Yeni normalin üçlüsü: Duyarlılık, verimlilik, sürdürülebilirlik
Veri merkezi ve Ar-Ge merkezi ile Türkiye’deki varlığını pekiştirmeye önem veren SAP Türkiye, uç yapılardaki teknolojilere odaklanacak.
Pandemi, ciddi bir teknoloji değişimini hızlı bir şekilde yapma imkanını verdi. Farklı yerlerdeki teknolojik adaptasyonda bir sıçrama gerçekleşti. Türkiye’de ve dünyada epeyce sıçrama yapan kurumları görmemiz de önemli. Bunun önemine dikkat çeken SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan, “Çalışanımız, müşterimiz, iş ortağımız açısından duyarlılığın ilk etapta ön plana çıktığını düşünüyorum” vurgusunu yaptı. İkinci noktada; verimlilik geldi. “Üçüncü dalga olan sürdürülebilirliği de şimdi yaşayacağız” diyen Uğur Candan’a göre, bu sürecin bize en önemli öğretisi bu olacak. 3G1K konuğu olan Uğur Candan, BThaber Yayın Koordinatörü Ayhan Sevgi, BThaber Ankara Temsilcisi Sedef Özkan, BThaber Editörü Handan Aybars’ın sorularını yanıtladı:
Dijitalleşme sürecinden KOBİ’ler nasıl etkilenecek?
Duyarlılık, verimlilik ve sürdürülebilirlik eksenindeki davranış biçimi Türkiye’deki tüm kurumlarda karşılık buldu. Sürdürülebilirlik sadece bugünün değil, geleceğin de mücadele alanına gelecek. Yurtdışı pazarlarda daha çevreye dokunan, çevreci, bununla ilgili önlemlerini almış ürünlerin yer alacağı bir pazar da söz konusu olacak. Sürdürülebilirlik sadece çevrenin korunmasında değil, ticarette de yeni bir perspektif, boyut kazandıracak. Öncelikli olarak maliyet açısından en uygun şekilde yapma ön plana çıkıyor. Bulut bilişim aynı zamanda finansal bir model. Hazır iş modeli ertesi gün kullanıldığı için projenin yapılış süresindeki kısalma, hem maliyet, hem de canlıya geçişteki avantajı beraberinde getiriyor. Maliyet, hız, bulut bilişimin getirdiği finansman avantajını KOBİ’ler ve büyük şirketler yaşadı. Her açıdan farklı farklı avantajların yaşandığı bir yapı karşımıza geldi.
SAP merkez, Türkiye pazarını nasıl değerlendiriyor?
SAP, 2013 yılında dünyadaki 16. laboratuvarını Türkiye’de açtı. Bu laboratuvar açıldığından beri ana odağı; büyük veri çözümü. Bulutun büyümesindeki önemli unsurlardan biri SAP markasının Türkiye’de kendi uluslararası bulutunun parçasını Türkiye’deki veri merkezlerinde yapı olarak kurgulayıp sağlayan bu ölçekteki en büyük kurum olduğunu düşünüyorum, ki buradaki veri merkezimiz Turkcell. Veri merkezimiz ve Ar-Ge merkezimizle buradaki varlığımıza devam ediyoruz. Türkiye, bölge olarak Avrupa’nın bir parçası. Coğrafyanın yanı sıra SAP kültürünün, SAP Türkiye lokal mühendisliğinin olgunluğu olarak bunu adlandırabiliriz. ‘EMEA South’ dediğimiz Avrupa’nın Akdeniz’e komşu olan coğrafyalarında faaliyet gösteren bir organizasyonumuz var. Yaptığımız birçok çözüm ve proje de dünya ölçeğinde oldu, ödül aldı.
SAP’in iş ortakları pandemi sürecinden nasıl etkilendiler?
Stratejinin şekillenmesi açısından bakarsak, partnerlerimizin yeni çözümleri kaleme almaları adına bir fırsat penceresi yarattı. Bulut; maliyet, hız, hızlı standart süreçlerin ele alınması açısından bir kabul penceresi açtı. Tüm iş ortaklarımızla birlikte; “Projeleri paketleyip hazır hale getirelim, talep geldikçe dağıtımı yapalım” yapısını meydana getirdik. Dolayısıyla hızlandırılmış proje kültürünü, kullanım oranını beraberinde getirdi. Sadece ürün pozisyonlama değil, olan ürünlerin daha iyi kullanılmasına imkan sağlayan sürümlerin de canlıya alınmasını beraberinde getirdi. İş ortaklarımız SAP ürünlerinin standardını korurken, Türkiye’ye has özellikleri de uyguluyorlar. Regülasyonlara uyma en başta geliyor; ama satış senaryolarında Türkiye’nin çok hızlı olması çok bilinmeyen bir konu. Hızlı tüketim grubunda çok ciddi yeni, modern senaryolar, bu senaryoların hazıra yakın çözümleri, nakliye senaryoları, farklı depo yönetimi gibi Türkiye’ye ait hazır senaryoların paketlenmiş olması gerekiyor. Hazır paketli depo yönetimi, nakliye çözümü, internetten satış, pazarlama, nakit açışı çözümü, merkezi finans çözümü gibi hazır paketlerle Türkiye’deki kurumlar çözüm buldu, bunları yurtdışındaki kurumlara pazarlama şansları arttı. Geçen yılın ilk yarısında paketli çözümleri olan kurumların, iş ortaklarımızın tamamı şu anda yurtdışında aynı paket ile ilgili proje kovalıyor. SAP, bu noktada iş ortaklarının yurtdışına açılması anlamında bir köprü görevi görüyor.
