Yüksek öğrenim bilişimle dönüşüyor
Küresel bazda okul ve üniversiteler, dijital dönüşüm yoluyla hem özgün öğrenme modelleri hem de farklı öğrenci kampüsü deneyimleri sunmak için eğitim modellerinde değişimlere gidiyor. Uzmanlar bu değişim dalgasının altında, öğrencilerin kendilerini kariyerleri için hızlı ve sorunsuz bir geçişe hazırlayacak bir eğitim arayışı içinde olmasının yattığını söylüyor. Bu paralelde BT altyapısının da önemli değişimlerden geçtiğine dikkat çeken Dell Technologies META Satış Direktörü Raghav Koorichh, “Artık konu sadece donanım veya yazılımı yönetmekten ibaret değil. BT sistemlerinin, öğrenci başarısını desteklemek ve BT’yi daha verimli hizmetler sunmak üzere dönüştürmek için çeviklik, verimlilik ve öğrenme inovasyonu sağlayan teknoloji ve hizmetler sağlaması gerekiyor. Öğrenciler hem öğrenimlerini ilerletebilecekleri hem de kendilerine sağlam bir akademik derece imkânı sunabilecek, teknolojiyi yakından takip eden üniversiteleri ve iş yerlerini tercih ediyorlar. Kurumlar da öğrenci başarısını desteklemek için iş birliğini ve öğrenci katılımını artıran kapsayıcı öğretim metodolojileri aracılığıyla sınıfları “canlandıran” yeni öğrenme yaklaşımları araştırıyorlar. Bu alanda birçok ilerleme kaydedilmiş olsa da yüksek öğretim kurumlarının çoğu etkili bir dijital dönüşüm sağlamakta zorlanıyor. Bunlar arasında sabit kalan veya azalan bütçeler, dağıtık bilgi işlem altyapısı ve zayıf ağ güvenliği gibi engeller bulunuyor” dedi. Koorichh, kampüsleri deneyimini dönüştürerek öğrencilerin ve kurumun başarısını artırmak isteyen yüksek öğretim BT yöneticilerinin göz önünde bulundurması gereken noktaları da şöyle sıraladı:
Bağlantılı kampüs: Öğrencilerin sınıf içi katılımını artırmaya yönelik, yenilikçi öğretim uygulamalarıyla birlikte etkileşimli, iş birlikçi, bağlantılı teknolojilerin kullanımı, öğrenme ortamlarını dönüştürebiliyor. Bu ürünler arasında, öğrencilerle fakülte arasındaki iş birliğini destekleyen, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştiren ve çalışma hayatına hazır hâle gelmelerine yardımcı olan geniş formatlı ekranlar, projektörler, etkileşimli ekranlar, PC’ler, monitörler, iş istasyonları ve kablosuz çözümler yer alıyor. Ayrıca sanal masaüstü altyapısı (VDI) ve video konferans yoluyla uzakta bulunan öğrencilerin, hangi cihazı kullandıklarından bağımsız sınıfla bağlantı kurmalarına yardımcı olarak BT kaynaklarına ve uzaktan öğrenmeye erişimleri sağlanıyor.
Veri depolama ve yönetimi: Veriler giderek merkeziyetsiz bir hâle geliyor. Gartner’a göre, kurumsal olarak oluşturulan verilerin yüzde 75’i 2025 yılına kadar geleneksel bir veri merkezinin veya bulutun dışında oluşturulacak ve saklanacak. Entegre bilgi işlem kümeleri ve ağ yapıları, akademik kurumların veri yönetimini kolaylaştırmalarına ve otomasyon yoluyla işletme giderlerini azaltmalarına olanak sağlıyor.
Bulut teknolojileri: Günümüzde uzaktan öğrenme, eğitmenler ve öğrenciler arasında sorunsuz sanal etkileşimi kolaylaştıran çözüm ve hizmetleri sunmak için bulut kullanımını bir zorunluluk hâline getirmiş durumda. Ama bu hızlı ilerleme, karmaşıklığı ve çoğunlukla silolanmış bulut ekosistemlerini beraberinde getiriyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek, ortamlar arasında sürekli ve istikrarlı bir bulut deneyimi sunan bir çoklu bulut işletim stratejisi gerektiriyor.
Siber güvenlik: Yüksek öğretim, siber güvenlik riskleriyle karşı karşıya kalan ve aynı zamanda en yüksek fidye yazılımı oranına sahip ilk beş alan arasında. Gartner tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, fidye yazılımları kuruluşlar için en tehlikeli tehditlerden biri olarak gösteriliyor ve 2025 yılına kadar BT kuruluşlarının en az yüzde 75’inin bir veya daha fazla saldırıyla karşı karşıya kalacağı öngörülüyor. Siber güvenlik tehditleri ve ağ güvenliği, öğretim alanında da CIO’lar için en kritik konulardan biri. Bu nedenle öğretim kurumlarının insanları, bilgileri ve fiziksel bileşenleri koruyan kampüs güvenlik çözümleri aracılığıyla bütünsel bir strateji oluşturması çok önemli.
Tasarruf ve inovasyonlar: Pandeminin başlangıcından bu yana üniversiteler bütçelerinde hızlı ve büyük değişiklikler yapmak zorunda kaldı, birçoğu da genel harcamaları azaltma yoluna gitti. Bir kurum, ihtiyaç duyulduğunda BT’yi “as a service – aaS” modeli olarak kullandığında, plana göre hangi projelerin çalışıp çalışmadığının izlenmesi daha kolaylaşıyor. Bu sayede kurumlar, nereye ek yatırım yapmaları veya yapmamaları gerektiğini anlıyorlar. Kurumlar bu modeli kullanarak tüm temel işlevlerini bir “self-servis” kataloğu aracılığıyla sağlayabiliyorlar. Böylece çeviklik, verimlilik, güvenlik ve tüm dijital kaynakların en etkin şekilde ölçülmesi ve yönetilmesi imkânı elde ediyorlar.
İşgücü: İnovasyon sağlamaya ve yatırımı dijital teknolojilere yönlendirmeye odaklanmak, üniversitelerin geleneksel sınıf ve laboratuvarlardan, öğrenci başarısını artıran kapsayıcıve dijital öğrenme ortamlarına doğru geçmeleri için bir köprü oluşturuyor. Sonuç itibarıyla, öğretim kurumları büyük bir hızla çalışma hayatına hazırlık becerilerini destekleyen ve geliştiren birer merkez hâline geliyor. Bu etki ve sorumluluk bilinci, üniversite kampüslerindeki BT altyapılarının mümkün olduğunca dijital anlamda gelişmiş olmasını gerektiriyor.