Yeni yıla girerken
Ne yazık ki, donanım tasarlayıp üretebilen bilişim şirketleri küçüldüler. TV üreticisi şirketlerin dışında küresel pazarda adımız yok. İzlediğimiz politikaların bizi getirdiği nokta, donanım şirketlerinin yaptıkları işin kârlı olmadığı nokta. Bu uğraştaki şirketler, genelde, gözlerine kestirdikleri niş alanlara çekildiler. Bu aşamadan sonra, bunları tekrar küresel pazara göz diker duruma getirebilir miyiz, bilinmez.
Yazılımın ticareti ve azıcık uyarlama veya kişiselleştirme ile yabancı yazılımı Türk kullanıcısına sunma işi yapanlara da bir diyecek yok. Bunlar ticaret yapıyorlar ve bu alanda ticaret kuralları geçerli. Mal alıp sattığınızda, buradan kazanacağınız para ile bir Ar-Ge yapmak, kendi ürününüzü geliştirmek, ileride bunu pazarlamak gibi bir beklentiniz olmadığından, kâr oranları düşük oluyor. Yaptığımız bir genel yanlış, kendi ürünlerini tasarlayan şirketleri de aynı kefeye koymak. Bunları “rekabet” adı altında ticaret yapanların kâr oranlarıyla çalışmaya zorladığınızda iki yakaları bir araya gelmiyor. Devlet desteği (örneğin TEYDEB) olmazsa da ayakta kalmaları olanaksız. Bunların çoğu da küresel olamayacak iş alanlarında. Asıl katma değer üreten yazılım şirketleri, milyon satırla ölçülebilecek boyutta kod yazanlar. Burada da dikkat edilmesi gereken, katma değerin kod yazmakta değil, kodun nasıl yazılacağını ve büyük resme bakınca bu yazılmış kodun işlevinin ne olacağını belirlemekte olduğu. Ne yazık ki, çok iyimser olamıyorum. Bu anlamdaki yazılım ürünleri genelde savunma sanayinde uygulama buluyor, onun da satış sayıları yapılan Ar-Ge karşılığında çok düşük. Kısaca ürün değil Ar-Ge satılıyor.
İnternet müşterisi olduğum bir bankada, bir faturamı ödedikten sonra ikinci bir faturayı, bir önceki sayfada ödenecek faturalar listesi dururken, neden üç sayfa geriye gidip oradan başlayarak ödemem gerektiğini de anlayabilmiş değilim. Yazılım ithaldir ve banka istese de bunu değiştiremiyordur. Bakalım 2010’da bu kısır engelleri aşabilecek miyiz?