SAP’nin kamu ile çalışmalarını, stratejilerini öğrenebilir miyiz? Kamunun dijitalleşme adımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hem SAP olarak, hem de Türkiye’deki BT kurumları olarak orada ciddi bir çalışmamız var. Teknoloji Bakanlığı, Dijital Dönüşüm Ofisi ile yaptığımız genç yetenek yetiştirme programlarında beraberdik. Hem insan yetiştirme, hem de büyük veri alanında projelerimiz var. Kamuda 2020 yılını başlayıp bitirilmiş projelerin ikinci dalgasının ele alınması ile geçirdik. Türkiye’deki birçok kamu kurumu SAP’yi kullanıyor. Müşterilerimizin herhangi bir ihtiyacı olmasa da altyapısını elden geçirmek adına değerlendirmelerde bulunduğu bir dönem oldu. Kamuda bizi tercih eden kurumlarda da bunu ağırlıklı olarak gözlemledik. Ar-Ge merkezimiz, Türkiye’deki kamu kurumları ile ne yapılabileceğini çalışıyor. Bulut platformumuzun ülkemizde bir düğüm noktasının olmasından dolayı da avantajımız var. Ankara’yı bu sene özelinde büyüttük ve çalışan sayımız arttı.
SAP’nin sosyal sorumluluk projelerinden bahsedebilir misiniz?
Sosyal sorumluluk açısından gençlere yetkinlik kazandıracak, Ashoka ile yaptığımız işlerden bahsetmek mümkün. Onlar da birçok kılavuz yayınladılar. Pandemiden önceki dönemde bunu ele aldık. Bunun bugünün dünyasında daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Kişisel sermaye ile yapılan girişimler içinde bulunduğumuz dünyada daha da ilginç bir yapı kazandı. Çünkü uluslararası olabilmeyi mümkün kılan bir ortam var. Pandemi ile birlikte online istihdam yetiştirme programına yönelmeye karar verdik. Tedarik zinciri tarafında sahip olmamız gereken mühendis sayısı ciddi şekilde az, artması lazım. Pandemi ile birlikte lojistik farklı bir hale geldi. İş modelleri, araçları değişti. Mühendise ve bilgiye yapmamız gereken yatırım ciddi bir şekilde artmalı. Bunu sadece üniversite öğrencileri için yapmıyoruz. Kızılay ile yaptığımız programda Türkiye’nin dezavantajlı kesimi için iki sınıf açtık. Üniversitesini yarıda bırakıp mecburi bir şekilde Türkiye’ye göç eden ya da Türk vatandaşı olup okulunu bitirememiş bu kesime yönelik oldu. Programı İngilizce düzenlemeye karar verdik. Dezavantajlı arkadaşlarımızı ‘SAP developer’ olarak yetiştirme programı açtık, mezunlar verdik. Bu, Kızılay ile Gaziantep’te yaptığımız, gelecekte de yapmayı düşündüğümüz önemli bir deneyim oldu.
Akıllı teknolojilerle iş zekasının buluşmasında nasıl bir gelecek görüyorsunuz? Bu konuda yapay zekayı nasıl konumlandırmayı planlıyorsunuz?
Büyük veri, öğrenen algoritmalar, süreçlerin otomasyonu başlıkları şahsi olarak ilgimi çeken, Türkiye’de yatırım yapılması gereken alanlar. Bu konular, daha da önem kazandı. Eldeki verinin anlamlandırılması gerekiyor. Elinizdeki platformun modern bir platform olması, bunları en üst seviyede kullanmayı bilen iç kullanıcılarınızın olması da önemli. Büyük veri, öğrenen algoritmalar, robotik süreçlerin, SAP Cloud platformlar üzerinden kullanıcıların elinin altında araçlara dönüşmesini sağlamamız lazım. Herkes bunu sağlamakta ciddi yol kat etti. Biz de bunlarla gurur duyuyoruz.
Buluta yönelik eğilimin sürekliliği olacak mı? Uç ve konteyner yapısının gelişimi nasıl olacak?
