Yeni nesil teknolojiler, iş yapış şekillerini değiştiriyor
Türkiye’nin en köklü teknoloji şirketlerinden KoçSistem, yeniden yapılanma çalışmalarını tamamlayarak yeni hedefleri ile yeni dünyadaki yerini almaya hazırlanıyor.
Teknoloji dünyasındaki gelişim artık iş dünyasının her alanındaki alışkanlıklarını değiştiriyor. Endüstri 4.0 ile yeni döneme hazırlanan ve farklı alanlarda faaliyet gösteren şirketler bu dönüşüm sürecini kaçırmak istemiyorlar. Tabii bu süreçte en büyük destekçileri de BT şirketleri. 71 yıllık bilgi birikimi ve tecrübesiyle KoçSistem, müşterilerini işte bu yeni döneme hazırlıyor. KoçSistem Genel Müdürü Mehmet Ali Akarcalı, bu dönüşüm süreci ile ilgili sorularımızı yanıtladı:
Klasik sorumuzla başlayalım. Bilişim sektörünün gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilişim sektörüne baktığınızda bir tarafta telekom operatörleri, bir tarafta ise sistem entegratörleri var. Biz hem sistem entegrasyonu hem de yazılım yapıyoruz. Bugün itibariyle hizmet gelirleri açısından Türkiye’nin en büyük sistem entegratörüyüz ve yüksek katma değerin olduğu hizmetlerimizi daha fazla geliştirmeyi hedefliyoruz. Hem şirkete hem sektöre hem de Türkiye’ye değer yaratmak açısından bizim için katma değerin önemi büyük. Dünya bu konularda çok hızlı ilerliyor. İş akış tarzları değişiyor, ufak bir şirket bir anda dünya devine dönüşebiliyor, hiç ummadığınız bir sektörden bir şirket birden rakibiniz olabiliyor, örneğin sıfırdan sürücüsüz otomobil yapan bir teknoloji şirketi, otomotiv şirketlerinin rakibi oluyor. Bu duruma tüm şirketler değişik şekillerde karşılık vermeye çalışıyor. Bunun için şirketlerin iş modelini değiştirebilmesi lazım. Sektörün oyuncuları olarak bizlerin de biraz daha akıllı hareket etmemiz, sektöre, sanayiye, ekonomiye fayda yaratan çözüm ve hizmetlere odaklanmamız lazım. Bunu başardığımız zaman Türkiye’deki iş yapma tarzını da daha verimli, rekabetçi hale getireceğiz. Bunu yapmadığımız zaman ise maalesef hep geride kalıyoruz.
Peki burada sadece sektöre mi görev düşüyor?
Burada hepimize, sektöre, devlete, son kullanıcılara, müşterilere görev düşüyor. Şunu kabul etmemiz lazım: Artık dünyada sürekli kendini yenileyen ürünler mevcut. Sürekli kendini yenileyen bir şey var. Dolayısıyla bazen bu işi çok komplike yapmamak gerekiyor. Hızlı bir şekilde bir ürünü denedikten sonra, eğer başarısız oluyorsa ondan hızlıca çıkmayı da bilmek lazım. İnovasyon tarafını çok canlandıramadık. Dünya o kadar hızlı ilerliyor ki; uzun süreli ürün geliştirme dönemini sektör ve iş dünyasının dinamiği kaldıramıyor. Dolayısıyla, bir takım hızlı sürümleri ekosistem tabanlı deneyip, bunların başarılı olanlarını destekleyip, olmayanlarından ise hızla çıkmak gerekir.
Tüm sektörlerin “Fintech” tarzı yapılara yönelmesinin önemi ortaya çıkmıyor mu bu noktada?
Bu tür yapılar zaten var. Büyük şirketlerde bunu daha çok görüyorsunuz. Küçük şirketlerde ise bunu daha zor görüyorsunuz. Büyük fabrikalar, şirketlerde deneme-yanılma için daha fazla bütçe var. Büyük şehirlerden çıkıp Anadolu’ya gittiğiniz zaman oradan da çok güzel fikirler çıktığını görüyorsunuz. Bence Türkiye’nin en büyük değeri, kendi içinde yaratıcı bir yapıya sahip olması. İş olarak baktığınız zaman çok sıkıntılı dönemleri yönetebilen, krizlere alışık, esnek çalışma kabiliyetine sahip, müteşebbis olarak herkesin iş yapmak istediği birileri her yerde vardır.
Bu yeni yapıda kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
KoçSistem olarak şunu yapmaya çalışıyoruz: Önümüzdeki beş yıl için kendimize stratejik alanları belirledik. Bunların bir tanesi “ileri analitik”. Dünyada üretilenlerin yüzde 90’ı son iki yılda üretildi. İnanılmaz bir veri üretimi var dünyada. Her geçen gün bu ivmeli olarak artıyor. Dünyada iyi iş yapan şirketler bu verilerini daha iyi analiz edebiliyorlar. Bu, iş analitiği açısından çok önemli. Bu sadece bir alan değil. Siz bugün makinenizin de müşterinizin de verisini inceliyor, belirli trendleri yakalamaya çalışıyorsunuz. Aynı zamanda, bu veriyi dışarıdan birtakım verilerle harmanlamanız da gerekiyor. Mesela tohum işi yapıyorsanız, o bölgedeki traktör satışı verisine de, meteorolojinin son 10 yıllık verisine de, aynı zamanda orada çıkan rekolte verisine, gıda borsasının verilerine de ihtiyacınız var. Bunları bir arada harmanladığınız zaman daha rahat bir planlama yapabiliyorsunuz. Kamu için de aynısı geçerli. İleri analitikten sonraki konumuz “nesnelerin interneti”. Bizim halihazırda kendi kurduğumuz IoT platformumuz var. Bu platform üzerinden de bugün itibariyle 2 milyon sensörümüzü günlük olarak çalıştırıyor ve oradan gelen bilgileri yönetiyoruz.
