Zararlı eğitim!
Siz hiç zararlı eğitim diye bir şey duydunuz mu? “Eğitim her şeydir”, “Önce eğitim” derken bu da nereden çıktı diyebilirsiniz.
60’lı yıllar ilk adımlar, 80’li yıllar ise bilgisayarın ülkemizde yaygınlaşmaya başladığı zaman diyebiliriz. 80’li yıllardan 90’lara geçerken artık devasa büyük sistemler yani mainframe sistemler – anabilgisayarlar yerine görece küçük sistemlere bırakmaya başlamıştı. Önce midi sonra mini sistemler ve derken bilişime çağ atlatan kişisel bilgisayarlar piyasaya hakim oldu. Evlere kadar giren bilgisayarların iş yeri modellerinde bir de birçok uç noktanın ortak bilgi kullanımı için sunuculara ihtiyacı ortaya çıktı ve sonuç itibariyle Sunucu/Uç Nokta yapısı oluşuverdi.
Mainframe sistemler için alınan eğitimler çok özeldi. Genellikle yurtdışında olur ve aylar sürerdi. Bu eğitimi alan kişilerin sayısı da bu nedenle oldukça azdı. Midi ve mini sistemlerde aylar sürmese de eğitimler yine uzun süreli ve özeldi. Yani “Hadi ben gidip bir mini sistem eğitimi alayım” demek imkansızdı. Bu eğitimler bilgisayar sistemlerinin üretici kadrolarına ya da ülkelerdeki temsilcilerine verilirdi.
Kişisel bilgisayarlar ile bu yapı da değişti. Mini kurslar ile ve hatta alınan kitapları okuyarak bile kullanıcı öğrenebiliyordu. Zaten kurulumu oldukça basit bu sistemler artık donanım değil yazılım ağırlıklı çalışıyordu. İşletim sistemini veya yazılımı öğrenen herkes bir bilgisayar uzmanı sayılabiliyordu. Sonra montaj PC’ler ile kısıtlı donanım uzmanlıkları çıksa da bu uzmanlık kullanıcılar tarafından keşfedildi ve çok anlamı kalmadı, herkes bir anda uzman oldu. Her yerde montaj bilgisayar satışı reklamlarını görür olduk. Gençler parçaları alıp kendi evlerinden PC yapabiliyorlardı, halen de rahatlıkla ypabiliyorlar. Bu kolay eğitim modeli sunucu mimarisi ihtiyacı artana dek işe yaradı.
Sunucular için eğitim merkezleri açılmaya başladı, işletim sistemlerini öğrenecek yeni kadrolara ihtiyaç vardı, sonrasında network yapısını kuracaklara. Sonrasında güvenliğini sağlayacak olanlara, sonrasında bir sürü alt kol. Eğitimli elemanlara çok daha fazla ihtiyaç belirdi, firmaların satın aldıkları sunucuları ve gerekli ağ yapısını kurabilecek kişi sayısı çok azdı. Üniversitelerin bilişim ile ilgili fakülte ve bölümleri de yeni yeni olgunlaştığından ortamda uzman bulmak imkansız hale geldi.
Derken eğitim firmalarının yükselişini görüyoruz. Birbiriyle yarış eden onlarca eğitim firması yüksek sesle ve her yerde yayımladıkları reklamlarla şunu diyordu: “2 ayda sizi uzman yapalım.” Bu vizyoner ama biraz da plansız çıkış eğitim firmalarını kocaman yaptı. Binlerce genç yeni bir iş umudu ile bu kurslara katıldı. Bir anda binlerce görece bilişim uzmanı piyasada iş arar oldu.
Firmalar ilk zamanlarda bu sertifikaları alanlara ciddi ilgi gösterdi, öyle ya, üniversiteden mezun birini alma maliyetinin yanında, temel eğitimi bilişim olmayıp sadece bu sertifikayı almış kişiler daha cazipti, ta ki işe alınanların çoğunun sadece sınav sorularını ezberleyerek bu aşamaya geldiklerini anlayana dek.
Firmalar üniversite eğitiminin anlamını görmemezlikten gelmişti. Üniversite iş hayatındaki her bilgiyi veremez doğru ama düşünmeyi, araştırmayı öğretir. Vizyon katar, beyni yani düşünme yapısını, zekayı geliştirir. Eğitim beynin jimnastik dersidir.
Durum bu aşamaya gelince ortamda binlerce genç ellerinde sertifika ile iş bulamadı, bu yanlış tercihi yapan firmalar istediği iş gücünü yakalayamadı. Kayıp tüm sektör ve ülke için bir sonuçtu. İstisna durumlar her zaman olduğu gibi vardır ve bu yazıdaki konunun dışındadır, üniversite eğitimi almadan ya da farklı bölümlerden mezun çok başarılı olmuş gençlerimiz var. Yine de burada dile getirdiğim temel düşüncemi değiştiremez.
Halen ciddi anlamda adına ister yazılımcı deyin ister uzman bilişimci, çok ciddi açığımız var. Hep söylüyorum, Bilişim konusunda Dünya’da önemli bir yer tutmuş Hindistan’da 2000’li yıllarda 200.000’e yakın yazılımcı yetiştiriliyordu. Bizde şimdiki yapıda ise 20.000.
Buna destek olacak çeşitli kurumların bir sürü çalışması var. 500.000 yazılımcı, 1 milyon istihdam projeleri bizleri heyecanlandırıyor. Umarım bir dönem açılan bilişim uzmanı kurslarına benzemez, yoksa sonucu bu defa çok daha acı olur. Çünkü her şeyin başı eğitimdir ama kötü eğitim bir toplumun sonunu da getirebilir. Bu tür programların riskini almak yerine, işsizler ordusu doğuran bölümleri kapatıp gelin bilişim fakülteleri açalım, yazılımcı, bilgisayar tasarımcısı, iletişim teknolojileri mühendisleri yetiştirelim. Mevcut okullarımızın eksikliklerini giderelim ve eğitim kalitelerini daha da yükseltelim. Sadece üniversite de değil, çok sayıda bilişim uzmanı teknik liselerimiz olsun. Ön lisans bölümleri olsun. Ama olsun, çok çok bilişimcimiz olsun, yemin ederim zararı olmaz.
Yazdım…