Teknolojilerimiz uç yapılarda olacak. Cep telefonunun içinde, üretim tezgahının yanında, ön uçlardaki personelde bu teknolojiler olacak. Dışarı ile konuşan, dışarıdan veri alan ve dışarıya veri veren, entegrasyonda, kendi içinde, büyük resim içinde anlamı olan bir yapı olacak. SAP’nin yıllardır var olan tüm fonksiyonları teknolojik bir isimle karşılık bulmaya başladı. Bağlanmak, aktive edebilmek, gerekmediği zaman kapatabilmek, konteynır içindeki yapının taşınabilirliği önemli. Platform bağımsız olmanız gerekiyor. konteynır için bir DevOps’çu, operasyon odasında çalışan bir mühendis hangi terimleri kullanıyorsa, aynı terimleri 1972 yılındaki kuruluşumuzdan bu yana iş dünyasında kullanıyoruz. Modüler, taşınabilir, ölçeklenebilir olmak, bağlan-kullan mantığında hazır senaryolar çok önemli. Konteynır kadar konteynır içerisine koyacağınız dünyanın renkliliği önemli. SAP, size renk sağlıyor, aynı şekilde bu renkleri kendi yapınıza uyarlama yetkinliğiniz de önemli. Bulut, global bir ağdır. Türkiye’de bir bulutun olması, dünyadaki bulutun olmaması anlamına gelmez. Türkiye’de bulutta çalışan kurumlar dünyadaki buluta sırtlarını dönerek çalışmıyorlar. Onunla beraber çalışıyorlar. Yüzde 1-2’si kendi Türkiye’deki bulutta olan bir yapının yüzde 98’ini dünyadan bulup getirmesi, bilgi birikimi, ticari, kullanım kolaylığı, fonksiyonalite olarak bunların dengeli büyümesi lazım. Dünyadaki buluttan faydalanmak bizleri doğru konumluyor. Çünkü bir şey ne kadar fazla kişi tarafından kullanılırsa performans/fiyat olarak aşağı düşüyor.
DevOps, DevSecOps mantığının her ölçekteki şirkette gelişmesi bir gereklilik haline geldi diyebilir miyiz?
Gereklilikten ziyade, onlar kullanmalarına rağmen farkında değiller. Onu buluta almak, bulutta canlıda tutmak, bakımını yapmak, kod geliştirmek, fonksiyon uyarlamak gibi işleri zaten yapıyor. İşi yapıyoruz, tanım sonradan geliyor. Konteynır teknolojisinin BT tarafındaki terimleri çok renkli bir dünya. SAP’de bir teknik altyapıya bakan adam vardır, bir de uyarlayan adam vardır. O kadar basite indirgemiş durumdayız.
Pandemi, tedarik zinciri yönetiminde yenilikleri nasıl gerekli kıldı? SAP ve dijital ticaret mimarisi bu noktada nasıl bir yapı sunuyor?
İlk dalga ile çalışanımız, müşterimiz, iş ortağımızla beraber ne yapabileceğimizi ortaya koyduk. Bu duyarlılık aşaması ile birlikte çember genişledi. İddiam; başarılı örneklerde bu paydaş sayısının minimum 3 olması yönünde. Bu açıdan çalışanına, müşterisine, iş ortağına, kendisine değer katıyor. Bu, ilk olarak İK tarafında sağlık durumunu sorma şeklinde gerçekleşiyor. Kanal yönetimi, satış-pazarlama fonksiyonlarıyla devam ediyor. Müşteri ile temas, iletişim devreye giriyor. İkinci dalga, tüm bunların etrafında dönmeye başlıyor. Üçüncü dalgada; alınan, toplanan siparişlerin teslimatında yaşanan sorunlar mevcut. Depo, nakliye yönetimi, iç lojistik süreçlerdeki kırılmada anlatmak istediğim bu başlıktı. Sonrasında bir anda Türkiye’de yapılabilen iletişimin, uluslararası ölçekte gerçekleştirilebileceğinin farkındalığı oluşmaya başladı. Uzakdoğu’da duran tedariği, Türkiye’den ulaştırmak noktasında fırsat oluştu ve buradan nasıl pay alınabileceği gündeme geldi. Dünya ölçeğinde lojistiğin bir merkezden iki-üç merkeze dağıldığı bir yapı söz konusu oldu. Ülke içi lojistik problemi iken, bir anda ülkeler arasında lojistik problemi haline geldi. Merkezden konumlanan, planları yapan insanlar da yeni bir iş koluna girdiklerini gördüler. Merkez mali işler fonksiyonlarında planlama sorunları ortaya çıktı. Son 9 ayı bu şekilde özetleyebilirim. Bundan sonra yeni dünyanın kurallarının oluştuğu düzen söz konusu olacak. Sürdürülebilirliğe geçiş noktası da burada. Çevreye, çalışana, iş ortağına duyarlı, dünyadaki sosyal faydaları koyan yapılar önemli söylemleri dönüşürken, ticaretin önünde bir savaş haline gelmeye başladı. Herkes öncelikli olarak ürününü müşterisine ulaştırmaya çalışıyor. Bu kronoloji ile buraya geldik. Bu kronoloji ile yola devam edeceğiz.