Bunları nasıl yapıyorsunuz?
Örneğin bir fabrikanın CNC tezgahındaki hareketlerini, o hareketlerin kalitesini ölçüyoruz. Ona göre müşterimize bir raporlama çıkartıyoruz. Fabrika bunu yapmadığı zaman, ortaya çok ciddi bir verimsizlik çıkıyor. Tabii nesnenin interneti çok geniş bir alan. Mesela biz bir elektrik dağıtım şirketinin bütün sayaçlarının uzaktan okumasını yapıyoruz. Dolayısıyla onlara o konuda bilgi veriyoruz. Herhangi bir yerde kesinti varsa, kesintinin haberini veriyoruz. Sonuç itibariyle biz bu çalışmaları diğer şirketler adına, yani fabrikalar daha verimli bir ortamda çalışsın, daha az enerji tüketilsin ya da belediyeler vatandaşlara daha iyi hizmet versin diye yapıyoruz. Bu bizlerin, beraber çalıştığımız müşterilerin vizyonu doğrultusunda şekilleniyor.
Üçüncü alanımız da güvenlik. Biz güvenliğin Türkiye’de çok önemli bir gelişim alanı olduğunu görüyoruz. Güvenlik Operasyon Merkezi’miz var. Bu Türkiye’deki ilk merkez ve oldukça geniş bir müşteri portföyüne hizmet veriyor. Bundan sonraki dönemde güvenliğin her geçen gün daha önemli olacağını düşünüyoruz. Biz yine belirli alanlarda dikey çözümleri geliştirmek istiyoruz. Robotik alanında da birtakım çalışmalarımız var. Veri merkezi aynı şekilde bizim için önemli bir alan. Bugün üç tane veri merkezimiz var. Bu zaten bizim yatırım yaptığımız bir alan. Gerek bulut tarafında gerekse de müşterilerimizin sistemlerinin bakımını, yönetimini yapmak açısından bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Bulut alanında, e-Devlet çözümlerinde, e-Fatura gibi alanlarda kendi çözümlerimizi konumlandırıp o çözümleri de mümkün olduğunca çok şirkete kullandırmaya çalışıyoruz. Bence veri güvenliği açısından da Türkiye’deki veri merkezleri gelişmeli. Türkiye’nin verisinin kimler tarafından kontrol edildiği, nerede saklandığının belirli bir düzenlemesi olması lazım. Şu an da regülasyonla ilgili bir çalışma yok.
Düzenlemelerin temelinde neler olmalı?
Bunlar geliştirmemiz gereken alanlar. Aslında bu durum diğer ülkelerde de yeni yeni ortaya çıkıyor. Mesela bundan iki sene önce Rusya bununla ilgili bir karar aldı ve tüm büyük şirketler Rusya’da yatırım yapmak zorunda kaldı. Çin aynısını yapıyor. Almanya, Fransa benzer önlemler alıyor. Bu önlemlerin tümü güvenlik için, ama iktisadi yaklaşımlar da etkili oluyor. Çünkü ister istemez haksız rekabet ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Gerek bizim burada ürettiğimiz bilginin, tecrübenin ihraç edilmesi gerekse de bölgesel olarak bir merkez olma konusunda ilerleyebilmemiz için düzenlemelere ihtiyacımız var.
Bölgenin merkezi olabilecek miyiz?
Baktığınız zaman, bizim hem avantajlı hem de dezavantajlı bir coğrafyamız var. Bir taraftan politik problemleri olan komşularımız var, ama bunlar bizler için ciddi bir potansiyeli de içlerinde barındırıyorlar. Özellikle hizmet ihracatında önemli atılımlar yapabiliriz. Örneğin beş sene önce Koç Sistem’in Azerbaycan şubesini açmıştık. Çünkü Azerbaycan o alanda önemli pazarlardan biriydi. Son yıllarda Azeri ekonomisi çok iyi değildi, fakat yavaş yavaş toparlamaya başladılar. Biz de önümüzdeki beş yıllık planımızda gelirlerimizin yüzde 15’ini yurtdışından elde etmek gibi bir hedef koyduk kendimize. Sadece veri merkezi değil, yaptığımız çözümleri de yurtdışına satmak istiyoruz. Bunun hem şirketimiz hem de ülke ekonomisi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Yurtdışından kastınız hangi ülkeler?
Şu an için beş ülkede operasyonlarımızı ön plana çıkarmak istiyoruz. Buradaki ana kıstas, Türkiye’den en fazla üç saatlik uçuş mesafelerinde olmaları. Türkiye’den bu bölgeyi beslemeyi düşünüyoruz.