirilmişler. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
OTT’nin altyapıya etkileri
Ne var ki, OTT oyuncuları ihtiyaçları olan bu yapı üzerindeki olumsuz etkilerini telekom sektöründe az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerden daha çok, ilerleme kaydetmiş ülkelerde gösteriyor. ‘Kaç dakika’ sorusu artık daha az. ‘Saniyede kaç bitlik hızın olduğu’ ya da ‘ne kadar byte trafik aktığı’ daha çok soruluyor.
OTT oyuncularının vereceği zarardan sakınmak isteyen altyapı sahibi operatörler, sorunlarla baş edebilmek için altyapı işletici ve servis sağlayıcı olarak fonksiyonel anlamda hızla ikiye bölünüp değer yaratmaya çalışıyorlar. OTT oyuncularıyla rekabet etme görevini servis sağlayıcı parçaları üstleniyor. Bu sayede rakibin silahlarını donanmış ve onun oyun alanı içine girmiş oluyorlar.
Daha hazırlıklı ve dayanıklı olmak isteyen bazı operatörler bir yandan altyapıya yatırım yaparken, öte yandan inovatif servislerle piyasayı etkileyebileceğini düşündükleri teknoloji şirketlerine yatırım yapıyorlar. Bu şirketleri içeride sindirirken, yeni kültüre, yeni anlayışa, yeni eğilimlere, yeni iş modellerine de yumuşak geçiş yapmış oluyorlar. Yatırım yaptıkları şirketler genellikle yayıncılık, eğitim ya da sağlık gibi alanlar oluyor. Bu alanlara bir yandan içerik sağlarken, bir yandan da müşteri tabanlarını genişletme olanağı buluyorlar. Kendilerini teknolojiden bağımsızlaştırmaya, dinamik fiyat politikaları uygulamaya, müşteri ilişkileri yönetimini adapte etmeye çabalıyorlar.
Yeni iş modellerinde ölçümlemeler yaparken ‘kaç dakika’ sorusu artık daha az soruluyor. ‘Saniyede kaç bitlik hızın olduğu’ ya da ‘ne kadar byte trafik aktığı’ daha önemli. Bu nedenle ‘Bit’lerin, ‘Byte’ların parasal değere nasıl dönüştürülebileceği araştırılıyor, akademik ve deneysel çalışmalar yapılıyor. Abonelik yerine ‘gerektiğinde kullan-çık’ modelleri geliştirmek için uğraşılıyor. Kullanıcıların tek tek iletişim için talep ettikleri kalite düzeyi, iletişim yapmak istedikleri saatlerin günün yoğun saatlerine denk gelip gelmemesi gibi parametreler fiyatlandırmalarda önemli roller oynuyor.
Bu noktada OTT oyuncuları karşısında kendilerini yeniden konumlandırmak isteyen operatörler, önlerinde duran altı seçenekten birini tercih etmek durumunda kalıyorlar:
• OTT servislerini kullananlara özel tarifeler uygula,
• Şebekenin özelliklerine göre servis kalitesini sınıflandır,
• OTT oyuncularının kazançlarından pay almaya talip ol,
• OTT oyuncuları ile işbirliğine git,
• RCS (Rich Communication Services) standartlarını kullanarak rekabet et,
• Veya bizzat kendin OTT oyuncusu ol.
Akıllı terminallerden sonra sıra akıllı şebekelerde
Seçenek ne olursa olsun, yeni iş modellerinde öne çıkan belirgin özellikler daha öncekilerden farklılıklar sergiliyor. Servis kalitesi farklılaştıkça yeni değerler ortaya çıkıyor. Gerçek zamanlı ses ve video iletişimi için servis kalitesini garanti etmek zorunda kalınıyor.
Özellikle kurumsaldan kurumsala iletişim için bu daha da fazla önem taşıyor. Daha hızlı iletişim yapabilecek, ancak yatırımı pahalı olan teknolojiler önce müşteri potansiyeli olan gelişmiş bölgelere kuruluyor. Yeni kurulan yerleşim merkezlerine elektrik ve suyla birlikte aynı anda, hatta daha önce mobil ses ve veri şebekeleri götürülüyor.
Verinin kişiselleştirilmesi, veri madenciliği, veri güvenliği, toptan veri satışı gibi konularda daha fazla uzmanlık gerekiyor. OTT oyuncularının ilgi alanları dışında kalan servislerin yönetimi için ekosistemler oluşturuluyor. Yerelleştirilmiş ve kişiselleştirilmiş şebeke özellikleri kullanılarak ölçeklenebilir platformlar hazırlanıyor. SDN (Service Delivery Networks – Servis Dağıtım Ağları) kurarak diğer sektörlerin de bu alanlara uyumu mümkün hale geliyor.
Servisler optimize edilerek enerji ve kapasite tasarrufu sağlanabiliyor. Şebeke üstündeki trafik anlık denetlenerek daha dinamik, daha esnek ve anında müdahale edilebilir yapılar elde ediliyor. Böylece akıllı terminallerin yanı sıra akıllı şebekeler de günlük hayatımıza girmiş oluyor.
Bu şebekelerde kullanıcı deneyimlerinden en üst düzeyde yararlanılıyor. Bulut bilişim için gereken bellek kapasiteleri sunucularla ve son kullanıcı cihazlarıyla eksiksiz ilişkilendiriliyor. Kullanıcıda kendine özel şebekesi varmış duygusu yaratılıyor. Sonuçta, yine insan kullanılarak yeni iş modelinin sürdürülebilirliği temin edilmiş oluyor.
Yeni nesil iletişim şebekelerinin standartları birer birer ortaya çıkarken bu standartlar üzerinden kurumsal işbirliklerinin nasıl oluşturulabileceği araştırılıyor. Örneğin M2M (Makineden Makineye İletişim) birliktelikleri kuruluyor. Yakınsama imkanlarından yaralanılıyor.
Görüldüğü gibi OTT oyuncuları altyapı sahibi operatörler olmadan adım atamazken, operatörler de OTT oyuncularının yeni dünya düzenine kayıtsız kalamıyor. Rekabetten çok işbirliklerinin herkesin kazanacağı bir oyun alanı çıkartacağına inanan kişilerin sayısı küçümsenmeyecek boyutlarda. Bu kişilere göre, birinin ötekine galip gelmesi eldeki tüm iş modellerinin sürdürülebilirliği açısında engel oluşturuyor.
Özetle değişimin içerisinde yer alıp, gelecekte de var olmak isteyenler değişimi iyi algılayarak kendini buna uyarlamak ve yeni iş modelleriyle yarınlarda da var olmayı başarmak zorunda.